Doğru Yola Dönüş
TESPAM olarak bizim uzun süredir takip ettiğimiz ancak kamuoyunun dikkatini son dönemdeki bağımsızlık tartışmalarıyla dikkatini çeken Kürt petrolünün merkezi Irak hükumetinden bağımsız satışı konusu giderek çetrefilleşiyor. 2014 yılında MIY ve IKBY arasında ortaya çıkan ve o zamandan beri giderek derinleşen görüş ayrılıkları sorunu bugünlere getirdi. O dönemde insani yardım ve ekonomik gelir gibi çeşitli sebeplerle IKBY’nin yanında duran Türkiye bugün maalesef bu hareketinin bedelini ulusal güvenliğine tehdit olarak geri alıyor. İyilikten maraz doğar sözünü hatırlatan bu durum ülke dış politikasının asla kısa vade çıkarlarla belirlenmemesi gerektiğinin çok güzel bir örneği. Önceki yazılarımızda olayların gelişim sürecini detaylı olarak irdelemiştik. Bu yüzden enerji alanında bundan sonra atılması gereken adımları konuşmalıyız.
Bugün haber ajanslarına düşen ilk haberde IKBY başbakanı Neçirvan Barzani Sn. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Vana bizim elimizde, kapadığımız zaman petrolünüzü nasıl satacaksınız?” sözüne cevaben “Vana Türkiye’nin elinde ama imzaladığımız bir anlaşma var” diye cevap verdiği görüldü. Daha sonra da MIY başbakanı Haydar el İbadi’nin ofisinden “Türkiye’nin petrol ihracatı için sadece Bağdat’ı muhatap almayı kabul ettiği” bildirildi. İlk haber IKBY’nin Türkiye’yi ekonomik ve hukuki sorumluluklarını hatırlatarak yanında tutma gayreti ikinci haber de bir süredir arası bozuk olan Ankara ve Bağdat’ın tekrar aynı çıkarlarda buluşmaya başladığı olarak yorumlanabilir.
Günümüzün en değerli metalarından biri olan petrolün satışı için IKBY ve Türkiye arasında bir anlaşma yapılmış olması çok doğal. Bu anlaşmada iki taraf için de geçerli olan cezai maddelerin varlığı da keza öyle. Anlaşma kamuoyuyla paylaşılmadığı için detaylarına vakıf olamasak da hiçbir cezanın Türkiye’nin milli güvenliği ve toprak bütünlüğünden önemli olmadığını vurgulamamız lazım. Nasıl ki ambargo ve yalnız bırakılma tehditlerine rağmen soydaşlarımızın can güvenliklerini sağlamak için Kıbrıs operasyonunu düzenlediysek bu durumda da milli güvenliğimizi ön planda tutarak gerekli adımları atmalıyız.
Daha önceden de savunduğumuz gibi Kürtlerin kendi petrollerini satarak kendi bağımsız ekonomilerini oluşturmalarını sağlamamız yanlıştı ve bu yanlıştan bir an önce dönmemiz gerekiyor. Bu karar Irak anayasasının ilgili maddelerinde belirtilen “Yer altı kaynakların tamamı Irak halkına aittir” maddesine dayandırılabilir. Hali hazırda 2025 yılına kadar işletme anlaşması olan Kerkük – Ceyhan ham petrol boru hattı yüksek kapasitesiyle gerekli hacmi sağlayacaktır.
Burada önemli nokta Türkiye’nin 2014’te yaptığı hatayı tekrarlamayarak iki taraftan birisini seçmemesi gerekiyor. MIY ile IKBY arasında imzalanan maddi yardım ve maaşların ödenmesi anlaşmasının tam anlamıyla devreye alınması için Türkiye arabulucu olabilir. Bunu sağlayarak hem Kürtlerin kullandığı “MIY para vermiyor maaşları ödememiz için petrolü kendimiz satmamız lazım” argümanı boşa çıkartılır hem de bölgemizdeki gerilimler azaltılarak ülkemizi içine çekebilecek çatışma ortamları engellenmiş olur.
Bir diğer önemli husus da 2013’de Türkiye ve IKBY arasında imzalanan 20 yıllık gaz temin anlaşması. Bu anlaşmaya istinaden IKBY Rus Rosneft firmasıyla boru hattı inşa ön anlaşması imzaladı ve yakında faaliyetlere başlayacağını açıkladı. Rusya’nın da dahil olduğu bu anlaşmada Türkiye’nin dikkatli hareket ederek mümkünse bu anlaşmayı MIY’ne kabul ettirmesi gerekmektedir. Aksi durumda Türkiye’nin altına gireceği cezai hükümler büyüyebilir.