OPEC ve Kerkük – Yumurtalık Boru Hattı Anlaşması

 

Mücahit DİZMAN[1]

 

GİRİŞ

Türkiye – Irak ilişkilerinin en somut örnekleri yakın tarihte Osmanlı döneminden başlamaktadır. Irak, şimdi olduğu gibi eskinden de çoğu zaman Osmanlı – İran arasındaki Irak’ın kuzeyinde nüfuz oluşturma çabalarından etkilenmiştir.  Osmanlı Devleti’nin doğu komşusu olan İran ile ilişkileri, sınır olaylarından doğan sürekli huzursuzluklara rağmen, 1746 yılından 19.yüzyılın başlarına kadar genelde barışa dayalı şekilde sürmüştür (Uçarol, 2019: 155). Bölgede bir diğer nüfuz mücadelesi vermiş ülke İngiltere’dir. 20.yüzyıl başlarında İngiltere bölgede etkinlik kurmuştur. Bölgenin kaderinin şekillenmesine büyük etken olan İngiltere; Kafkaslar, Türkiye, İran ve Irak üzerinde bir Kürt devleti kurmayı düşünmüş ise de bunda muvaffak olamamıştır. Ancak, Musul anlaşmazlığı sırasında, 1925’de Doğu Anadolu’da bir Kürt ayaklanmasını kışkırtmaktan geri kalmamıştır. Daha sonra Orta Doğu’ya iyice yerleşen İngiltere, 1932’de Irak’ta çıkan Kürt ayaklanmasına karşı Irak’ın yanında yer almıştır (Yılmaz, 1998: 169). Irak’ın yanında yer alan İngiltere’nin asıl planı Musul ve Kerkük bölgesindeki petrollerdir. İngiltere, bir taraftan Irak’ı kurup, onu bağımsızlığa doğru sürüklerken, diğer taraftan imzalanan antlaşmalarla çıkarlarını [ülkenin zenginliklerini] teminat altına alabilmişti. 1925 yılında Irak Petroleum Company adlı İngiliz şirketi ile Irak hükümeti arasında Musul petrollerini İngiliz kontrolüne bırakan ve süresi 75 yıl olan bir imtiyaz anlaşması imzalanmıştı. Anlaşma Irak hükümetine şirkette ortaklığı yasaklarken, ton başına belirli miktar para vermeyi hükme bağlıyordu (Şahin; Şahin ve Yüce, 2014: 129). Bölgede ekonomik bağlamda en önemli mücadele petrol hâkimiyeti konusudur. Bu kapsamda birçok özel veya devlet ortaklığı olan petrol şirketi bölgede etkinlik kurmaya çalışmaktadır. Çalışmadaki Türkiye ve Irak ilişkileri enerji-politik çerçevede incelenmektedir. Çalışma üç ana bölümden oluşacak ve ayrı ayrı dönemlerde yayımlanacaktır. Birinci bölümde 1980 dönemine kadar ki konular ele alınacak, ikinci bölümde 2003 yılına kadar ele alınacak olup son bölümde ise günümüze kadar ki süreç işlenerek çalışma tamamlanacaktır. Çalışma tamamlandığında OPEC krizi, Kerkük – Yumurtalık boru hattı anlaşması, İran – Irak savaşı dönemi Türkiye’nin ticaret verileri, 1 Mart tezkeresi ve IKBY ile güncel ilişkiler bağlamında Başika meselesi derinlemesine incelenmiş olacaktır.

  1. OPEC

OPEC 16 Eylül 1960’ta başlıca beş petrol üreticisi olan İran, Kuveyt, Suudi Arabistan, Venezüella ve Irak tarafından kurulmuştur. Kuruluş aşamasında pek fazla dikkate alınmayan bu örgütün etkisi zaman içerisinde giderek artmıştır (Demir, 2008: 232). İlk dönemlerinde etkinliği zayıf gibi görünse de, kısa süre içerisinde küresel etkilere imza atacak hale gelmiştir.

Araplar ile İsrail arasında 1973 yılına kadar dört savaş meydana gelmiştir. Araplar ve Yahudiler arasında 1948-1973 yılları arasında yaşanan bu dört savaşla birlikte İsrail devleti sadece kurulmakla kalmamış, topraklarını genişletmiştir. Bu savaşlar 1973 petrol krizinin vuku bulmasının en önemli sebebidir. Arap devletleri yaşamış oldukları mağlubiyetlerin bir sebebi olarak da Batılı devletlerin İsrail’e vermiş oldukları desteği görmüş, ellerindeki en etkili güç olan petrol kozunu bu devletlere karşı kullanma yoluna gitmiştir. Bu durumun öncelikle küresel ekonomiye, akabinde ise modern enerji güvenliğine olan etkilerine bakmakta fayda bulunmaktadır (Yılmaz ve Kalkan, 2017: 182). Türkiye bu kapsamda İsrail’e karşı Arapları desteklemiş ve bunu somut örneklerle göstermiştir. Bunun karşılığını ise 1.petrol krizinden muaf tutularak almıştır. Kriz öncesi dönemde Irak ile ilişkilerde mesafe alamamış olsa da kriz sonrasında kayda değer kazanımlar elde etmiştir.

