Hidrokarbon kaynakları açısından kıt kaynakları olan bir ülke olarak biliniyoruz. Bundan 20 yıl önce: “Dünyada 50 yıllık petrol rezervleri kaldı!” denirdi ancak bugün, her yıl yeni rezervlerin keşfi yapılmakta ve hiç petrol olmayan ülkeler petrol ülkesi konumuna yükselmektedir. Yeni keşiflerin ve yeni petrol ülkelerinin ortaya çıkmasındaki en büyük etken ise “Aramak” tan ibarettir. Ararsanız bulursunuz, ufkunuz genişler ve yeni keşifler yaparsınız.
Türkiye, mevcut durumda 65 yıldır petrol aranan bir ülkedir. Bugüne kadar yapılan çalışmalar ve aramalar sonucu Türkiye’nin büyük rezervlere sahip olmadığı kanaati gelişmiştir. Buna ragmen bazı siyasi ve sektörel figürler “Ülkemizin altını üstüne getireceğiz ve petrol varsa bulacağız!” şeklinde açıklamalar yaparak ülkemizdeki sektörü canlı tutmaya çalışmaktadırlar. Anlaşılıyor ki, gerek endüstri çalışanları gerek siyasiler ve gerekse halkımız ülkemizde petrolün var olduğunu ispatlamak veya inanmak istiyorlar.
Soru: Peki gerçekten ülkemizde “Petrol” var mı?
Cevap: EVET!
Ancak eldeki mevcut veriler ışığında var olmadığı düşünülen petrolün gerçekten var olduğunu ispat etmek çok karmaşık bir denklem ortaya koymaktadır. Örneğin: 65 yılda biriktirilen bilgi ve tecrübe dağarcığının güvenilirliğini tartışmak zorunda olduğumuzu petrol sektörüne nasıl Kabul ettirebilirsiniz? Veya kullandığımız arama modelinin “Yanlış” olduğunu bu yanlışı yapan aramacılara nasıl Kabul ettirebilirsiniz? Ya da açılan kuyulardan elde edilen kuyu bilgilerinin, yüzey jeolojisi çalışmalarından elde edilen bulguların ve sismik kesitlerde uygulanan very işlemenin kişiye bağlı değişimler göstererek birbiri ile uyuşmadığı ve bu yüzden düzeltilmesi gerektiğini bunu yapan kişilere (gruplara) nasıl Kabul ettirebilirsiniz?
Başarı, her zaman disiplin gerektirir. Disiplin doğru bilgi ve doğru planlama ile gerçekleşir. Ülkemizin petrol sektöründeki en büyük eksikliği (muhtemelen diğer sektörlerde de böyle) çalışanların teknik konulara olan hakimiyetindeki veya bilgi ve tecrübe denklemindeki düşük kalitedir. Bu yüzden, bu şahıslar altından kalkamadıkları sorunları çözmek yerine “Bizde petrol yok!”, “Küçük küçük rezervuarlara sahibiz!” ve “Çok karmaşık jeolojimiz var!” gibi bahanelerin arkasına sığınıyorlar.
Soru: Peki kaderimizi nasıl değiştirebiliriz?
Cevap: Petrol aramacılığını, ne yaptığını iyi bilen ve kendini geliştirip karşılaştığı sorunları çözebilen yerbilimcilere yaptırmalıyız.
Ülkemizde henüz bulunmamış petrol rezervuarlarını, 3 farklı jeolojik evrede (Kretase, Eoson ve Miyosen) gerçekleşen tektonik hareketleri ve göç yollarına etkilerini çözerek rahatlıkla tespit edebiliriz.
Jeolojik modellerimiz sismik ile teyit eder ve yeniden dizayn edersek, havzalarımızı daha net görebilir ve rezervuar–kaynak kaya-göç yollarını daha net anlayabiliriz.
Sonuç olarak, yukarıda bahsedilen daha iyi anlama ve daha iyi kavrama niteliklerinden yola çıkarak ülkemizde açılan petrol kuyularının 1950-1970 yılları arasına kullanılan yapı bulunca del mantığı ile açıldığını ve bu yüzden pek çok rezervuara ulaşılamadığı tespit edilmiştir. Farklı evrelerde gelişen tektonik basınç hareketleri, rezervuarların yer değiştirmesine neden olmuş, veya göç yollarını değiştirici etkide bulunmuşlardır. Adıyaman ve civarı için Jura ve daha yaşlı tabakalar açılan kuyularda kesilmemesi üzerine bu tabakaların Adıyaman ve civarında olmadığı kabul edilmiş fakat yeni bulgular, açılan kuyuların herhangi birinin bu alanlara düşmemesi üzerine bu kayaçların belirli alanlarda çökeldiğini tespit edemediğimizi ortaya koymaktadır.
Kısaca söylemek gerekirse, ülkemizin petrol potansiyeli henüz ortaya çıkarılmış değildir. Bu yüzden ülkemizde de oldukça büyük rezerv keşifleri yapmak mümkündür.
ASIM BOZKURT