Oğuzhan AKYENER
Bir gün içerisinde eş zamanlı olarak yaşanan;
-
Suudi Arabistan’da 11 prens, 38 bakan ve yüzlerce iş adamının bir gece operasyonu ile tutuklanması ve bütün mal varlıklarına el koyulması,
-
Lübnan başbakanının İran’ı hedef göstererek istifa etmesi, hem de bu hamleyi ülkenin yıllardır çözülemeyen ve uluslararası kamuoyunun fazlasıyla dikkatini çeken hidrokarbon aramacılığı ihale sürecinde sona yaklaşılırken yapması,
-
Yemen’deki Husi milislerince Riyad’ı hedef alan bir roket saldırısının yapılması,
gibi hadiseler Orta Doğu’da derin ve büyük çaplı mücadelelerin hiç zaman kaybetmeden yürütüldüğünü bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Bu silsileye ek olarak dün de içerisinde bir Suudi prensin ve üst düzey devlet yetkililerinin bulunduğu helikopterin düşmesi özellikle Suudi Arabistan merkezli değişimin boyutlarının daha dikkatli analiz edilmesi gerektiğini düşündürmektedir.
Aslında ABD’nin (İsrail’in de hem fikir olduğu) yeni Orta Doğu Stratejileri kapsamında teamüllerin dışına çıkılarak göreve getirilen veliaht prens bin Selman ile başlayan değişimler ve yaşananlar; bundan sonra yaşanabilecekler hakkında önemli ip uçları vermekteydi.
Bu ip uçlarını daha iyi anlayabilmek için web sitemizde 29 Haziran’da yayınlanmış olan “Yeni Suudi Veliahtı & Artan Kaos Riski” (https://www.tespam.org/tr/yeni-suudi-veliahti-artan-kaos-riski/) isimli çalışmamızı okumanızı tavsiye ederiz.
21 Haziran’da Suudi Arabistan’la savaşın başlamasını beklemeyeceklerini, savaşı İran’ın içine taşıyacaklarını ifade ettiği demecinde ne kadar kritik hamleler yapabileceğini ortaya koyan bin Selman liderliğinde oluşturulan kadro; Katar krizinden, Mısır’a, Yemen’den Lübnan’a kadar geniş bir coğrafyada ABD’nin stratejik hedeflerini hayata geçirmek için hamleler yapmaya devam etmektedir.
Gerçi bu hamleleri yaparken bir taraftan İngiltere ve Londra merkezli finans baronlarına ve Rusya’ya da göz kırpmaktan da geri durmamaktadır fakat şu ana kadar attığı somut adımlar, tarafının daha çok Pentagon’a yakın olduğunu göstermektedir.
Katar krizi sürecinden de hatırlanacağı üzere, ABD’nin silah ihracatının yanı sıra, bölgede başlatmaya çalıştığı Sünni-Şii savaşı, Türkiye’nin hakimiyetini sınırlandırma gibi hedeflerinde; silah satışı dışındaki adımlarda başarısız olmasında;
- Türkiye’nin rikkatli, kararlı ve akıllı hamlelerinin,
- Katar’ın sonuna kadar Türkiye ile birlikte hareket etmesinin,
- Suudi Arabistan’daki Türk ve İslam dostu birçok prens ve ailenin tehlikeyi ve oyunu (aslında yine Türkiye’nin oluşturduğu diplomatik ağ sayesinde) farkederek, devletlerinin tutumlarını yumuşatmalarının
önemli etkileri olmuştur.
Sonrasındaki süreçte;
- ABD’nin Kuzey Irak ve Suriye’deki politikalarında henüz istediğini alamamış olması,
- Sadece terör örgütlerini kullanarak, bölgede ortak girişimleri artan Türkiye ve İran ile mücadele edemeyeceği gerçeği,
- İstediği Sünni – Şii çatışma ortamını oluşturamamış olması,
- Bölgede ihanet ettiği müttefiği Türkiye’nin karşına sadece PYD ile çıkamayacağını bilmesi,
- Türkiye’nin nüfuz alanındaki Sünni dünyasını, dönüştürdüğü Suudi Arabistan ile hakim olmaya kararlı olması,
- Bu kapsamda öncelikle Suudi Arabistan’ı negatif ve aşırı olarak nitelendiren Batı dünyasının görüşlerini değiştirmek ve desteğini alabilmek için, Vatikan ve FETÖ’den de hatırlayacağımız, “ılımlı İslam” modelinin bölgedeki yeni müttefik (kukla)lerine uygulanması,
- Bunun hemen akabinde bu sürece karşı çıkan güçlü Suudi ailelerin, prenslerin, bakanların ve iş adamlarının devre dışı bırakılması,
- Bu hamleye ülke içi gelebilecek diğer tepkilerin önüne geçebilmek için, Husi’lerden geldiği ifade edilen bir roket saldırısının tertip edilmesi,
- Birçok Batılı şirket ve ülkenin dikkatle takip ettiği; Lübnan’daki ilk defa başarı ile devam eden arama ihalesinde sona gelindiğinde, Lübnan başbakanının İran tehditi sebebi ile istifa ettiğinin açıklatılması,
büyük denge değişikliklerinin nasıl planlandığını ve gerçekleştirildiğini göstermektedir.
Bundan sonraki süreçte; Lübnan, Yemen, Katar, Irak, Suriye, Bahreyn ve İran’da yeni hamleler beklenebilecektir.
Bu gelişmelerin enerji politikalarındaki olası etkileri ise şimdilik sadece petrol fiyatları ile ilişkilendirilebilecektir. Özellikle Suudi Arabistan’daki belirsizlikler ve bölgede artan huzursuzluk sebebi ile petrol fiyatları (Brent) 64 $/varil seviyelerine çıkmıştır. Fakat ülke içi istikrar sağlandığı algıları sayesinde, bu seviyenin tekrar 60 $/varil bandına düşeceği de beklenebilecektir.
Fakat tabiki yapılan hamleler neticesinde çok daha geniş bir coğrafyayı kapsayabilecek kaos ihtimali, bütün kurguları, denklemleri ve haliyle enerji alanındaki bütün faktörleri de değiştirebilecektir.