OPEC’in kuruluşunu takiben üye ülkeler arasında var olan spesifik problemler bitmediği gibi, bu sorunlar dönem dönem örgütün varlığını tehdit edecek boyutlara bile ulaşmıştı. Örneğin, OPEC’in kurucu üyesi olan Irak’ın 1961 yılında diğer bir kurucu üye olan Kuveyt’i işgal etme girişimi gibi. Dolayısıyla OPEC üyeleri arasında var olan siyasal ve kültürel farklılıklar ve rejimler, örgütün üyelerinin uzunca bir dönem üretim ve fiyat politikası konusunda ortak hareket etmesini engellemişti. OPEC üyeleri arasında var olan ideolojik farklılık çoğu zaman fiyatların yukarı mı çekilmesi ya da aynı seviyede kalması konusunda farklı yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmıştı (Mut, 2010: 58). 1970’lerde RCD (Regional Cooperation for Development; Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği)’nin kültürel işbirliği, ulaştırma ve iletişim alanlarında sağladığı ilerlemeye rağmen üye ülkelerin arasındaki dış ticaret hacmi büyük bir gelişme gösteremedi. Petrol krizinden sonra Türkiye’nin bu durumdan duyduğu rahatsızlık arttı. İran’dan ithal ettiği ham petrol nedeniyle dış ticaret dengesi İran lehine bozulmaktaydı. İran’ın açtığı büyük ihalelerden ve ülke dışında yaptığı yatırımlardan da Türkiye önemli bir pay alamıyordu. Özellikle 1970’lerin ikinci yarısında, iki ülke arasındaki “ebedi dostluğun” sadece sözde kaldığı ve ekonomik ilişkilere yansımadığı şeklindeki Türk eleştirileri yoğunlaştı. Buna rağmen, İran-Irak Savaşı başlayana kadar Türkiye’nin arzuladığı dış ticaret hacmine ulaşılamayacaktır (Oran, 2001, s. 804). Türkiye İran ve Irak arasında sürekli denge gözeten bir politika gütmekteydi. Çünkü enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi için Türkiye açısından iki ülke de stratejik ortak niteliğindeydi.

  1. KERKÜK – YUMURTALIK BORU HATTI ANLAŞMASI

OPEC’in tek başarısı, pazarlama maliyetlerinde sağladığı indirim ve üretici ülkelerdeki yabancı şirketlerin, o ülke hükümetlerine ödediği yüzdenin maliyet olarak gösterilmesine son vermesiydi. Başarısızlığa uğrama nedeni ise, 1960’ların sonlarında ve 1970’lerin başında dünyanın bir petrol bolluğu içinde olmasıydı (Demir, 2009: 211). 1972 yılında Saddam Hüseyin tarafından Irak Petrol Şirketi’nin dolayısıyla Irak petrollerinin millileştirilmesi hamlesi Irak’ın bölgede hâkimiyet kurması için de alan açmıştı. Bu bağlamda Türkiye stratejik ortak olunabilecek ülkelerin en başında geliyordu. Bu yıllarda sağlanan yüksek petrol gelirleri sayesinde alt yapı yatırımlarına büyük paralar harcandığı gibi, hayat standardında da önemli iler­lemeler kaydedildi(Hut, 2013). 1973 yılında Türkiye ile Irak arasında Kerkük – Yumurtalık (Ceyhan deniz terminaline) Boru Hattı Anlaşması imzalanmıştır. Türkiye ve Irak bu dönemde yakınlaşmanın karşılığını almak için ilk adımı atmıştır.

