Petrol Nerede 2: Kandil Safsatası

Necdet KARAKURT

Energy Policy Turkey Dergisi Editörü

Eski enerji bakanlarımızın (birisi dönemin altın çoçuğu olarakta bilinir) verdiği demeçlerde “Kandil’de petrol arayacağız.” ibaresi PKK’nın bölgedeki varlığını büyük petrol yataklarının olmasına bağlamaktaydı. Bir dönem TRT genel müdürlüğü yapmış üst düzey bir bürokrat ve konuya vakıf olmayan kurum ve kuruluşların yöneticileri de PKK’nın Kandil’deki varlığını, petrol ve doğalgaz rezervleri ile ilişkilendirmeye çalışarak bu örgütün potansiyelini olduğundan daha yüksek gösterme gayretindedirler.

 

PKK Kandil ve civarındaki varlığını hala devam ettirmekte olup terorist faaliyetlerinin finansmanını o bölgedeki büyük petrol rezervlerinden değil de, şehirlerden uzakta belirlenen dağlardaki kuytu ovalarda yetiştirdiği Hint Keneviri ile sağlamaktadır. Bu günlerde; çok büyük kayıplar veren, bölge halkı nezdinde itibarını yitiren ve kırılma noktasında bocalayan PKK’nın dağlardaki mevcudiyetini sürdürebilmesi ve toparlanabilmesi için gündemin değiştirilmesi basit bir terör propagandasından öte değildir.

Şöyle ki: Bütün terorist örgütler, şehirlerden uzak dağlık bölgelere yerleşerek hem savunmalarını güçlendirirler hem de olası müdahalelere kaşı ani manevra kabiliyetine sahip olurlar. PKK gibi uyuşturucu yetiştirip pazarlayarak ayakta kalan örgütler için de durum aynıdır. Örneğin: Eğer PKK’nın, petrol yataklarının nerede olduğu konusunda bir fikri olsaydı veya böyle bir stratejisi olsaydı, bugün Daeş’in kontrol ettiği veya etmeye çalıştığı bölgelerde kendisini konuşlandırmış olurdu. Ki, bunu Daeş yaptığına göre; PKK’nın yöneticilerinin Daeş yöneticileri ile kıyaslandığında ne kadar beyin fukarası olduğunu açıkça dile getirebiliriz.

Yine de konunun yerbilimciler tarafından analizini yapmak, aklımızda oluşacak soru işaretlerini ve acabaları kaldırmak bakımından yerinde olacaktır. Petrol Nerede 1 adlı ilk yazımda, ülkemiz jeolojisinin karışık fakat henüz çözülmemiş olduğundan bahsetmiştim. Aynı zamanda Arap ve Anadolu plakaları ve bu plakaların birbirleriyle olan etkileşimine de atıfta bulunmuştum. Sanırım herkes, iki plakanın karşı karşıya geldiği zonun bir dağ kuşağı oluşturduğunun farkındadır. Ülkemizde üretim yapılan mevcut rezervuarlar bu dağ kuşağının Güney kısımlarına (Arap Plakası) düşmektedir ve iki plakanın kesiştiği noktada üretim yapan ya da olumlu bir sonuç veren herhangi bir kuyu bulunmamaktadır. Bazı yerbilimciler, bu kuşak üzerinde petrol bulunabileceğini ileri sürmektedirler. İleri sürdükleri teori ise, Arap plakası üzerinde çökelen jeolojik tabakaların (ki bunlar üretim yapan kuyulardaki petrollü birimler) Anadolu plakasına doğru derinleştiği ve kalınlaştığı fikri üzerine kurulmuştur. Eğer bu tabakalar daha derin ve kalın iseler, fay kırıkları neticesinde derindeki petrol, olduğu yerde korunmuş olabilir ve daha büyük rezervler henüz keşfedilmemiş olabilir. Açıkçası, bahsedilen tabakalar bazı kuyularda kesilse dahi bu teoriyi ispatlar nitelikte bir sonuç elde edilmiş değildir.

Kandil Dağı da, Arap ve Anadolu plakalarının çarpışarak oluşturduğu dağ kuşağının merkezinde yer almaktadır. Bu nedenle, henüz ülkemizde yukarıda öne sürülen teoriyi destekler herhangi bir emare bulamamışken, başka bir ülkede aynı konumdaki bir bölgenin büyük petrol yataklarına sahip olduğunu iddia etmek mesnetsiz olup, aslında PKK’nın üst aklının olduğundan daha zeki gösterilmesi ile eşdeğerdir. Zira, neden var olduğunu dahi bilemeyen veya açıklayamayan üç-beş çapulcunun akıl ile herhangi bir bağlantısının olması mümkün müdür?

Sonuç olarak; ilk yazımda belirttiğim gibi tektonik evrimin doğru tanımlanmaması, hatalı veya çelişkili jeolojik modellerin petrol aramacılığında kullanılması, ülkemizi petrol fakiri yapmıştır. Tabii ki, yeni fikirlerin ortaya atılıp çalışılması ve bilimsel olarak doğruluğunun kontrol edilmesi gerekmektedir ancak yanlış hesabın Bağdat’tan geri döneceğini her zaman aklımızda tutmak gerekir. Ve en önemlisi önce kendi ülkemizde başarımızı ispat etmeliyiz ki sınırlarımızın dışında mahçup olmayalım!

Yazar