Katar ile Suudi Arabistan’ın kara yolu bağlantısı aşağıdaki haritadan da görüleceği üzere, Salwa kasabası üzerinden geçen otoban ile sağlanmaktadır. Bu yol iki ülkenin her türlü alışverişi ve iletişimi açısından büyük önem taşımaktadır.
Özellikle ABD destekli başlatılan Katar krizi süresince, bu yolun geçişlere kapatılması, Katar’ı ciddi anlamda sıkıntıya sokmuştur. Fakat sonrasında Türkiye’nin de desteği ile bazı ambargolar kaldırılmış ve hayat büyük ölçüde normale dönmüştür.
Harita 1: Katar – Suudi Arabistan’ın Kara Bağlantısı Salwa
Lakin, küresel anlamda yoğun şiddetiyle devam eden güç mücadeleleri, yine bölgesel dengeleri değiştirecek gibi görülmektedir. Bu kapsamda;
- Suudi Arabistan’da Pentagon destekli ifa edilen darbe süreci,
- Sonrasında veliaht prensin İngiltere ve ABD ziyaretlerinde aldığı talimatlar,
- Bölgede bir Sünni – Şii çatışması kartını yeniden masaya koyma konusunda İngiltere ile müzakerelerine devam eden Pentagon,
- ABD içerisindeki güç mücadeleleri,
- Suriye konusunda yeniden bir araya gelen Türkiye – Rusya – İran,
- İngiltere’de kimsayal bir saldırı sonucunda öldürülen Rus ajanı suikastı akabinde siyasi olarak daha da fazla sıkıştırılmaya çalışılan Rusya,
- Hemen bunun akabinde Türkiye’nin hamleleri neticesinde Suriye’de yeni bir yol haritası arayışına giren Pentagon,
- Bu kapsamda da Esat rejiminin davam eden kitle imha saldırılarını bahane ederek, daha sert hamlelerde bulunma söylemleri
gibi hususların da aynı pencereden analiz edilerek, yorumlanması gerekmektedir. Çünkü bölgedeki yerel ve uluslararası unsurların hepsinin birbirleri ile bağlantıları bulunmaktadır. Yani bölge yeni gerginliklere ve çatışmalara gebedir.
Bu yaklaşımı da destekler mahiyette; bazı ulusal gazetelerinde yer aldığına göre: Suudi Arabistan;
- Katar ile kara yolu bağını sağlayan Salwa girişine bir askeri üs inşa etmeyi,
- Pasaport ve gümrük geçişlerini buradan kaldırmayı (yani karasal anlamda Katar ile ilişkileri tamamen koparmayı),
- Ve Salwa girişinin güney doğusu boyunca uzanan (çölden ibaret olan) Katar kara sınırlarını da nükleer atık deposu haline getirmeyi planlamaktadır.
Yaşanan kriz sonrasında gerginliğin bir nebze azaldığı düşünülse de, basına yansıyan bu planlar şayet doğru ise; Suudi Arabistan’ın Katar ile sadece kara yolu bağlantısını kesmeyi hedeflemediği, bunun da yanı sıra, her zaman potansiyel nükleer sızıntı ihtimalini de ortaya çıkaran insanlık dışı bir yaklaşıma niyetlendiği görülmektedir.
Ayrıca bu senaryoda (daha önce de olduğu gibi) Katar ile birlikte, bölgesel planları değiştirebilecek ve bir Sünni – Şii çatışmasını engelleyebilecek kilit konumdaki ülke olan Türkiye’nin de önü kesilmek istenmektedir.
Önümüzdeki 20 – 25 yıl içerisinde 16 adet nükleer reaktör kurmayı planlayan ve bu noktada da yakında ihale sürecini tamamlayacak olan Suudi Arabistan’ın bu minvalde sadece kendi nükleer atıkları için değil, diğer küresel müşterilerin potansiyel atıkları için de potansiyel bir depo oluşturabileceği yönündeki soru işaretleri ise akılları meşgul etmektedir.
Gerçi uygun teknolojiler ile nükleer atıkların çevreye zarar vermesinin önüne geçilebilmektedir. Lakin, bu hamlede kasıt olduğuna dair deliller, ilgili teknoloji ve güvenlik mevzuatlarının bu kapsamda uygulanacağı konusunda şüpheler uyandırmaktadır.
Türkiye’nin bu sürecin doğruluğunu araştırıp, insanlık dışı böyle bir yaklaşımı engellemeye yönelik siyasi girişimlerini şimdiden başlatması gereklidir.