1976 yılında işletmeye açılan bu boru hattına ilk tanker yüklemesi 25 Mayıs 1977 tarihinde gerçekleşmiştir. 27 Ağustos 1973’te imzalanan Ham Petrol Boru Anlaşması, Irak’tan Türkiye’ye 20 yıl süresince ham petrol akışının sağlanması için boru hatlarının döşenmesini öngörüyordu. Bu sürenin fes edilmemesi halinde de süre 5 yıl daha uzatılabilecekti. Bu anlaşmaya göre boru hattının güzergâhı Kerkük ile Dörtyol arasında olup, Türkiye’de Cizre, Mardin, Bozova ve Osmaniye’den geçecektir. Boru hattının uzunluğu 1125 kilometre olup 625 kilometresi Türkiye sınırları dâhilinde olacağı da karara bağlanmıştır (İnan, 2013: 71). Türkiye için önemli bir kazanım olan boru hattı projesi için yaklaşık 400 milyon dolar harcanmıştır. Söz konusu rakamın yaklaşık 300 milyon dolarının Ankara tarafından hattın inşası için harcandığı basında dönemin yetkilileri tarafından ifade edilmiştir. Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının inşasına ilk olarak 1973 yılında başlansa da inşa çalışmalarına uzun bir süre ara verilmiş olup, söz konusu petrol boru hattının yapımına 1976 yılında tekrar başlanılmıştır. Kerkük-Yumurtalık hattının I. Hattını oluşturan 641 km’si Türkiye’de olmak üzere toplam uzunluğu 986 km’lik olan 1.Hat 1977 yılında tamamlanmış ve ilk tanker yüklemesi 25 Mayıs 1977 tarihinde gerçekleşmiştir. Boru çapının kalınlığı 40 inç olan I. hat yıllık 35 milyon ton petrol taşıma kapasitesine sahiptir. Kerkük-Yumurtalık hattının petrol taşıma kapasitesini artırmak için ikinci hattın yapılmasına karar verilmesi ile ilk hatta paralel olarak I. Hat’ın inşasına başlanmıştır. 1987 yılında yapımı tamamlanan II. Hat’ın hizmete girmesi ile birlikte boru hattının toplam petrol taşıma kapasitesi yaklaşık 80 milyon ton petrole ulaşmıştır. 1985 yılında kapasite arttırma kararı alınan ve yapımına başlanan II. Hat’ın inşası 1987 yılında tamamlanmıştır. Söz konusu hattın boru çap kalınlığı 46 inç olup I. Hat’tan daha fazla petrol taşıma kapasitesine sahiptir (Kandemir ve Tuncer, 2020: 83).

İki ülke arasındaki ekonomik ve siyasi iş birliğinin sürdürülmesi açısından da söz konusu boru hattı oldukça önem taşımaktadır. İki ülke arasındaki bir diğer sorun ise ülke içerisinde ortaya çıkan ikili yönetim dolayısıyla gerçekleşmiştir. 2013 yılında Kuzey Irak’tan hatta bağlanan boru hattı ile Kuzey Irak petrollerinin de Ceyhan terminaline ulaşması sağlanmaktadır. Irak Hükümeti ile Türkiye arasında, Kuzey Irak’tan petrol sevkine yönelik sorunlar devam etmekle birlikte (Altuğ ve Demirtaş, 2021: 255), boru hattının güvenliği ve İran’ın bölgedeki nüfuz oluşturmak için askeri varlığı da bu kapsamda ele alınması gereken en önemli konular arasındadır.

Uluslararası toplumda OPEC üyelerinin küresel petrol fiyatlarına etkisinin olduğu konusunda yaygın bir anlayış mevcuttur. Bu anlayış OPEC krizlerinin ortaya çıkardığı bir durumdur. 20.yüzyılda ekonomik ve siyasi amaçlar dâhilinde etkili olan OPEC üyeleri, 21.yüzyılda petrolü siyasi veya politik silah olarak ta kullanmaya çalışmaktadırlar. Bu durum OPEC ülkelerinin birçok olumsuz durumla karşılaşmasına da sebep olmaktadır. Nitekim bu ülkelerin mevcut yapısal durumlarını incelediğimizde birçoğunun ekonomik, siyasi veya yapısal krizde olduğu söylenebilir. Petrol fiyatlarını etkilemek için yaptıkları görüşmelerin, uluslararası toplumda tepkiyle karşılanmasının yanı sıra güçlü devletlerden de siyasi baskılarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Buna engel olamadıklarında ise güçlü devletler, bu ülkelerde nüfuz oluşturma mücadelesine girişmektedir. Bu durum bazen siyasi olarak nüfuz etmelerine imkân sağlasa da genelde son yıllarda iç savaş veya dış müdahaleyle sonuçlanmaktadır.

