Oğuzhan AKYENER
TESPAM Başkanı
Türkiye enerjide bir koridor ve merkez mi oluyor?
Bu sebeple büyük enerji tedarikçileri dahi Türkiye ile yeni projelere imza atmak için sıraya mı giriyor?
Dünya enerji kongresinin de 2016’da Türkiye’de yapılması bunu mu gösteriyor?
TANAP, Türk Akımı, Türkiye’nin jeostratejik konumu ne anlama geliyor?
Türkiye bir enerji merkezi olarak, gerçekten de vazgeçilmez bir aktör haline mi geliyor?
Sonuç olarak Türkiye’nin başına örülmeye çalışılan belalar, sıkıntılar, dış kaynaklı girişimler hep bu yüzden mi oluyor?
***
Bu sorulara kısaca evet cevabını versek; bilimsel olmayan, sığ ve tutarsız bir yaklaşım ile kendimizce siyasi yıkama-yağlamayı sağlayacak bir algı oluşturmaktan öteye geçemeyeceğiz.
Hayır diyerek kestirip, atsak; bu sefer de daha bilimsel lakin bazı açılardan eksiklikleri olan ve yerli-milli bir tabana dayanmayan, ülke menfaatlerini göz ardı etmiş bir yaklaşımda bulunmuş olacağız.
Peki o zaman nasıl cevap vereceğiz?
***
Bilimsel, tutarlı, çok yönü olduğu gibi; toplumuna, devletine, milletine hizmet edebilecek kadar gerçekçi ve idealist yaklaşımlar ile bezenmiş bir kurguya sahip olacak şekilde…
Yani hem bilimsel, hem yerli…
***
Nasıl yani?
Yukarıdaki soruları değerlendirerek örneklendirirsek;
***
Türkiye aslında bir enerji merkezi yada enerji koridoru olmuyor. Sadece üzerinden transit geçecek olan TANAP ve Türk Akımı projeleri için geçiş ülkesi oluyor.
Zaten üzerinden Avrupa’ya sadece yıllık 10 milyar m3’lük Azerbaycan gazı geçecek diye, enerji merkezi oluyoruz söylemlerinin menşei de; Azerbaycan Türkü olan kardeşlerimiz ile ilgili kaynakların geliştirilmesinde operatörlük yapan İngiliz BP şirketi ve Güney Gaz Koridoru isimli projeyi inatla desteklediklediklerini söyleyen bazı Batılı uzmanlardır.
Yani kaynak temini noktasındaki belirsizlikler sebebi ile ölü doğan fakat buna rağmen her alanda dillendirilen NABUCCO projesinde olduğu gibi bu söylem de; eksik ve tutarsız yönlere sahip olan bir yaklaşımdır.
Demek ki, ilk soruya dönecek olursak, bir enerji merkezi değil, bir gaz transit ülkesi olunuyor. Sadece yıllık 10 milyar m3 Azerbaycan gazının taşınacağı da dikkate alınırsa, transit hacmi ve kaynak çeşitliliği açısından, bir merkez olunması durumu da gerçekleşemiyor.
Peki bu senaryoya Türk Akımı’nı da ekleyince?
Türk Akımı’nın farklı safhalarında Avrupa’ya gaz naklinin de Türkiye’den yapılacağı ve ikinci aşamada bu hacmin yıllık 16 milyar m3’ten başlayacağı beklentileri dikkate alınır ise; Türkiye ikinci bir gaz tedariği için de geçiş ülkesi olacaktır. Tabii bu noktada, Gazprom’un Türkiye’yi sadece bir transit ülkesi olarak değerlendirdiklerini ifade ettikleri tutarlı açıklamalar da dikkate alınırsa, Türk Akımı da Türkiye’nin stratejik önemini arttıracak, fakat Türkiye’yi bir enerji merkezi yada ticaret merkezi konumuna taşımayacaktır.
