Oğuzhan AKYENER
15 Haziran’da daha önceki benzer toplantılarda olduğu gibi; Yunanistan Başbakanı, Güney Kıbrıs ve İsrail Başkanları, bölgede barış ve güvenliğin sağlanması ve enerji ile ilgili bazı hususların yeniden vurgulanması gayesi ile bir araya geldi.
Birlikteliklerinin çok özel ve derin olduğundan bahsedildi. Daha önce Kudüs’te yapılan benzer nitelikteki toplantıdan sonra bu sefer özellikle bölgede güçlenen Türkiye’ye karşı bir önlem mahiyetinde kurmaya çalıştıkları bir birliktelik olduğu anlaşılan bu işbirliği görüşmeleri için bir Türk şehri olan Selanik seçildi.
Yapılan toplantı akabinde, daha önce olduğu gibi ana işbirliği alanlarının; enerji, ekonomi, telekomünikasyon, kültürel mirasın korunması ve çevresel hususlar olduğu vurgulandıktan sonra, sonra asıl gündem maddesini oluşturan konu olan enerji ye geçildi.
Tel Aviv’de daha önce yapılan benzer görüşmede, AB’li ve İtalyan yetkililerin de ortak bir bildirge ile mutabık kaldıklarını belirttikleri bazı kararlar alınmıştı. Bu kapsamda da özelikle, tutarsız ve uygulanamaz olan Eastmed Boru Hattı Projesi vurgulanmıştı.
Ayrıca daha uygulanabilir olma şansına sahip olan Euro-Asia Interconnector Elektrik Bağlantı Projesi de gündeme getirilmişti.
Şimdi gelelim bu süreci yorumlamaya:
Öncelikle bu iş birliğinin, özellikle ilgili ülkelerin bölgede etkinliği, kendisine karşı kurgulanan her türlü saldırıya rağmen, artmaya devam eden Türkiye dikkate alınarak yapıldığı anlaşılabilmektedir.
Bu iş birliği kapsamında kamuoyuna sunulan paketin içinde yer alan; ekonomi, kültürel mirasın korunması, telekomünikasyon ve çevre ile ilgili hususlar, enerji konusunun yanında etki ve ticaret hacmi nezdinde pek de dikkat çekmeyecek seviyelerdedir. Zaten ekonomik işbirliğinin de en önemli ayağını yine enerji projeleri oluşturmaktadır.
Yani önceki süreçlerde de vurgulandığı üzere, asıl konu enerjidir.
Bunların yanı sıra, bölgede Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaya çalışıyor gözüken, diğer taraftan Güney Kıbrıs’ın sözde deniz ve kara alanlarındaki askeri varlığını Türkiye’ye karşı bir önlem olarak arttıran, başlattığı Arap ve Afrika açılımlarının yanı sıra Katar krizindeki rolü ile de Türkiye’ye karşı nasıl iki yüzlü ve kirli bir siyaset izlediğini aşikar eden İsrail yaşanan gelişmeleri yönlendirmeye çalışan kilit aktördür.
Çünkü daha önceki çalışmalarımızda da vurguladığımız üzere;
- İsrail de Eastmed Boru Hattı Projesinin (özellikle yüksek taşıma maliyetleri sebebi ile) tutarsız ve ekonomik olarak mümkün olmayan bir proje olduğunu bilmektedir.
- Kendisi için en karlı senaryonun, Güney Kıbrıs’ın Afrodit sahasını çok uygun şartlara kapatarak, oradan gelecek üretimi Leviathan tesisleri üzerinden İsrail’e uygun fiyata getirmek ve ancak bu sayede 10 milyar m3’ler seviyesine çıkabilecek olan ihraç potansiyelini ekonomik olarak ulaşabileceği tek market olan Türkiye’ye satmak olduğundan emindir.
- Ayrıca İsrail’in rağbet görmeyen yeni arama ruhsatı ihalesine de yabancı yatırımcı çekebilmek için Türkiye ile bir satış anlaşması yapması gerekmektedir. Aksi halde bu sürecin de uzayacağı bilinmektedir.
- Tabii Türkiye tarafı da,
- İsrail’in tek başına aslında ciddi bir ihraç potansiyeline sahip olmadığını,
- Bu kapsamda Kuzey Kıbrıs’ın da hakkı olan Afrodit gazını illegal olarak üretip, Türkiye’ye satmak istediklerini,
- Diğer opsiyonlar ekonomik olmadığı için, İsrail’in kendisine muhtaç olduğunu,
- Hatta İsrail’in gelecek arama projelerinin akıbetinin dahi Türkiye ile yapılacak bir anlaşmaya bağlı olduğunu bilmekte ve ilgili müzakere sürecinde temkinli adımlar atmaya çalışmaktadır.
- Yani bu durumda Türkiye’de algı ve kamuoyu oluşturmak için, Eastmed gibi tutarsız bir projenin ısıtılarak, sürekli bir şey çıkacakmış gibi servis edilmesi, pazarlık unsuru olarak gereklidir.
- Euro-Asia Interconnector Elektrik Bağlantı Projesi’nin ise sadece birkaç fazı İsrail ve Güney Kıbrıs’ı ilgilendirmektedir. Ayrıca bu denklemin de ekonomik olacağına dair şüpheler bulunmaktadır. Belki sadece kurgudan ibaret olan Mısır ve Lübnan fazlarının akıbeti Güney Kıbrıs ve İsrail fazlarını etkileyecektir.
- Yani Selanik görüşmeleri sürecinin de ana gündem maddeleri blöf ve algı operasyonundan ibarettir.
Sonuç olarak, devam ettirilmeye çalışılan süreç ile hedeflenen algı operasyonları sürdürülmeye devam etmekte ve yeni Türkiye’nin etki alanı kısıtlanmaya, en azından buna karşı bir önlem alınmaya çalışılmaktadır.
Fakat karşılarında artık çok daha bağımsız ve seri kararlar alabilen, sahip olduğu değerlerin ve mevcudiyetinin bekasını her şeyin üzerinde tutan ve cihanşümul hedeflere sahip bir Türkiye bulunmaktadır.