Oğuzhan AKYENER / TESPAM Başkanı
LİBYA’DA GÜÇ MÜCADELELERİ
Arap Baharından bu yana rahat ve huzur yüzü göremeyen Libya’da özellikle 2017’nin başlangıcından beri küresel güçler arasında devam eden kanlı rekabet çok daha kritik noktalara taşınmıştır.
Hali hazırda bölgede askeri varlığını sürdüren ABD, İngiltere, İtalya ve Fransa’nın yanı sıra, Rusya da Tobruk’a gönderdiği uçak gemisi ile senaryoda yerini almıştır.
Rusya’nın bu hamlesinden sonra, Trablusgarp’ta büyükelçiliğini yeniden açarak, burayı koruma bahanesi ile askeri üs kurma girişimlerine başlayan İtalya, bölgede suların daha da fazla ısındığını göstermiştir.
İtalyan askerleri ile de çatışmalarını sürdüren, Tobruk Kuvvetleri Generali Haftar ile silah satışı konusunda anlaştığını duyuran Rusya ise, bu anlaşma karşılığında Bingazi’de bir askeri üs kurma planları olduğunu uluslararası kamu oyunda hissettirmiştir.
Bu gerginlikler devam ederken, İngiltere de, hali hazırda Misrata güçlerine yaptığı silah yardımı ve eğitim desteğine ek olarak, aynı zamanda tüm bölgeyi kontrol altına alacak bir hava savunma sistemi kurma yönündeki çalışmalara başlamıştır.
ABD, Fransa ve İngiltere’nin yine Daeş tehtidi bahanesi ile Sirte vilayeti içerisinde ve Mali sınırındaki bazı bölgelerdeki askeri operasyonları da devam etmektedir.
Bütün İslam Coğrafyasına demokrasi adı altında zulmün nasıl ihraç edildiğini en açık bir şekilde gösteren Batı zihniyeti, Libya’nın da bir türlü kaos ortamından kurtulabilmesine, devam eden çıkar çatışmaları sebebi ile kolay kolay izin vermeyeceklerini göstermektedir.
Her türlü engele rağmen, birçok dengeyi değiştiren Rusya’nın da geniş bir coğrafyaya yayılan hamleleri Batı ittifakının bölgesel planlarını önemli ölçüde etkilemiştir.
Rusya Suriye’den sonra, İran, Irak, Mısır, Cezayir, Lübnan, Filistin ve hatta Kıbrıs’ta etkisini arttırmayı başarmış ve Akdeniz’de hakimiyet kurabilmek maksatlı önemli adımlar atmıştır. Hali hazırda da, Mısır, Cezayir ve Kıbrıs’ta askeri üsler kurabilmenin yollarını aramaktadır.
Akdeniz’e ek olarak, Körfez ülkeleri ile de ilişkilerini yeniden yapılandırmaya çalışan Rusya geniş bir coğrafyada çok ince diplomatik temaslar yürütmektedir.
Suriye konusunda kendisi ile Türkiye aleyhine anlaşma sağlamış olsa da, Rusya’nın vazgeçilmez rakibi olan ABD’nin tüm bu gelişmeleri yakından takip ettiği ve karşı diplomasi ataklarında bulunduğu da aşikardır. Son dönemde ABD Başkanı ile ilgili ülke başkanlarının yaptığı ikili ziyaretler bu durum hakkında ip uçları vermektedir.
Dengeler bu denli hızlı değişirken, bu değişimlerden özellikle NATO&AB çok rahatsızlık duyarken, medeniyet coğrafyasında etkin olmak isteyen Türkiye’nin de bu gelişmeleri yakından takip edip, dengelerin içerisinde yer alması ve farklı çekişme unsurlarından lehine faydalar sağlama yollarını bulması önemlidir.
Uğruna sayısız şehitler verdiğimiz vatanımız olan Libya da, bu kapsam içerisinde değerlendirilebilecek bölgelerden sadece bir tanesidir. Yani Türkiye Libya’yı kullanarak Suriye’de, Suriye’yi kullanarak Kıbrıs’ta, Kıbrıs’ı kullanarak Filistin’de bazı taleplerini gerçekleştirebilecek diplomasi ağını kurmayı başarmalıdır.
Yaklaşık 50 milyar varillik petrol kaynaklarını dikkate alarak, Libya’ya ganimet gözü ile baktığını utanmadan dillendirebilen bir ABD Başkanının ve diğer sömürgeci zalimlerin oyunlarına vicdan nazarıyla müdahale edebilecek tek devlet herkesin bildiği üzere Türkiye’dir. Tüm medeniyet coğrafyamızın olduğu gibi Libya’nın da bize ihtiyacı vardır.
Dikkat edilirse, hakimiyet mücadeleleri sürdürülen bütün bölgeler enerji kaynakları ile ön plandadır. Ve hepsi “Devlet-i Ali”nin bizlere mirasıdır.
Bu gidişat bir an önce iç meselelerimizi çözümleyip, birlik olup, büyük adımlar atmamız gereğinin en belirgin kanıtıdır.
Dünya bir dönüşüm evrensinden geçmektedir. Bu dönüşüm evresinde ise Türkiye’nin kararlı, net, cesur ve iç kenetlenmeyi sağlamış bir duruşa her zamankinden daha çok ihtiyacı bulunmaktadır.
Rusya’nın da müdahil olduğu Libya’da, bizim de var olmamız artık elzemdir.