Doğada var olan dengede, sistemden bir yapı taşı çekilse binanın yıkılacağını bize tarihi kayıtlar göstermektedir. 66 milyon yıl öncesinde dünyaya çarpan 10 km çapındaki bir göktaşı önce atmosfere kaldırdığı toz ve yok ettiği ozon tabakası ile bitki ve plankton yaşamına büyük darbe vurdu. Bitkileri yiyemeyen otçullar birer birer ölürken, otçulları avlayan etçiller de yiyecek sıkıntısına düştü. Böylece zincirleme bir tükeniş oluştu.
23 Eylül 2017 tarihli “Her 100 Makaleden 3’ü Küresel İklim Değişikliğinin Olmadığını İddia Ediyor ve Hata Ediyor” (https://www.tespam.org/tr/her-100-makaleden-3u-kuresel-iklim-degisikliginin-olmadigini-iddia-ediyor-ve-hata-ediyor/) yazımızda belirttiğimiz üzere bilim insanlarının ezici çoğunluğu küresel iklim değişikliğini kabul ediyorlar. Eriyen buzullar çıplak kayaçları açığa çıkartıp gezegenin ısınmasını hızlandırırken yine aynı buzulların denizlere ve göllere taşıdığı mineraller ile plankton nüfusu ciddi bir artış gösterip CO2 emilimini arttırıyor. Ormanların kesilmesi de fotosentezi azalttığı gibi bu ağaçların yakacak olarak kullanılması atmosfere ek sera gazları girmesine neden oluyor. Özet olarak, hiçbir eylemin yalnızca bir iyi veya bir kötü sonucu olmuyor. Büyük, iç içe geçmiş, karmaşık bir denklemimiz var.
“Gaia Hipotezi” dünyadaki sistemin bir şekilde kendini dengeleyeceğini öne sürerken fosil kayıtları ekosistemin tümden çökebileceğini bize iletiyor. Dünyanın altıncı kez toplu yok oluşa yaklaştığı görüşünü savunan bilim insanlarının sayısı çoğalırken insan nüfusunun aşırı artışı ve doğal kaynak tüketimindeki sınır tanımaz yaklaşımın yaklaşan felaketin nedenleri olduğu belirtilmektedir. Aşağıdaki grafikte yalnızca 115 yılda yaşanan değişim gösterilmektedir.
Kaynak: theguardian.com
16 yaşındaki İsveçli Greta Thunberg’in (Nobel Barış Ödülüne aday gösterildi) başlattığı eylemler dalgası neticesinde küresel iklim değişikliğine olan ilgi yeniden gazete başlıklarında yer aldı. Ancak, ABD’li senatör Dianne Feinstein bu gençlerin “ya benim gibi düşünürsün ya da buradan gidersin” tarzı bir yaklaşım sergilediğini iddia etti. Almanya’daki liberal demokratların liderlerinden Christian Lindner de gençlerin neyin fizibl olup olmadığını idrak edemedikleri yönünde görüş bildirdi. İngiltere başbakanı Theresa May de öğrencilerin ders saatlerini bu olaylarla boş yere harcadıklarını söyledi. Tüm bu karşıt görüşler, eylemcilerin duyguları ile hareket edip yıkıcı etkilere neden oldukları yönündedir.
Gençlerin eylemleri devam ederken en büyük CO2 üreticilerinden ABD’de Portland State University tarafından yapılan araştırmaya göre ülkenin kömürden enerji elde işine 2024 yılına kadar son vererek Paris İklim Değişikliği Anlaşmasındaki değerlere ulaşabileceği belirlendi. Bundan iki sene önce başkan Trump anlaşmadan çekileceğini açıklamış olmasına rağmen 2020 yılına dek anlaşmadan resmi olarak çıkamayacaklar.
Yenilenebilir enerjideki maliyetin düşmesi ve doğal gazın ucuzlaması ile dünyadaki CO2 salınımlarında bir azalma olması muhtemeldir. 2005-2015 yılları arasında 18 gelişmiş ülkede bu nedenler sayesinde sera gazı salınımında düşüş yaşandığı University of East Anglia tarafından raporlaştırılmıştır.
ABD’den gelen haberlere göre ülkedeki kömürlerin yaklaşık ¾’lük kısmının üretimi rüzgâr ve güneş enerji ile evlere elektrik verilmesinden daha pahalıya gelmektedir. Eğilimin bu yönde devam etmesi ise 2025 yılında kömürden elde edilen elektriğin rüzgâr ve güneş enerjisiyle aynı paraya denk geleceğini göstermektedir.
Güncel haberler ve gelişmeler yine bize bir kötü veya bir iyi haber veremiyorlar. Ancak, küresel iklim değişikliğine karşı mücadelede yine de umut verici gelişmeler olduğu açık.
KAYNAKÇA:
https://theconversation.com/why-fear-and-anger-are-rational-responses-to-climate-change-114056
https://www.sciencedaily.com/releases/2019/03/190307103201.htm
https://www.sciencedaily.com/releases/2019/02/190225112234.htm
https://www.theguardian.com/environment/2019/mar/25/coal-more-expensive-wind-solar-us-energy-study
Yazar: Fatih Temiz