Oğuzhan AKYENER
TESPAM Başkanı
Yeni ABD yönetimi ile Çin arasında başlayan gerginlik, her ne kadar biraz yumuşamış gibi algılansa da, arka planda sürekli devam edecek gibi görülmektedir. 45. ABD Başkanı Trump’un henüz aktif olarak göreve başlamadan Tayvan Cumhurbaşkanı ile telefon görüşmesi yapması ve akabinde bu görüşmeye Çin’in tepki göstermesi üzerine, Çin’e hitaben, resmi twitter hesabından: “Çin para biriminin değerini düşürüp ABD şirketlerinin rekabet gücünü kırarken, ürünlerimize yüksek vergi koyarken (ABD, Çin mallarından vergi almıyor) ya da Güney Çin Denizi’nin ortasına askeri üs inşa ederken bize sordu mu? Hiç sanmıyorum” tarzında yorumlarda bulunması ikili ilişkilerin iyice gerilmesine sebep olmuştur.
Bu gerginliğin üzerine gündeme gelen ve Tayvan’ın bağımsızlığının kabul edilmediği “Tek Çin” politikası üzerinden devam eden söylemler konuyu çok daha farklı noktalara taşımıştır.
Şubat’ın ikinci haftasında iki devlet başkanının yaptığı telefon görüşmesinin akabinde ise yaşanan gerginliğin son bulduğu ve ikili ilişkilerin normale döndüğünün vurgulandığı açıklamalar kamu oyu ile paylaşılmıştır.
Peki gerçekten ABD ile Çin arasındaki gerginlik son mu bulmuştur?
Bu gerginliğin arkasındaki ana faktörler nelerdir?
Enerji bu faktörlerin arasında yer almakta mıdır?
ABD’nin askeri olarak odaklandığı bölgelerden biri olan Güney Çin Denizi neden bu kadar önemlidir?
ABD – Rusya ilişkilerinin bir önceki yönetimin aksine, daha ılımlı geçeceği sinyalleri vermesi, ABD’nin Çin karşısında Rusya’yı yanında görmek istemesi midir?
***
Öncelikle ikili arasındaki rekabeti daha net anlamak için bazı kriterler incelenirse:
İlk olarak 2016 yılı nezdinde dünyadaki en büyük gelire sahip olan ilk 10 şirket incelendiğinde, tablo1’den de anlaşılacağı üzere, Çin’in özellikle petrol şirketleri ile önemli bir yere geldiği görülecektir. Hatta Trump’ı destekleyen Rockefeller ailesinin şirketi olan, aynı zamanda Trump’ın yeni dış işleri bakanının da CEO’luğunu yaptığı şirket olan; Exxon Mobile dahi iki Çin’li petrol firmasının gerisinde kalarak dünya liderliğini kaptırmıştır.
Tablo1: 2016’a En Çok Gelir Elde Eden İlk 10 Şirket (Kaynak: Fortune Global 500)
Yine dünyadaki en büyük özel şirketlere sahip olma açısından yaklaştığımızda, Forbes tarafından hazırlanan aşağıdaki haritandan anlaşılacağı üzere, ABD’yi hemen arkasından gelen Çin takip etmektedir.
Harita1: 2016 Yılında Dünyadaki en Büyük 2000 Özel Şirketin Ülkelere Göre Dağılımı (Kaynak: Forbes)
Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan, “Globalleşmenin Bir Sonraki Fazına Niçin Çin Liderlik Etmeli” başlıklı çalışmada yer verilen ve ülkelerin küresel ekonomik güçlerinin karşılaştırıldığı grafik incelendiğinde; 2030 tahminlerinde ABD’nin küresel ekonomik otoritesini Çin’e kaptırdığı görülecektir. Hatta bunun yanında, Çin en yakın rakibi olan ABD’ye önemli bir fark da atacaktır.
Grafik1: Dünya Ekonomisinde Otoriteler (Kaynak: World Economic Forum)
Bu göstergelere ek olarak, Arap Baharının henüz başladığı yıllarda hazırlanmış olan ve TESPAM bünyesinden erişelebilecek “ENERJİ POLİTİKALARI PENCERESİNDEN ARAP BAHARININ GENEL ANALİZİve FARKLI COĞRAFYALARI ETKİLEME İHTİMALLERİ” başlıklı makalede de anlatılan, ABD ve Çin petrol şirketlerinin, Arap Baharı Coğrafyasında nasıl kıyasıya mücadeleye girdikleri, Çin şirketlerinin ucuz iş gücü, yüksek finansal kabiliyetleri ve yeterli donanımları ile nasıl arama-üretim-servis-dağıtım-ticaret gibi alanlarda ABD’li şirketlerin hedefledikleri işleri ve projeleri alabildikleri konusunun da dikkate alınması önemli olacaktır.
