Necdet KARAKURT
Yeni Türkiye’nin enerji alanında, kendine yeter bir ülke olmak için attığı somut adımlardan birisi ve en önemlisi olan “Petrol Stratejisi” konusunda birkaç istisna dışında hiç eleştiri almaması dikkatinizi çekmiştir. Enerji Bakanı’nın yaptığı açıklamalarda Türkiye’nin (denizlerde dahil) altını üstüne getireceğimizi ve ne varsa bulacağımızı söylemesi elbette milletimizin gururunu okşamaktadır. Ayrıca petrol aramacılığını, yerli mühendislerimizle yapacağımızı sayın bakanımızın ağzından duymak oldukça ümit vericidir.
Bildiğiniz üzere, bugün dünya düzeninin temelini “Enerji Stratejileri” ve onun da temelini “Petrol ve Doğalgaz Stratejileri” oluşturuyor. Kısaca söylemek gerekirse, dünyada söz sahibi veya etkin bir güç olabilmek için petrol ve doğalgaz rezervlerini ve ticaretini kontrol etmeniz, ve eğer edemiyorsanız bu alanda etkin bir rol oynamanız gerekmektedir. Yeni Türkiye, “Enerji” nin öneminin farkına varmış bir ülke olduğunu, enerji alanında attığı adımlarla göstermeye başlamıştır. Bu adımların önemli bir kısmını kömür ve yenilenebilir (güneş, rüzgar, v.s.) kaynaklar oluşturmaktadır. Hatta bu konuda, oldukça ciddi mesafeler kaydettiğimizi yapılan yeni rezerv (kömür) keşifleri, uluslararası anlaşmalar ve yatırımlar teyit etmektedir.
Peki, petrol ve doğalgaz konusunda yapılanlar ve yapılmak istenenler nedir ve ne kadar gerçekçidir?
Sayın bakanımızın ümitli konuşmaları, ülkemizin petrol kaynaklarına sahip olduğu imajını ortaya koymuştur. Kaldı ki, bu kaynakların aranıp bulunması için bilimsel ve teknik altyapıya sahip yöntemler uygulanacağının bakanımızın ağzından söylenmesi bir teminat gibidir. Zira, ülkemiz servetinin çok büyük bir kısmının petrol ve petrol ürünleri için harcandığını ve neredeyse tamamen dışa bağımlı olduğumuzu düşünürsek, gelecek nesillerin bizimle aynı kaderi paylaşmayacağını ve ülkemizin refah seviyesinin daha yüksek olacağını söylemek mümkün olurdu.
Dilerseniz “Bilimsel ve teknik altyapı ile petrol aramak” kavramı üzerinde yoğunlaşalım. Daha önce TESPAM için yazdığım köşe yazılarımda bu konulara değinilmişti. Türkiye’nin ilk petrol üretilen sahası Raman Sahası olup 1940 yılında (77 yıl önce) keşfedilmiştir. Türkiye’nin ilk petrol şirketi ise 1954 yılında (63 yıl önce) kurulmuştur. Anlayacağınız üzere, en azından 63 yıldır ülkemiz sınırları içerisinde petrol aramacılığı yapılmaktadır.
63 yıllık bir birikimimiz olduğuna göre gerekli bilimsel ve teknik altyapıya zaten sahip olmamız gerektiğini düşünebilirsiniz. Ancak böyle bir durumda, 63 yılda ülkemizin petrol potansiyelinin veya rezervlerinin de açık ve seçik bir şekilde tanımlanmış olması gerektiğini de söyleyebilmelisiniz. Bugün sayın bakanımızın verdiği demeçlerde “Ülkemizin petrolünü bulacağız!” şeklindeki ifadelere rastladığımıza göre, Türkiye’nin 63 yıldır bir bilimsel ve teknik altyapı geliştiremediğini veya bugüne kadar ülkemizde aramacılık yapan uzmanların bilimsel ve teknik bir altyapıya sahip olmadıklarını mı düşünmeliyiz?
Basın açıklamalarında bulunan ve basında yazıları yeralan uzman görünümlü konudan bihaber zatı muhteremlerin, ülkemizin karmaşık bir jeolojiye sahip olduğunu, Arap Plakası’nın sınırlarımız içinde kalan kısmının daha fazla hırpalandığını (kırıklı-faylı), bizim tarafımızda küçük yapılar oluşturduğunu, bu yapılarında faylar (kırıklar) vasıtası ile yeraltı suyu tarafından yıkandığını ve bazı yapıların ise yüzeye çıkıp rezervuar özelliğini kaybettiğini söylediklerini duymuş veya okumuşsunuzdur.
Peki bu söylemlerin hangisi veya hangileri doğrudur ve ülkemizin petrol potansiyelini ne derece ortaya koymaktadır?
