Herkes Kerkük'ü İstiyor

Burak KAYAEL

 

TESPAM olarak sürekli dikkatini çekmeye çalıştığımız konulardan birisi Kerkük’ün geleceği. Bizim için birinci öncelik bölgedeki soydaşlarımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması sonra da Türkiye’nin bölgedeki siyasi, güvenlik ve ekonomik çıkarlarının korunması. Aslında bu iki başlık birbiriyle ayrılamayacak kadar iç içe çünkü Türkiye bölgede güçlü oldukça soydaşlarımız o kadar kendilerini güvende hissedecektir. Her zaman savunduğumuz argüman ülkemizin askeri olarak bulunamayacağı yerlerde petrol/gaz şirketleri ve diğer ekonomik faaliyetleriyle yer alabileceği hatta bunun çok daha uzun vadeli getirilerinin olacağı.

 

Son dönemde herksin gözü Kerkük’ün ve Kerkük’te yer alan petrolün üzerinde. Ülkemizin de bu bölgede tarihten gelen siyasi ve demografik çıkarları var. Maalesef bugüne kadar sadece bölgedeki petrolün transit olarak ülkemiz üzerinden taşınmasıyla ilgilendik ve petrolün üretilmesindeki fırsatları es geçtik. Bugün baktığımızda bölgedeki petrol ve gaz kaynaklarıyla dünya üzerinde ilgilenmeyen büyük ülke yok gibi. Irak’ın Kerkük kaynaklı iç çekişmelerinin yanında Amerikan, Rus ve İngiliz şirketlerinin de bölgedeki kaynaklarla ilgilendiğini biliyoruz. Bu şirketlerin yanında dikkat çeken bir başka aktör de son zamanlarda Kerkük’e ilgisini artıran İran. Son birkaç senedir sürekli çeşitli vesilelerle Iraklı yetkililere Kerkük’te üretilen petrolün kendi ülkelerindeki rafinerilere taşınması ve yeni bir boru hattı inşa edilerek petrolün kendi boru hat sistemlerine aktarılmasını ve buradan da uluslararası piyasaya satılmasını teklif ediyorlar.

 

Aslında İran’ın zengin hidrokarbon kaynakları var ancak A.B.D.’nin uyguladığı katı ambargolar sebebiyle bu kaynakları istediği miktarda üretemiyor. Bu sebeple Irak’ın kaynaklarını kendisine hedef seçmiş durumda. Elbette bunun için Irak üzerindeki mezhepsel gücünü kullanmaktan geri durmuyor. Dün Irak petrol satışından sorumlu şirketi yetkilisi Alaa al-Mussawi yaptığı açıklamada Kerkük’ten üretilen petrolün ilk etapta 15.000 varil/gün sonrasında da 25.000 varil/günlük kısmının tankerlerle İran’daki Kirmanşah rafinerisine taşınmasının planlandığını belirtti. Bu açıklamada boru hattı için herhangi bir detay verilmemiş olması yakın gelecekte bu planın uygulanmasının düşünülmediği olarak yorumlanabilir. Kerkük’teki sahalardan günlük yaklaşık 300.000 varil petrol üretildiği düşünülürse bu rakamların ne kadarlık bir yüzdeye denk geldiği görülecektir.

 

Kerkük – Kirmanşah arası kuş uçuşu 300 km. İran’ın batısındaki dağlık bölge düşünüldüğünde ve Bağdat’ın boru hattını IKBY’nin Irak anayasasında belirlenen bölgelerinin dışından geçireceği öngörüsüyle bahsi geçen hattın en az 400 – 450 km uzunluğunda olması gerektiği görülüyor. Böyle bir boru hattı milyar dolarlar seviyesinde yatırım gerektirmekte ve her zaman A.B.D.’nin uyguladığı ambargolarla karşı karşıya gelme riskiyle karşı karşıyadır. Tam da bu sebeplerden dolayı Irak’ın böyle büyük bir yatırıma kısa vadede girişeceğini düşünmüyoruz.

 

Öte yandan Irak Petrol Bakanı Luaibi ve Başbakanı Abadi’nin son dönemde Kerkük – Ceyhan boru hattının tamir edilerek tekrar faaliyete geçirileceğine dair açıklamalarıyla sıkça karşılaşıyoruz. Bu da aslında Irak’ın pragmatist düşünceyle petrolünü ihraç edecek güzergâh olarak tercihini Türkiye’den yana yaptığını gösteriyor. Bu tercih akla en yatkın seçenektir. Irak ve Türkiye’nin Ceyhan limanında yer alan IKBY kontrolündeki yükleme noktasının Irak merkezi hükümeti yetkililerine devri için görüştüğü bilinmekte. Bu da Kerkük – Ceyhan hattının tekrar canlanması için önemli bir etken.

 

Bütün bunlar gösteriyor ki Kerkük petrolünün tamamen Iran’a gitmesi seçeneği gerçekçi değil tam tersi manipülatif. Bu tartışmalardan sıyrılarak enerjimizi Bağdat’la iyi ilişkiler kurma ve başta Kerkük olmak üzere kaynakların üretimi noktasında söz sahibi olacak şirketlerin içine kendi şirketlerimizi sokma gayreti içinde olmalıyız. Bu gayret Türkiye’nin geleceğindeki enerji ihtiyacının güvene alınması için çok hayati.

Yazar