KAZAKİSTAN'DA KURULAN NÜKLEER YAKIT BANKASI
16 Aralık 1991’de SSCB’den ayrıldığını ilan eden Kazakistan, bağımsızlığını kazanarak bölgede hızla enerji merkezi olma girişimlerinde bulunmaya başlamıştır. Bunlardan biri de BM ile ortak kurduğu nükleer enerji bankasıdır.10 Haziran 2010’da görüşülmeye başlayan bu yakıt bankası, 27 Ağustos 2015 tarihinde kullanıma açıldı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (IAEA) bağlı olan bu yakıt bankasında düşük düzeyde zenginleştirilmiş uranyum satılıyor. 2015 yılında Türk basın mensupları ile yaptığı sohbet toplantısında Tüymebayev, “Güvenli Uluslararası Düşük Düzeyli Zenginleştirilmiş Uranyum Bankası’nın Kazakistan’da kurulmasına karar verildi. Kazakistan topraklarında kurulacak Banka’nın kaynakları IAEA’nın takibinde olacak. Düşük düzeyde zenginleştirilmiş uranyum yakıtının nükleer enerjiden faydalanmak isteyen ülkelere aralıksız ve istikrarlı bir biçimde verilmesine imkân sağlayacaktır.”diye konuşmuştu.
Nükleer yakıt bankasına üye olan devlet, ödemeyi yaptıktan ve tüm sözleşmeleri imzaladıktan sonra bunu sadece yakıt olarak kullanacağını da bu metinlerle birlikte beyan etmekte.
Kazakistan’ın Öskemen kentinde bulunan Ulba Metalurji Santrali’nde yer alacak olan yakıt bankasına Türkiye sermarderolmamıştı lakin ABD 49 milyon Dolar, AB 25 milyon Euro, Kuveyt 10 milyon dolar, Norveç 5 milyon dolar, Birleşik Arap Emirlikleri 10 milyon dolar, Kazakistan ise 400 bin dolar vermişti.
Peki Türkiye nükleer yakıt bankasına sermarder olsaydı, neler olurdu?
Türkiye’nin bölgede olan nüfusunu arttırmak için sermarder olması çok doğru bir yol olabilirdi. Türk Konseyi ile birlikte ortak bütçe planlaması yapıp bilhassa birlikte hareket etmesi ve bu konuda öncülük etmesi, Türkiye’nin Orta Asya’yla yeniden güçlendirmek istediği kardeşlik bağlarını canlandırmada ön ayak olabilir ve ekonomik olarak birlikte hareket etmek tüm uluslararası arenadaki yerimize -hem Türkiye hem Türk Konseyi olarak- önem katabilirdi. Böyle bir yapı içerisinde yer almak Türkiye’nin barışçıl enerji yanlısı olduğunu göstermesine de katkı sağlayabilirdi.
Öte yandan, geçmişte elimizden kaçan bu fırsat için hala geç kalmış sayılmayız. Bildiğiniz üzere 2009 yılında Türkiye – Kazakistan arasında imzalanan “Stratejik Ortaklık Antlaşması” ile bu projeye dahil olabilir, “Yeniden Asya” perspektifimize farklı bir boyut kazandırabiliriz.
Yazar: Ümmü İrem Yıldız
Düzenleyen: Esra Şahin