Oğuzhan AKYENER
TESPAM Başkanı
Sovyetler Birliğinin dağılma sürecinden bu yana Azerbaycan ile Türkmenistan arasında devam eden, Hazar Denizinin statüsü ve kıta sahanlığı ile ilgili anlaşmazlıklar, yapılan birçok uluslararası girişime rağmen çözülemedi.
Benzer niteliklerde olan Kazakistan, Rusya ve Azerbaycan arasındaki anlaşmazlıkların çözülmüş olmasının aksine, özellikle Azerbaycan ve Türkmenistan’ın iddia ettikleri kesişen kıta sahanlığı sınırları içerisinde yer alan bazı petrol ve gaz yapıları, bütün dengeleri ve uzlaşı ihtimallerini güçleştirmektedir.
İlgili anlaşmazlıklar kapsamına giren üç saha bulunmaktadır. Bunlardan en büyük ve bilineni, Azerbaycan’ın uzun süredir yabancı ortakları ile geliştirdiği ve üretime devam ettiği Azeri-Çıralı-Güneşli (ACG) sahasıdır. Türkmenistan bu sahayı Ömer-Osman-Güneşli sahası olarak isimlendirmektedir. Her ne kadar bu sahanın bir kısmı Türkmenistan’ın iddia ettiği kıta sahanlığı sınırları içerisinde yer alsa da, yaşanan gelişmeler, Türkmenistan’ın bu sahadan pay istemeyeceğini kabul ettiği izlenimini uyandırmaktadır. Yani ACG sahası bir anlaşmazlık etkeni gibi görülmemektedir.
İkinci büyük ve konumu itibarı ile asıl anlaşmazlıklara konu olan saha Kepez’dir. Türkmenistan’ın Serdar ismini verdiği saha, 1997 yılında Lukoil-Rosneft ve Socar’dan oluşan konsorsiyum çerçevesinde çalışılmaya başlanmıştır. Fakat bu durumdan rahatsız olan Türkmenistan ise Mobil isimli ABD menşeili petrol şirketi ile anlaşarak, süreci iyice çıkmaza sokmuştur. İlerleyen yıllarda her ne kadar Azerbaycan Türkmenistan’a sahayı ortak geliştirelim tekliflerinde bulunmuşsa da, bu teklifi kabul edilmemiştir. Bu saha ile iki ülke arasında görüşmeler devam etmekle birlikte, henüz bir uzlaşı sağlanamamıştır.
Üçüncü ihtilaflı saha ise Karabağ sahasıdır. Bu sahada yer alan yapının sadece küçük bir bölümünde Türkmenistan hak iddia etmektedir. Bu sahanın da ACG sahası gibi müzakere sürecini etkileyecek bir yönü bulunmamaktadır.
Dolayısı ile iki ülke arasında kıta sahanlığı anlaşmazlıklarına konu olan en önemli gündem maddesi Kepez sahasıdır.
AB ve ABD tarafından desteklenen ve sürekli olarak gündeme getirilen, Güney Gaz Koridoru kapsamında düşünülen Trans Hazar Gaz Boru Hattı Projesi, yukarıda ifade edilen ihtilaflar sebebi ile bir türlü hayata geçemiyor gibi algılanmaktadır.
İki ülke arasında bu tarz anlaşmazlıklar devam ettiği müddetçe, Trans Hazar Gaz Boru hattı gibi bir projenin hayata geçemeyeceği açıktır. Lakin Güney Gaz Koridoru kapsamında düşünüldüğünde, projenin hayata geçmemesinin asıl sebebi bu değildir. Asıl sebep; Türkmen gazının Güney Gaz Koridoru kapsamında, planlanan bir Trans Hazar Gaz Boru hattı ile Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden AB piyasalarına ekonomik olarak ulaşabilme ihtimalinin olmamasıdır. Yani asıl sebep ekonomiktir.
Birçok AB ve ABD’li yetkili bu durumun farkında olsa da, bu konu; ilgili ülkeler üzerinde siyasi etki oluşturulabilmek maksatlı gündemden düşürülmemektedir.
Hatta bunun yanı sıra, Türkiye’de de: “Siz bir enerji merkezi olacaksınız, Türkmen gazını da sizin üzerinizden geçireceğiz” tarzında teknik tutarlılığı olmayan algı operasyonları yürütülmeye devam etmekte ve Türkiye’nin bu durumu net analiz ederek, daha yerli kararlar alabilmesi engellenmeye çalışılmaktadır.
Halbuki ilgili güzergahtan Türkmen gazı Türkiye’ye ekonomik olarak gelebilmektedir. Yerli bir bakış açısı ile Türkiye’nin, tutarsız olan bir AB nakliyatını kenara bırakıp, zaten pazar arayışı içinde olan Türkmenistan ile anlaşması ve her daim yanında olan Azerbaycan ile de masaya oturması, neticede de Türkmen gazını kendisi için getirmeye çalışması bütün sorunların çözümü olabilecektir.
Özellikle İran gibi bir müşterisini de kaybettiği görülen (orta vadede zaten kaybedecek olan), Rusya ile gaz ticareti de son bulan Türkmenistan’ın böyle bir ticari anlaşmaya sıcak bakacağı da tahmin edilirken, bu konuda adım atmanın tam zamanı gibi görülmektedir.
Bunun yanı sıra, Türkiye’nin iki ülke ile etnik ve kültürel yakınlığın yanı sıra, Şanghay İşbirliği Örgütü Enerji Kulübü Başkanlığı sıfatını da bu ilişkilerin çözümü için kullanması, bu konuda Rusya’nın da desteğini alabilmesi mümkündür.
Hatta Trans Hazar Gaz Boru Hattı’nın hayata geçmesinden önce, Rusya üzerinden Türkmenistan’dan gaz alabilme ihtimali dahi söz konusudur.
Azerbaycan dahi, mevcut yatırımları, orta ve uzun vadede muhtemel boş gaz taşıma kapasiteleri, bir transit ülke olacak oluşu gibi etkenler göz önüne alındığında, bu konunun çözümünde gayet istekli olacaktır.
Medeniyet coğrafyasında etkin olmak isteyen yeni Türkiye’nin artık çevresinde olan, ilgilendiği coğrafyalarda ve ülkeler arasında yaşanan sorunlar ile de uğraştığını göstermesi, bunların çözümü için gerekli diplomatik temaslarda bulunması, yakaladığı ivmeyi, etkinliği, imkânları da bu alanlarda seferber ederek, kendisini de daha etkin ve güçlü hale getirmesi düşünüldüğünden çok daha önemlidir.
Kepez sahası ve sınır anlaşmazlıkları konularına gelindiğinde ise; bu sahanın belki büyük oranda Türkmenistan’a bırakılması ve Türkmen, Azeri, Türk ve Rus şirketler ile birlikte geliştirilmesi konusunun gündeme getirilmesi, bunun yanı sıra da, ilgili gaz ticareti opsiyonlarının değerlendirilmesi yerinde bir yaklaşım olacak gibi görülmektedir.
Sonuç olarak, medeniyet coğrafyasında yeniden etkin olabilmek için büyük gayretler içinde olan Türkiye’nin ilgilendiği tüm alanları iyi tanıyıp, analiz ederek, sorunlarını çözmeye çalışması, gücünü-etkinliğini-abiliğini göstermesi, bunları sağlarken de, kendi çıkarlarını da göz önünde bulundurarak, yeni girişimlere imza atması önemlidir. Kepez sahasının paylaşımı ve Azeri-Türkmen deniz sınırları ihtilafının çözümü bunlardan sadece bir tanesidir.