Kıbrıs Adası Ekseninde AB ve Doğu Akdeniz

Kıbrıs Adası Ekseninde AB ve Doğu Akdeniz

Arzum YİĞİT

Yıllardır süregelen bir gerçeklik vardır ki; dünya devletleri ve uluslararası kuruluşlar enerji kaynaklarını (petrol, doğalgaz, kömür vb.) elde etmek için birbirleriyle bir yarış içerisindedirler.  Enerjinin sanayileşmenin alt yapısı ve günlük hayatın vazgeçilemez bir unsuru olası yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle, enerji ihtiyacı ulusal ve uluslararası gündemde oldukça önemli bir yer tutar.

Bu bağlamda Akdeniz’de zengin doğalgaz yataklarının keşfedilmesi, Türkiye ve AB üyesi Kıbrıs Rum Yönetimi arasında yeraltı kaynaklarına erişilmesi ve yeni arama çalışmaları yürütülmesi açısından rekabete neden oldu. Avrupa Birliği, Türkiye’yi Kıbrıs açıklarında “yasa dışı sondaj faaliyetleri yürüttüğü” gerekçesiyle hedef aldı. AB‘nin atabileceği olası adımlar arasında, sondaja katılan şirketlere ve bireylere karşı yaptırımların olabileceği belirtiliyor.

Yapılan bir resmi açıklamada AB Konseyi, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki “yasa dışı” sondaj faaliyetlerinden duyduğu ciddi kaygıyı dile getirdi. Konsey’in açıklamasında, “Türkiye’nin AB tarafından bu faaliyetleri durdurması yönünde defalarca yapılan çağrılara kulak asmamasından üzüntü duyulduğu” kaydedildi. Ankara, Kıbrıs Rum kesiminin tek taraflı sondaj çalışmalarının Kıbrıs Türkleri’nin haklarını ihlal ettiğini, Rumların münhasır ekonomik bölge ilan ettiği alanın belirli noktalarında Türkiye ya da Kıbrıs Türkleri’nin de hak sahibi olduğunu savunuyor. Buna karşılık Kıbrıs Rum Yönetimi son olarak Doğu Akdeniz‘de sondaj faaliyetleri yürüten Türk gemisi mürettebatı için tutuklama emri çıkarmıştı.

“Türkiye AB ilişkileri Kıbrıs sorununun rehinesi”

Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada “AB, 2004 yılında GKRY’yi üye olarak almakla büyük bir hata yapmıştır. Şimdi ise bu hatayı sürdürmek uğruna Türkiye-AB ilişkilerini Kıbrıs sorununa indirgemekte ve bu sorunun rehinesi haline gelmektedir. AB’nin, bugünkü kararlarını yine taraflı bir şekilde tamamen Rum bakış açısıyla kaleme aldığı görülmektedir. AB bu kararları alırken bir ilkeler ve değerler topluluğu olarak değil, pazarlıklara dayalı bir çıkar grubu şeklinde hareket etmiştir. Bu durum, AB’nin kuruluş felsefesine aykırıdır” ifadeleri kullanıldı. Açıklamada “AB’nin mevcut tutumu esasen Ege ve Doğu Akdeniz’e ilişkin Rum-Yunan ikilisinin Türkiye’nin ve Kıbrıs adasının ortak sahibi KKTC’nin haklarını gasp etmeye matuf, temelsiz ve maksimalist tezlerine dayanmaktadır. Bu tezleri bütünüyle reddediyoruz” denildi. Açıklama ‘’… Bu önyargılı tutuma rağmen, Türkiye AB sürecinde kararlı ve samimi adımlar atmayı sürdürecektir. Türkiye, iddia edildiği gibi, AB’den uzaklaşmamaktadır. Tersine, ülkemize karşı adil ve dürüst davranmamakla AB Türkiye’yi kendisinden uzaklaştırmakta, Türk halkı nezdinde inandırıcılığını kaybetmektedir. Terörizm, yasadışı göç, enerji güvenliği gibi küresel sınamalar karşısında, AB’nin tarafgirliği bırakıp stratejik vizyonla hareket etmesi kendi yararına olacaktır.” şeklinde devam etmektedir.

Kıbrıs Adası açıklarında devam eden sondaj çalışmaları ile ilgili Bakanlığın yaptığı başka bir açıklamada ise Bakanlık, AB’nin 2004 yılında aldığı kararları ve verdiği sözleri hayata geçirmemekle, Kıbrıs Türklerini gözardı ettiğini belirtilirken “Diğer taraftan, AB’nin Doğu Akdeniz’de hem kendi haklarımızı hem de Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için kararlılıkla yürüttüğümüz arama ve sondaj faaliyetlerini yasadışı olarak nitelendirmesini kesinlikle kabul edilemez buluyoruz. AB’nin Türkiye’ye karşı emsali olmayan bu önyargılı tutumu uluslararası hukukla da bağdaşmamaktadır.” ifadelerine yer verildi. Ayrıca açıklamada Türkiye’nin hidrokarbon faaliyetlerini KKTC’yle birlikte kararlılıkla sürdüreceği ve AB’nin bu konuda engelleyici tedbirlere başvurması halinde misliyle mukabele edeceğinin altı çizildi.

Bakıldığı zaman Türkiye ve Kıbrıs Rum Yönetimi arasında olan, GKRY bağlamında AB ile de sürtüşmeler yaşamamıza sebep olan bu sorun ’’ Zor olan AB’ye girme sürecimizi acaba daha da zorlaştırıyor mu?’’ sorusunu akıllara getiriyor. Ancak açıklamalarda belirtildiği gibi AB’nin bu konudaki taraflı ve ön yargılı tutumu da bu süreçte göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir problemdir.

Bu değerlendirmeler ile birlikte AB’nin Doğu Akdeniz bölgesinde ki politikaları için :

AB uluslararası hukuk kurallarının ışığında Türkiye devleti ve KKTC’nin haklarına saygı göstererek güven ortamı için ön ayak olmalı.

Türkiye’nin doğal haklarına saygı gösterip buradan elde edilecek enerjinin çıkarılıp işlenmesi ve pazarlanması adına Türkiye ile ortak bir konsorsiyum oluşumuna dahil olmayı teklif edebilir.

AB bölgede ulus üstü kimliğini bütünüyle sergileyerek uluslararası normların gözetiminde bir taraf politikası izlenmelidir.

 

Yazar