Home / Analizler / Köşe Yazıları / SURİYE’DE ENERJİ ÜZERİNE GÜNCEL GELİŞMELER

SURİYE’DE ENERJİ ÜZERİNE GÜNCEL GELİŞMELER

Aslında ABD’nin Suriye’de terör örgütü PYD kontrolüdeki alanda yer alan mevcut üretim sahalarından kayıt dışı petrol üretiyor oluşu çok eski bir konu. Yıllardır (6 yıldan fazla bir süredir) TESPAM olarak bu konu hakkında köşe yazıları kaleme aldık, paneller düzenledik, demeçler verdik. Fakat son günlerde özellikle ABD’li senatör Lindsey Graham’ın yaptığı ziyaret dâhilinde alındığı iddia edilen kararlar bu hususu yine ön plana taşıdı. Şimdi gelelim medyada yer alan iddialara, olasılıklara ve gerçeklere…
Öncelikle ifade etmeliyiz ki, PYD kontrolündeki alanda yer alan keşfedilmiş petrol üretim sahalarının:
– Bir bölümünü halen Esad yönetimine bağlı SPC isimli petrol şirketi tarafından işletilmekte ve elde edilen üretim kara yolu ile mobil rafinerilerde işlenerek, tüketilmektedir.
– Bir bölümü Rusya kontrolündeki Soyuzneft isimli sivil (kamu özerk) petrol şirketinin operatörlüğünde üretilerek IKBY üzerinden legalleştirilerek satılmaktadır. Türkiye sınırına yakın olan (Hasiçi Vilayetinde kalan) sahaların büyük bir çoğunluğu bu şekilde Rusların kontrolündedir.
– Deyrizor civarında kalan PYD kontrolündeki sahaların ise neredeyse tamamı ABD menşeili (Trump’ın damadının da ilişkide olduğu bilinen) özel şirketler tarafından üretilmekte ve IKBY ve merkezi yönetim üzerinden legalleştirilerek satılmaktadır.
Her durumda PYD bu sahaların üretiminden gelir elde etmekte ve menfaat sağlamaktadır. Hatta öyle ki, bu kapsamda Esad rejimi ile ticaretleri dahi olmaktadır.
Şimdi Lindsey Graham’ın yaptığı ziyaret dâhilinde alındığı iddia edilen kararları değerlendirdiğimizde:
– Öncelikle Graham’ın ziyareti dâhilinde gündeme gelen PYD’nin kontrolündeki alanlardaki üretimi arttırma fikri ve çalışmaları Kasım ayından çok daha öncesine uzanan bir süreçte devam etmektedir.
– Trump’ın bu alanda petrol üretimi ile ilgili 3 şirketi değerlendirdiği doğru değildir. İlgili üretimi yapan şirket zaten uzun süredir aynıdır. Bu şirketin seçilmesi ve uluslararası areneda desteklenmesi ile bizzat Trump’ın damadının rol oynadığı bilinse de, Trump’ın bu bağlamda aktif rol oynadığı ve Exxon’a ısrarcı olduğu gerçekçi değildir. Böylesi riskli ve ekonomik olarak tercih edilmeyecek bir bölge ile EXXON’un ilgileniyor olabileceği de zaten mantıklı değildir.
Son günlerde gündeme geldiği üzere, Delta Crescant Energy isimli (daha önce Genie Energy olan ve ismi sürekli değişebilecek olan) offshore şirketin mevcut sahalara yatırım yaparak, üretimi arttırma konusunda anlaşmaya varmış olduğu, bu bağlamda üretimi önce 60 000 varil / güne sonrasında da 20 ay içinde 380 000 varil / gün seviyelerine çıkaracağı haberine gelince:
– Üretimin küçük ölçekli bazı yatırımlar ile 60 000 varil / gün seviyelerine çıkarılması hedefi gayet makuldür. Gerçekleştirilebilir bir hedeftir. Bu bağlamda ABD’li şirketlerin zaten hali hazırda 40 000 varil / gün civarında üretim ve satış yaptıkları bilinmektedir. Satış fiyatlarından, üretim potansiyellerine, saha geliştirme planlarından, nakil imkânlarına kadar birçok husus TESPAM bünyesinde tarafımızca takip edilmektedir. Dolayısıyla öngörümüz mevcut tesislerin ve kuyuların revizesi ile yaklaşık 350 milyon $’lık bir bütçe ile bu hedefin gerçekleştirilebileceği yönündedir.
– Fakat 380 000 varil / gün hedefine ulaşmak Türkiye gibi bir ülkenin desteği olmadan hiç de kolay ve uygulanabilir değildir. Çünkü bu hedef doğrultusunda yeni kuyuların açılması ve tesislerin yapılması gerekmektedir. Bu da böylesi riskli ve sabotaja açık bir bölgeye büyük ölçekli yatırım yapılması anlamına gelmektedir. IKBY’de dahi istenilen yatırım ortamı oluşamamış iken, bir terörist unsurun kontrol ettiği bu coğrafyada ilgili kurguların hayata geçmesi hiç de kolay değildir.
– Örneğin, böylesi bir hedef doğrultusunda yapılacak milyarlarca dolarlık yatırım yüz bin dolarlık bir koordine drone saldırısı operasyonu ile boşa çıkartılabilecektir. Öte yandan hacim büyüdüğünde, böylesi illegal statüde olan üretimin taşınarak legalize edilmesi de bir hayli zordur. IKBY ve Irak üzerinden böylesi büyük bir hacme resmiyet kazandırmak hiç de kolay değildir. Bunun için PYD’nin resmi özerk bir statü kazanması ya da Irak’ın DAEŞ gibi bir taşeronla yeniden çok daha istikrarsız bir pozisyona getirilmesi gerekecektir. Buradan üretilecek düşük kalitedeki petrol sahaları için böylesi kurgular yapmak pek de mantıklı değildir.
Tüm bunların yanı sıra, sürekli vurguladığımız üzere, bölgede büyük balıkların iştahı kabartacak düzeyde olmasa da, bölgede bir terör devleti oluşumunu finanse edecek miktarda petrol kaynağı mevcuttur. Aynı şekilde, bu kaynaklar Türkiye gibi bir devletin eliyle bölgenin yeniden yapılanması için de kullanılabilecektir.
Sonuç olarak;
Bir terör örgütü ile Rusya ve ABD menşeili (ayrıca destekli) şirketlerce yürütülen mevcut petrol ticareti uluslararası hukuka ve ahlaka aykırıdır. Bu bölgenin daha da istikrarsızlaşması anlamına gelecektir.
Türkiye bölgeye geniş çaplı yatırımlar yapılarak, terörist yapının daha da güçlendirilmesine asla müsaade etmeyecektir.
İlgili üretimler PYD resmi bir statü kazanana kadar, legalleştirilerek farklı yollarla uluslararası sisteme sokulsa da, bu girişim sürdürülebilir değildir.
Öte yandan, Türkiye’nin dâhil edileceği farklı denklemler ilgili taraflar nezdinde çok daha büyük fırsatlar yakalanması anlamına gelebilecektir.

 

 

Yazar