Türkiye’de ”Petrol Yok” İle Başlayan Hikaye

Oğuzhan AKYENER

TESPAM Başkanı

okayener@tespam.org/tr

 

Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği’nde eğitimime ilk başladığımda; bilmediğim fakat geleceğimi şekillendirecek olan bir alanla ilgili ön tanıtım dersine içimde derin bir heyecanla girmiştim. İlk ders, konu petrol; aklımda ülkemizde yaşayan tüm vatandaşların da aklını bulandıran sorular: “Türkiye’de petrol var ama Amerika’lılar çıkarttırmıyor. Gelip petrolü buluyorlar, sonra da biz kullanmayalım diye civa döküp kapatıyorlar. Bir baksanıza tüm komşularımız dibimizde petrol üretiyor, bizde de var. Gerçekten mi?”

Bu soruları, görevi; ülkemizin petrol mühendislerini yetiştirmek olan ilgili öğretim görevlisine yönlendiriyoruz. Cevap: “Çocuklar, ülkemiz Arap plakasının sıkıştırması sonucu oluşmuş, aktif bir fay bölgesi olduğundan, ki bu faylar da petrolün kapanlanıp, yer altında birikmesine olanak tanımadığından, komşularımızda zengin petrol kaynakları olsa da; bizde petrol yok!..”

Üzülüyorum. Aklımdan sorular geçiyor; petrolü olmadığı söylenen bir ülkede petrol mühendisi olacaksınız. Peki kime hizmet etmek için? Ki öyle bir ülke ki; (kyn: TUIK)2008 yılı verilerine göre yaklaşık 15,6 milyar $’lık petrol ithalatı var. Kendi öz kaynakları ile talebin yaklaşık olarak ancak %10’unu karşılayabiliyor. Bunlar düşündürücü rakamlar.

Petrol piyasasının büyüklüğünü anlatabilmek açısından, ülkemiz ile ilgili bazı rakamları karşılaştırmak gerekirse; Dünya Bankası verilerine göre Türkiye’nin 2008 gayri safi milli hasılası 794 milyar $, 2009 yılında dünyanın ilk 500 şirketi arasında birinci olan ünlü petrol şirketinin (EXXON MOBIL) 2009 yıllık geliri 443 milyar $. Sanırım bunun gibi ortaya konacak bazı rakamlar, resmin daha iyi görülebilmesini ve daha gerçekçi kıyaslamalar yapabilmeyi sağlayacak.

Tekrar gelelim üniversite yıllarına, 2. yada 3. sınıftayım, bölümümüze ABD Türkiye Büyükelçiliği’nden enerji alanı ile ilgili çalışan bir uzman seminer vermek için geliyor. Dinliyoruz. Sonunda bölüm başkanımız kendisine teşekkür ediyor ve biz bu öğrencileri sizler için yetiştiriyoruz diyor. Eğer bu ülkede gerçekten petrol yoksa, haklı tabiki.

Zaman geçiyor, mezun oluyorum. Petrol sektörünün içinde faaliyet gösteren bir şirkette çalışıyorum. Daha iyi analiz edebiliyorum. Farklı disiplinlerin nazarından da olayları değerlendirme fırsatım oluyor. Görüyorum, ülkenin her yeri aranmadan, ülkede petrol yok demenin ne kadar bilimsellik dışı ve saçma olduğunu. Öğreniyorum, ülkemizin daha %80’inin henüz petrol ve gaz kaynakları açısından aranmadığını.

Anlıyorum; Petrol ve gaz projelerinin ne kadar ince hesaplar sonucu ortaya çıktığını. Birçok projenin içerisinden bir petrol ve gaz arama projesi seçilirken; mevcut  portföydeki projelerin bulunduğu ülkelerin siyasi, politik, hukuki, ekonomik yapılarının, mevcut petrol & gaz altyapı ve piyasasının ne kadar önemli etkenler olduğunu. Ülkemizin dev petrol şirketlerinin ne kadar ilgisini çekebildiğini.