Eğer ki, Basra Körfezi’nde aramacılık yapıyorsanız bu söylemlerin hepsini doğru olarak kabul edebilirsiniz ancak ülkemizin petrol potansiyelini keşke Basra Körfezi’nde olsaydık diyerek çözemezsiniz. Madem ki, Türkiye’nin jeolojisi Basra Körfezi’nden farklıdır, o takdirde, petrol aramacılığı için izlenilen yol da farklı olmak zorundadır. Zira, yazdığım köşe yazılarımda da biraz bahsettiğim gibi:
- Ülkemizin karmaşık bir jeolojisi varsa, o karmaşık jeolojiyi çözmek gerekir. Basra Körfezi böyle, bizimki ona benzemiyor diyerek bir kenara çekilemeyiz. Bu, sadece işi bilmediğimizi ifade eder.
- Faylanma veya kırıklanma rezervuarlarımızın yerini ve niteliğini değiştiriyorsa ve bu jeolojik zaman çizelgesinde birkaç defa tekrarlanıyorsa, o takdirde, her bir faylanma evresini geri sarıp her bir evrede rezervuarların nasıl etkilendiğini anlamamız ve tanımlamamız gerekmektedir.
- Yeraltı suyu rezervuarlarımızı yıkıyorsa veya içindeki petrolü öteliyorsa, o takdirde, petrolün de bir sıvı olduğunu düşünüp başka bir yere göç ettiğini anlamamız gerekir. Amacımız, nereye göç ettiğini bulmak olmalıdır.
- Petrolün oluştuğu “Havza” larımızı iyi tanımlamamız gerekmektedir. Zira, petrol oluştuktan sonra havza içerisindeki rezervuarlara göç eder. Örneğin: Güneydoğu Anadolu’nun tamamını bir havza olarak nitelendiriyorsak, zaten petrol bulma şansımızı tamamen sıfırlıyoruz demektir.
- Gelenekdışı (Unkonvansiyonel) rezervlerin bulunabilmesi için geleneksel yöntemler kullanılır. Eğer geleneksel yöntemlerle havzamızı belirleyemezsek, boşuna “Türkiye’nin altı petrol kaynıyor!” veya “Kaya gazı Türkiye için bir umut olabilir!” diyemeyiz çünkü geleneksel rezervlerde ne kadar başarılı isek gelenekdışı rezervlerde de ancak o kadar başarılı olabiliriz.
- Petrol sisteminin nasıl çalıştığını iyi tanımlamamız gerekir (havza, kaynak kaya, rezervuar, göç yolu ve örtü kaya) ki bulduğumuz yapılarda açacağımız kuyular keşif ile sonuçlansın. Eğer her gördüğümüz yapıyı delersek, 77 yıldır ülkemizde yaşanan “Karmaşık Jeoloji Sendromu” na yenik düşüp kendimizi “Ülkemizde petrol yok!” veya “Adamlar sınırlarımızı öyle bir çizmiş ki ülkemize hiç petrol bırakmamışlar!” yalanları ile avutur dururuz.
Bakanlığımız marjinal bir sektor olan petrol aramacılığın da yeterli bilgi birikimine haiz olamayabileceği göz önün de bulundurulursa, Bakanlığın ülkemizin petrol potansiyelini yerli mühendislerimizle karış karış arayacağız şeklinde söylemleri olmaktadır. Ülkemizin 63 yıldır devlet ve birçok özel petrol şirketleri mevcuttur. Aynı zamanda ülkemiz kara alanlarında faaliyet gösteren küçük çaplı yabancı şirketlerin varlığından da söz edebiliriz. Bu durumda, zaten yerli mühendislerin uzun yıllardır ülkemizde petrol aramacılığı yaptığını söylemek zorundayız. Büyük çaplı yabancı şirketlerin denizlerimizde ortaklık sistemi ile aramacılık yaptığını biliyoruz. Acaba bakanımız, bugüne kadar denizlerde açılan kuyuların yorumlarının yabancılar tarafından yapıldığını mı ima etmektedir? Eğer ki durum böyle ise:
- Yabancılar yanlış yorumlar yapıp özellikle boş kuyular mı açtılar ki şimdi yerli mühendislerimiz (o yabancılar ile birlikte çalışanlar) doğru yorumlar yapıp dolu kuyular açacaklar?
- Diyelim ki: Yabancılar, ülkemizi safdışı etmek ve petrol potansiyelimizin olmadığını kanıtlamak için özellikle boş kuyular açtılar ve yerli mühendislerimizin herhangi bir müdahalesi olmadı, o takdirde, bu mühendislerimizin konuya vakıf olmadıkları için müdahale edemedikleri anlamına gelmez mi?
- Kaldı ki, yanlış yorumları görerek yetişen mühendisler şimdi konuya nasıl vakıf olacaklar ve nasıl doğru yorumlar yapabilecekler?
Peki çok kuyu açarak başarı sağlanabilinir mi?