SONUÇ

Irak’ın Türkiye ile kurduğu enerji ilişkisi hem Türkiye’nin önemli bir enerji tüketicisi olarak pozisyonu hem de Avrupa ve dünya pazarlarına açılan bir koridor olma iddiası üzerinden şekillenmiştir. Bir başka deyişle, Türkiye Irak’ın hem enerji talep hem de transit güvenliğine katkı verebilecek kritik bir bölgesel ortak konumundadır. Petrol ve doğalgaz yataklarının Irak içerisindeki dağılımına bağlı olarak Türkiye’nin konumunun jeopolitik önemi Erbil-Bağdat ekseninde farklılaşmaktadır. Basra körfezine yakın sahalardan elde edilen petrolün ihracatı deniz yoluyla yapılabilmekte iken, denizlere çıkışı olmayan kuzey bölgesinin rezervleri ise boru hattı projelerine ihtiyaç duymaktadır(Demiryol ve Pekşen, 2018: 131). Bu bağlamda Irak açısından petrol ve doğalgazını satabilmek için en avantajlı ülke Türkiye olmaktadır. Çünkü boru hattı olarak mevcut altyapı çalışmalarının olmasının yanı sıra sadece Ceyhan deniz terminaline değil İstanbul’a ulaşacak bir boru hattı projesi bile coğrafi koşullar sayesinde gelecekte zor görünmemektedir.

Türkiye’nin birinci OPEC krizinden boru hattı anlaşması sebebiyle kazanım elde ettiğini söyleyebiliriz. Kerkük-Yumurtalık boru hattı kapasite olarak Bakü’den yapılan boru hattından daha yüksek olsa da, güvenlik sebepleriyle birçok dönemde tam kapasite çalışamamıştır. Buna en önemli örnek bölgenin IŞID terör örgütü tarafından işgal edilmesidir. IŞID işgali sürecinde boru hattı tamamen kapatılmıştır. Ayrıca PKK terör örgütünün de sürekli tacizine uğrayan petrol boru hattına yatırım yapılması konusu da, güvenlik konusuyla içi içe değerlendirilmesi gereken bir haldedir. Bu noktada hem güvenlik maliyetlerinin günden güne yükselmesi hem de bahsedilen birçok etkenden ötürü sürekli kesintiye uğrayan Kerkük – Yumurtalık boru hattının mevcut maliyetlerinin değerlendirilmesi önem arz etmektedir.

 

KAYNAKÇA

Altuğ, F.Nuray ve Demirtaş, Işıl, (2021), “Sınır Ötesi Ham Petrol Boru Hattı Yatırımları ve Teorik İncelemesi: BTC ve KerkükYumurtalık Ham Petrol Boru Hatları Örneği”, Journal Of Emerging Econimes And Policy, C.6, S.2, s.247-261.

Demir, İdris, (2008), “OPEC: Güçlü Bir Kartel?”, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.18, s.231-246.

Demiryol, Tolga ve Pekşen, Hasan Deniz, (2018), “Enerji ve Güvenlik Ekseninde Türkiye-Irak İlişkileri(1990-2018)”, Türkiye Ortadoğu Çalışmaları Dergisi, C.5, S.2, s.127-157.

Demir, Yeşim, (2009), “1960-1980 Dönemi Türk-Arap Ekonomik İlişkileri”, Journal of Modern Turkish History Studies, C.8, S.18, s.209-227.

Hut, Davut, (2013), Petrolün Lanetlediği Ülke; Irak, “https://ordaf.org/petrolun-lanetledigi-ulke-irak/”, (Erişim Tarihi:01.06.2022)

İnan, Aybüke, (2013), “Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı ve Türkiye-Irak İlişkileri (1973-2011)”, Ortadoğu Analiz Dergisi (ORSAM), C.5, S.56, s.68-85.

Kandemir, Ekber ve Tuncer, Ozan Can, (2020), “Irak- Türkiye Enerji İlişkilerinin Bölgenin Ekonomik Güvenliğine Etkileri”, International Journal of Economics, Politics, Humanities & Social Sciences, C.3, S.1, s.76-89.

Mut, Ramazan, (2010), Ortadoğu’da Ekonomi – Politik Bir Kırılma Noktası: 1973 Petrol Krizi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu İktisadı Ana Bilim Dalı.

Oran, Baskın, (2001), Türk Dış Politikası 1, İstanbul: İletişim Yayıncılık A.Ş.

Şahin, İsmail; Şahin, Cemile ve Yüce, Samet (Kış 2014), “Birinci Dünya Savaşı Sonrası İngiltere’nin Irak’ta Devlet Kurma Çabaları”, Akademik Bakış Dergisi, C.8, S.15, s.105-132.

Uçarol, Rıfat (2019), Siyasi Tarih 1789-2001, Ankara: DER Yayınları.

Yılmaz, Sefer ve K.Kalkan, Duhan, (2017), “Enerji Güvenliği kavramı: 1973Petrol Krizi Işığında Bir Tartışma”, Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları Dergisi, C.1, S.3, s.169-199.

Yılmaz, Veli, (1998), Siyasi Tarih, Ankara: Harp Akademileri Komutanlığı.

 

[1] Diplomasi ve Siyaset Uzmanı, Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi (TESPAM), mucahitdizman@gmail.com

Yazar