Yani ABD’li ve Çin’li enerji şirketleri arasındaki mücadele Arap Baharı’nın çok öncesinde başlamış ve Çin’li şirketlerin yarışı önde bitirmeleri ile neticelenmiştir. (Bu neticenin akabinde, her zamanki gibi istihbarat örgütleri ve taşeronu olan bazı terörist gruplarla Batılı hegemonya bölgeye zulmü taşımış ve dengeleri yeniden şekillendirmek istemiştir.)
Sonuç olarak, Tablo 1’de anlatılan ilk 10 şirketten de anlaşılacağı üzere, mücadelede enerji en belirleyici faktörlerin başında gelmektedir.
Kısaca değinilen bu noktalar göstermektedir ki, ABD ile Çin arasındaki mücadele ekonomi ve enerji ana başlıkları altındadır. Ve bu başlıklar altında büyük yol kat eden Çin, dünya hakimiyetini ABD’nin elinden alacak gibi görülmektedir.
Yani yapılan telefon görüşmelerine ek olarak, yüzyüze farklı ve samimi görüşmeler de gerçekleşse, bu mevcut rekabeti ve aradaki mücadele gerçeğini değiştirmeyecektir.
ABD’nin Güney Çin Denizi’ndeki askeri varlığı ve olası askeri müdahale planları ise orta vadede değerlendirilebilecek olan, fakat sonraki seviyelerde dikkate alınması gereken adımlardır.
***
Son günlerde yeniden dillendirilmeye başlanan Güney Çin Denizi’ndeki ihtilaflı konulara gelindiğinde ise:
Aşağıdaki haritadan da anlaşılacağı üzere, Güney Çin Denizi etrafındaki ülkelerin kıta sahanlığı konularında anlaşmazlıklar mevcuttur.
Harita2: Güney Çin Denizi’ndeki İhtilaflar (Kaynak: http://energypost.eu/president-trump-headed-war-china/?utm_campaign=shareaholic&utm_medium=twitter&utm_source=socialnetwork)
ABD bu anlaşmazlıkları kendi çıkarları ve bölgedeki askeri varlığının devamı için kullanmaktadır. Fakat Çin özellikle 2016 yılında bu bölgelerde askeri üsler oluşturmaya başlamış ve sonuçlarını uluslararası kamuoyu ile paylaşmadığı aramacılık faaliyetleri kapsamında sismik ve sondajlar yapmıştır.
(Çin karasularında farklı keşifler açıklanmıştır. Bunlara ek olarak Çin’li şirketlerce yürütülen, ihtilaflı bölgelerdeki çalışmaların neticeleri kamu oyu ile paylaşılmamıştır.) Paylaşılmasa dahi, ihtilaflı bölgelerde kaynak potansiyeli açısından değerlendirilebilecek lokasyonlar mevcuttur.
Tabii tüm bu yönlerin yanı sıra, Güney Çin Denizi yıllık ortalama 5 trilyon $’lık ticaretin döndüğü stratejik bir alandır.
Yani bu bölgedeki rekabetin de kapsamında; ekonomi, enerji ve askeri çıkarlar bulunmaktadır.
***
ABD’nin kendisi ve bünyesindeki petrol kartelleri açısından daha büyük rakip olan Çin’e karşı, Rusya ile daha yakın politikalar izleme stratejisi söylemlerinin ise tutarlılığı, ABD-Çin arasındaki daha sonraki hamleler ile netlik kazanacaktır. Fakat böyle bir durumda, Rusya’nın da Çin’in yanında yer alması daha muhtemel gibi görülmektedir. Tabii, ABD’nin Orta Doğu’da Rusya’ya bazı tavizler vermesi, durumu değiştirebilecektir.
***
Peki bu gelişmelerin Türkiye için önemi nedir?
Medeniyet coğrafyasına yeniden hakim olmak isteyen, büyük düşünen ve cihanşümul hedeflere niyetlenen Türkiye’nin bu denklemdeki gelişmeleri çok yakından takip etmesi ve her hamlede kendi lehine kazanımlar elde etmeye çalışması çok önemlidir. Olası tüm ataklar Türkiye’nin işine yarayabilecektir.
Tabii, görüldüğü üzere; enerji yine en önemli anahtarlar arasındadır…
Ve Türkiye’nin ivedilikle diğer iki dev gibi, büyük ve başarılı enerji şirketlerine sahip olmanın yollarını araması lazımdır…