Kendimi onların yerine koyuyorum. Düşünelim; ben uluslararası projeler yürüten büyük bir petrol ve gaz şirketiyim. Birçok petrol ve gaz arama projesi yürütüyorum. Bunlar kapsamında önceliğimi zaten büyük petrol ve gaz rezervleri keşfedilmiş olan ülkelere ayırıyorum. Çünkü zaten o ülkelerde çalıştığım alan ile ilgili altyapı gelişmiş durumda. Diğer ülkeler ile de ilgileniyorum tabiki, diğer ülkelerde de petrol bulup, para kazanabilmek için yatırımlar yapıyorum. O ülkelerde de ortalama 40-100 milyon $’ı riske atıp, ofis kurup, jeolojik-jeofizik çalışmalar hatta sondajlar yapıyorum. Diyelim ki petrolü de buluyorum. Testlerini yapıyorum. Rezervi hesaplıyorum. Sonra o rezervden ne kadar maliyetle, kaç yıl, kaç varil petrol üretebileceğimi hesaplıyorum. Tabiki bu üretimi sağlayabilmek için daha kaç sondaj yapacağım, ne kadar boru hattı çekeceğim, yüzey tesisleri kurmak için ne kadar yatırım yapacağım gibi çalışmalardan sonra bu petrolün yıllara göre fiyat tahminleri ile ürettiğim petrolü kaç $ dan satıp, vergiler de düşüldükten sonra bu projeden ne kadar kar edeceğime bakıyorum. Sonuç olarak projenin benim için karlı mı, değil mi? Başka bir değişle projenin beni tatmin edip, etmediğine bakıyorum. Etmiyorsa; tüm yatırımların üzerine bir su içip sahayı terk edip, başka sahalara yönleniyorum. Bu arada; tabiki sahayı terk ederken, açmış olduğum kuyuyu kapatıyorum. Kuyuyu standartlara uygun olarak kapatmaz isem, üstüne bir de saha terk işlemleri yaparken bir sürü ceza ödeyeceğimi biliyorum. Tabiki bu arada kuyuyu civa gibi pahalı ve çevre açısından zararlı bir malzeme ile de kapatmıyorum, genellikle çimento döküyorum. Çünkü ben bir şirketim ve para kazanmaya çalışıyorum.

Buradan da gerçekten anlıyorum ki en başında da sorguladığım “yabancılar gelip-bulup-kapatıp gidiyor ve kullanmamıza izin vermiyor” gibi bilimsellikten çok uzak olan ve ülkemizi bu derece aciz duruma düşürmeyi hedefleyen bu laf salatalarının ne kadar saçma olduğunu.

Sonuç olarak, tabiki bu basit anlayışın sonrasında bizlere de; “bu ülkenin her yıl dışarıya sadece petrol ithali için verdiği 15,6 milyar $’ı nasıl geri kazandırabiliriz, ülkemizdeki aramacılık faaliyetlerinin başarı-verimlilik ve sürekliliğini nasıl sağlarız, bu konuda nasıl yasal düzenlemelere ihtiyaç var, hangi kurumlara hangi sorumluluklar düşüyor ve bu kurumlar sorumluluklarını neden yeterince yerine getiremiyor, öyle ise nasıl getirebilir, Türk özel sektörü bu konuda nasıl geliştirilebilir ve yabancı yatırımcılar hangi şartlarda, nasıl ülkemize davet edilebilir” gibi sorular üzerinde çalışmalar geliştirmek düşüyor.

 

“Yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları TESPAM’a aittir. Tekrar yayınlanması halinde kaynak gösterilerek bu sayfaya aktif bağlantı sağlanması zorunludur.”

“Türkiye’deki enerji politikaları odaklı ilk ve tek sivil yapılanma…” 

“Enerji politikaları alanında gündemi uzaktan takip etmeye çalışan bir Türkiye yerine, gündem belirleyen bir Türkiye’ye ulaşma idealiyle…”

TESPAM-Türkiye Enerji Politikaları ve Araştırmaları Merkezi

TESPAM, Uluslararası Enerji Politikaları Araştırma Derneğinin Bir Kuruluşudur

Yazar