BP’nin Mısır’daki Yeni Keşfi ve Doğu Akdeniz

British Petroleum ya da kısaca BP şirketinin, Mısır karasularındaki doğalgaz keşfi haberini yerli ve yabancı basın organlarında, illa ki görmüşsünüzdür. Petrol fiyatlarının düşük ve dalgalı seyrettiği son iki yıl ve Ortadoğu’daki mesnetsiz karışıklığın devam ettiği bu günlerde, BP’nin doğalgaz keşfinin ne anlama geldiği konusunda şüpheleriniz varsa okumaya devam edin.

Büyük acılar ve kütlesel göçlerin yaşandığı Suriye ve Irak’taki kaos ortamının sonunu ilk bakışta öngörmek pek mümkün görünmese de aslında temelinde yatan gerçeğin “Küresel Enerji Oyunu (KEO)” olduğunu hatırlatmakta fayda var. KEO, batılı ülkeler için enerji arz güvenliğini, çeşitliliğini ve sürekliliğini  sağlamak ve bu bağlamda söz sahibi olmak anlamına gelmektedir. Bu çerçeveden bakıldığında; Ortadoğu’da yaşanan insanlık dışı dram, gelişmiş batı ülkelerinin arz tedariki ve güvenliğini sağlamak amacıyla yeni enerji denklemleri oluşturmak ve Türkiye’yi de bu denklemlerin mümkün olduğunca dışında tutarak, Ortadoğu gazını Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e indirmek ve/veya Kıbrıs üzerinden de Avrupa’ya nakil etmek tezinin bir sonucudur.

Ayrıca, İsrail’in denizdeki gaz keşiflerini değerlendirmek ve ekonomik olarak zor durumdaki Güney Kıbrıs’ı kurtarmak amacıyla, bir Doğu Akdeniz gaz kaynakları havuzu oluşturmak, bu havuzdaki kaynakları da Kıbrıs üzerinden Avrupa’ya nakletmek amacını gerçekleştirmek isteyen Avrupa ile büyük ağabeyi Amerika, bir taşla iki kuş vurma sevdasına kapılmışlardır. Rusya gazına alternatif olacak bu ikinci güzergahın arz kısmını doldurabilmek için civar ülkelerde (Doğu Akdeniz ülkeleri) yeni keşifler yapabilme ümidi umdukları gibi neticelenmemiştir. Örneğin: İsrail’in deniz alanlarındaki keşifleri kendi ihtiyaçlarını karşılamaktan öte gidememiştir. Noble Energy’nin (Amerikan şirketi) Güney Kıbrıs’ta keşif olarak duyurduğu haberlerin altını somut veriler ile dolduramaması, Suriye’nin denizlerinde arama faaliyetlerinin savaş yüzünden yapılamaması ve Mısır’da da bu güzergahı ümitlendirecek ölçüde keşiflerin gerçekleştirilememesi gibi nedenlerden dolayı Avrupa’nın, Güney Kıbrıs’ı bir gaz terminali yaparak ekonomik yükten kurtulabilme hevesleri, önemini günden güne yitirmektedir.

Bu bilgiler ışığında BP’nin Mısır’ın denizlerinde Nil Delta’sında yaptığı keşif Doğu Akdeniz gaz kaynaklarını zenginleştirmek adına yapılan keşifler kategorisinde değerlendirilebilir. BP, yine Nil Delta’sı üzerinde yaklaşık 65 bin varil petrol eşdeğeri doğalgaz keşifini 2015 yılında duyurmuştu. BP basın açıklamalarında, yeni keşiflerinin daha önceki yapının devamı olduğunu da belirtmektedir. Yeni rezervuarın 62 metrelik bir kalınlığa sahip olması iştah açıcı olsa da deltalarda oluşan rezervuarların yayılım alanlarının çok büyük olmadığını gözönünde bulundurmak yerinde olur. Kısaca belirtmek gerekirse, bu keşiflerin Doğu Akdeniz’in kaderini değiştirecek büyüklükte bir keşif olmadığını söylemek mümkündür.

Özet olarak; Güney Kıbrıs’ın doğalgaz potansiyeli “fos” çıkmıştır ve Mısır’ın deniz alanları, İsrail açıklarında yapılan keşiflere hatırı sayılır katkılarda bulunamamıştır. Bu nedenle, Doğu Akdeniz kaynaklarının gerçek potansiyelini ortaya çıkarabilmek için Suriye’nin deniz alanlarında arama faaliyetleri gerçekleştirmek gerekmektedir. Ortaduğu’daki mevcut savaş durumu bunu mümkün kılmıyor gibi görünse de, arka planda; kendilerini ‘Koalisyon’ olarak tanımlayan ve onlara karşı gibi görünen ve Suriye rejimini destekleyen Rusya, Suriye’nin deniz alanlarında hem sismik etüdler hem de araştırmalar yapmaktadırlar.

İşin trajik kısmı, bu etüdleri ve araştırmaları yapabilmek için Akdeniz’e donanmaları ile birlikte gelen petrol simsarı bu şaklaban ülkelerin uşaklığını yapmak için Daiş gibi bir terörist örgüt kurmaları ve bu örgüte bir gece de Irak ve Suriye’nin yarısını vermis olmalarıdır. Bu örgütün ilk icraatının Türkiye’nin Musul Büyükelçiliği’ni ele geçirmesi ve oradaki Türk varlığını sona erdirmesi, büyük KEO’nun ilk adımı olmuştur. Oysa ülke içerisinde birkaç politik çığırtkan vasıtasıyla kendisini Irak’tan çıkartan bu ögüte sanki Türkiye destek veriyormuş gibi göstermeye çalışmış olmaları oyunun iyi planlandığının bir göstergesidir. Halep gibi Suriye’nin Akdeniz’e açılan penceresindeki Türk hakimiyetini ortadan kaldırmak, bölgede itibarsız bir Türkiye yaratmak, PYD gibi terör örgütlerini Türkiye sınırına yerleştirmek ve kaos ortamında sözde teröristlerle çarpışan bu ülkelerin yasal olmayan yollardan bölgenin petrol ticaretini Daiş üzerinden vergisiz ve taahhütsüz bir şekilde serbestçe gerçekleştiriyor olması, KEO’nun aslında çok karmaşık olmadığının bir işaretidir.

Sonuç olarak; Avrupa ve Amerika, Doğu Akdeniz’de bir taşla iki kuş vurmak yerine on-onbeş kuş vurabileceklerine inanmış durumdalar. Kuşların sayısının fazla olduğunu gören Rusya kendi payına düşeni almak ve seyirci kalmamak için silah gücünü kullanmıştır. Birbirlerine güvenmedikleri için hem Akdeniz hem de Kuzey Denizi’ne bir sürü savaş gemisi yığmış durumdadırlar ve muhtemelen küçük bir kıvılcım büyük bir savaşı tetikleyebilecektir. Göçmenler için şefkat kapısı olan Türkiye ise henüz kuşların tamamının birbirleriyle olan ilişkilerini olduğu gibi idrak edememiş durumdadır ancak bu durumu düzeltmek için bir batılı gibi düşünebilmek gerekmektedir.

Necdet KARAKURT

Energy Policy Turkey Dergisi Editörü

Yazar