Bu somut iki boru hattı projesine ek olarak, sürekli vurgulanan; İran, Doğu Akdeniz, Türkmenistan ve Kuzey Irak gibi gaz kaynaklarınn da Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçeceği ve enerji ticaret merkezi olmamızı sağlayacağı hususlarına bakılırsa:
- İran gazı mevcut koşullarda Avrupa’ya Türkiye üzerinden bir boru hattı ile ekonomik olarak gidemez! Zaten kısa vadede İran’ın da tedarik kapasitesinde soru işaretleri bulunmaktadır. Bu gerçeklerin de farkında olan İran, öncelikle Türkiye’ye ek gaz tedariği, sonra Irak’a ek gaz tedariği, sonrasında Hindistan piyasalarına açılım, en son olarak da; LNG olarak AB ve dünya piyasalarına erişmek konusunda stratejiler geliştirmektedir. YANİ İRAN’DAN GELEREK, BURADAN AB’YE GİDECEK BİR GAZ KAYNAĞI YOKTUR!
- Doğu Akdeniz’e odaklanılırsa:
- İsrail’in mevcut keşifler, geliştirme projeleri, bu kapsamda yapılan satış anlaşmaları ve tüketim projeksiyonları dikkate alınarak, 2020-2040 yılları arasında geriye kalan düzenli gaz ihracat kapasitesi 2,5 milyar m3/yıl seviyelerindedir. Bu miktar için boru hattı bile yapmak tutarlı görülmemektedir. Ancak LNG tedariği mümkün görülebilir ki, ilgili hacim büyük piyasalar dikkate alındığında göz ardı edilebilecek kadar küçüktür.
- Lübnan’da keşfedilmiş kaynak yoktur. Potansiyel bölgeler vardır. Fakat bu potansiyelin aranması konusunda dahi yıllar süren ihaleye çıkma sürecinde başarı sağlanmamıştır. Yani ortada net birşey yoktur.
- Güney Kıbrıs’ın tek keşif yapıldığı iddia edilen ve rezervleri ve ekonomik olarak geliştirilebilirliği ile ilgili soru işaretleri olan, zaten 100-120 milyar m3 gibi bir rezerve sahip olma ihtimali üzerinde durulan Afrodit sahası da, makro analizlerde; halk tabiri ile dikkate alınmayacak ve devede kulak bile olmayacak kadar önemsizdir. Siyasi anlaşmazlıklar bir tarafa teknik olarak kaynak noktasında da ciddi soru işaretleri bulunmaktadır. Yani buradan da bir beklenti içine girmek yersiz olacaktır.
- Mısır’a bakılırsa, mevcut siyasi konjektürde, yeni keşifler olsa dahi, Mısır’ın gazını Türkiye üzerinden Avurpa’ya nakil etmesi mümkün görülmemektedir. Zaten hali hazırda bir pazarı ve LNG dönüşüm kapasitesi bulunmaktadır. Yani Mısır’da yeni bulunan kaynakların da, bölgedeki potansiyel ümitlerini arttırmasının yanında, Türkiye’nin enerji transit merkezi olmasını sağlayacak bir yönü olmayacaktır.
- Türkmen gazının da Azerbaycan yada İran üzerinden Türkiye’ye gelerek, oradan da Avrupa’ya geçmesi ekonomik olarak mümkün değildir! Kaldı ki, siyasi olarak da uygun altyapı oluşturulabilmiş değildir.
- Kuzey Irak gaz kaynakları için ise; halen Irak ve Kuzey Irak ciddi gaz sıkıntıları çekiyor, elektrik üretemiyor ve İran’dan gaz ithal ediyorken, Kuzey Irak’daki kaynakların uygun yatırım ortamı oluştuktan sonra geliştirilmesi, sonrasında iç talebi karşılaması ve sonrasında kendisi için daha ekonomik bir pazar olacak Türkiye’nin ihtiyacına takviyede bulunduktan sonra eğer kalırsa Avrupa’ya nakil edilmesi; yine halk dilinde “ölme eşeğim ölme” tarzında bir yaklaşımı akla getirmektedir.
Yani Batı menşeili olduğu izlenimini veren Türkiye’nin bir enerji merkezi olmak üzere olduğu fikri başından beri tutarlı değildir. Tutarlı olmadığı için milli ve yerli de değildir. Bize hizmet etmemektedir. Hatta belki de çok daha büyük hedeflere niyetlenmemize engel teşkil etmektedir.
Diğer sorulara da kısaca cevaplar verilirse;
Büyük enerji tedarikçilerinin bu kapsamda Türkiye ile yeni projelere imza atmak için sıraya girdiği tarzdaki söylemler gerçekçi değildir.