Sayın bakanımızın birkaç kuyu açarak petrol bulunmaz çok kuyu açmamız lazım sözlerine değinmek yerinde olacaktır. Daha önce, bu konuda bir köşe yazısı yazmıştım. Çok kuyu açarak petrol arama tekniği 40-50 yıl öncesi kullanılan bir yöntem. Günümüzde yeni teknolojiler ve yöntemler kullanılarak 10-20 kuyu yerine 1-2 kuyu açılarak yeni sahaların potansiyeli belirlenebilmektedir. Ülkemizin bir “Sondaj Gemisi“ ve “Sismik Gemi” lere sahip olması tabii ki bir gereklilik ve gurur kaynağı ancak kendi geminiz ile sondaj yapsanız bile yanlış yere açılacak her kuyu, milli servetimizin sokağa atılması ile eşdeğer olacaktır. Bu bağlamda:
- Kömür aramacılığı ile petrol aramacılığını aynı kefeye koymamalıyız. Sığ aramalar ile derin aramalar arasında hem aramacılık yönünden hem de finansal yönden büyük farklılıklar vardır. Kullanılan yöntemler ve parametreler bile farklıdır ve gözönüne alınmalıdır.
- 40-50 yıl öncesinin yöntemlerini kullanarak petrol aramak mantıklı değildir. Günümüzün teknolojisine adapte olmak bir sürü boş kuyu açıp “Yine bulamadık!” demekten daha karlıdır.
- Yeni teknikler ve yöntemler, farklı düşünebilen veya farklı fikirler üretebilen ve geliştirebilen insanlarla mümkündür. Dün “Ülkemizde petrol yok!” diyerek ortalıkta dolaşan insanların, bugün ülkemizin altını üstüne getirip petrol bulması imkansızdır, zira bulabilselerdi dün de bulurlardı.
“Petrol Aramacılığı” uzun bir süreçtir. Toplanan sismik ve jeolojik verilerin analiz edilip yorumlanarak potansiyel rezervuarların belirlenmesi ve kuyular açılarak bütün bu çalışmaların sonuçlarının ortaya çıkarılması birkaç yıl sürecektir. Bugün topladığınız sismik verilerin işlenip yorumlanması ve kuyu yerlerinin belirlenmesi, 2-3 yıl gibi bir zaman alır. Satın alınması için bir süredir üzerinde çalışılan sondaj gemisi ile yılda ortalama iki kuyu açılabileceği öngörülmüştür. Bu bağlamda, 10-20 kuyu açmak için gerekli zaman 5 ila 10 yıl arasındadır. Eğer amaç, halkımıza kısa vadede yeni petrol keşiflerini müjdelemek ise, kuyu yerleri doğru olarak belirlense bile böyle bir durum herhangi bir şekilde sözkonusu bile olamayacaktır.
Sonuç olarak, ülkemiz günümüze kadar “Petrol Stratejisi” ni sadece nereden alabiliriz ve ne kadara mal edebilirizden öteye götürememiştir. Bunun nedeni olarak, “Kısıtlı Rezervler” ve “Karmaşık Jeoloji” gösterilmiştir ve ülkemizin “Petrol Fakiri” bir ülke olduğu yerbilimcilerimiz tarafından kanıksatılmıştır. Ancak karmaşık jeoloji bir mazeret değildir, karmaşığı çözebilmek için sadece daha fazla çalışmanız gerekir. Bu bağlamda ülkemizin:
- Petrol aramacılığı-üreticiliği üzerine kurulu ve konuya gerçekten hakim kişiler tarafından hazırlanmış bir “Petrol Stratejisi” geliştirmesi,
- Gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında ülkemizi temsil yeteneğine, gerekli bilgi ve tecrübeye sahip ve büyük düşünebilen bir petrol şirketine sahip olması
- Gerek Enerji Bakanlığı’nı gerekse ülkemizi enerji konularında doğru yönlendirebilecek ve bilgilendirebilecek şekilde yapılandırılmış ve siyasi çekişmelerden/figürlerden arındırılmış,
- Ne yaptığını ve ne için yaptığını bilen elemanlardan (karmaşık jeolojiyi çözebilecek Yerbilimciler) oluşan ve yönetilen,
- Ülkemizin çıkarları doğrultusunda, güçlü bir petrol şirketi ile herhangi bir ülkede faaliyet göstererek hem siyasi hem de ekonomik üstünlük elde etmesi,
- Diğer büyük petrol şirketleri ile rekabet edecek güçlü bir petrol şirketi ile “ Dünya Enerji Piyasası” nda ülkemizin etkin bir güç haline getirilmesi,
gerekmektedir.
Dikkatinizi çekebilecek “TESPAM Köşe Yazıları”:
Petrol Nerede 1: Ülkemiz Genel
https://www.tespam.org/tr/petrol-nerede-1-ulkemiz-genel/
Petrol Nerede 2: Kandil Safsatası
https://www.tespam.org/tr/petrol-nerede-2-kandil-safsatasi/
Akdeniz – Karadeniz Petrol Aramacılığı Üzerine
https://www.tespam.org/tr/akdeniz-karadeniz-petrol-aramaciligi-uzerine/
Çok Kuyu Açma Tekniği İle Petrol Aramak
https://www.tespam.org/tr/cok-kuyu-acma-teknigi-ile-petrol-aramak/