Dünya enerji kongresinin de 2016’da Türkiye’de yapılması, bir enerji merkezi olduğumuzun göstergesi değildir.
Küresel piyasları etkileyecek bir enerji merkezi olmadığımız için, üzerimizden geçecek hacimler dikkate alındığında vazgeçilmez olduğumuz da tutarlı değildir.
Bunların yanı sıra, uluslararası anlaşmalar ve üretilecek Azeri gazındaki ortaklığı dikkate alınırsa, ülkemizin TANAP’tan gaz geçişe izin vermiyorum demesi de beklenebilecek bir durum değildir.
Demek ki, enerji alanı ile ilgileniyoruz diye,” Türkiye’nin başına örülmeye çalışılan belalar, sıkıntılar, dış kaynaklı girişimlerin de asıl sebebi enerjidir, Türkiye’nin enerji merkezi olmasıdır.” demek akıl karı değildir.
***
Peki yukarıda kurgulanan bilimsel yaklaşımlar sonucunda algılanan olumsuz tabloya nasıl bir yerlilik hassasiyeti katılabilir?
Gerçek nedir?
***
Türkiye’nin başına örülmeye çalışılan belalar, sıkıntılar ve dış kaynaklı saldırı ve tehtidlerin genel sebebi: büyüyen, güçlenen ve bölgesinin yanı sıra tüm medeniyet coğrafyasında hakimiyet kurmak isteyen, bu bağlamda da daha bağımsız adımlar atabilen yeni Türkiye’dir.
Değişen dünya düzeninde, zayıflayan Batı ve güçlenen Doğu dikkate alınırsa; güçlenen Türkiye’nin tarafı ve tercihleri bütün dengeleri değiştirebilecek sonuçlar doğurabilecektir.
Büyük niyetlere soyunan Türkiye’nin medeniyet coğrafyası: ENERJİ (Petrol & Gaz) anlamına gelmektedir…
Türkiye’nin güçlü kurumlar, teknoloji, finans ve tecrübe elde etmesi ile odaklandığı medeniyet coğrafyasında enerji alanında etkin olması demek; Türkiye’nin durdurulamaz olacağı anlamına gelecektir.
Yani böylesi büyük niyetler ve hedefler karşısında, somut olmayan kısır politikalar zaman kaybı olduğu gibi hedeften uzaklaşma anlamına geleceğinden, zaman ve enerji kaybına sebebiyet verecektir.
Tabii medeniyet coğrafyasında enerji alanında hakim olmaya çalışan bir Türkiye’nin, yukarıda bahsedilen konular kapsamında (bir enerji merkezi olunması fikri kapsamında) atabileceği bazı büyük adımlar mümkün olabilir. Şöyle ki:
- Gaz transit merkezi ve sonraki adımlarda gaz ticaret merkezi olabilmesi için:
- İç piyasalara yönelik:
- Türkmen-Özbek ve Kazak gazlarını (gerekirse Rusya üzerinden) Türkiye’ye getirebilir.
- İran gaz tedarik hacmini arttırabilir.
- Yeni Azeri gaz geliştirme projelerinden gelecek bütün gazı kendisine satın alabilir.
- Kuzey Irak’tan uzun vadede gelebilecek olan gaz kaynaklarını ucuza satın alarak, ticari faaliyetleri düşünebilir.
- Depolama kapasitesini planlarının çok ötesinde arttırarak, ucuza tedarik ettiği gazların satışı, pahalı gaz kaynaklarının da iç piyasada tüketilmesi yolu ile ticari seçenekler deneyebilir.
- İç piyasalara yönelik:
- Şanghay İşbirliği Örgütü Enerji Kulübü başkanlığını büyük amaçlarına hizmet etmek ve bir Türk Enerji Birliği oluşturmak maksatlı kullanması mümkün olabilir.
Sonuç olarak, yapılması gereken; bilimsel olarak tutarlı fikirler kurgulayıp desteklemek, tutarsız görülen fikirleri de klasik muhalefet mantığı ile sadece eleştirmek yerine, yerli bir yaklaşımla nasıl farklı atılımlar gerçekleştirilebilir sorularını sorarak analiz etmek ve geliştirmektir.