Körfez Ülkeleri Ziyareti & Katar 1

Körfez ülkeleri ziyaretinde Suudi Arabistan ve Kuveyt’ten sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan son durak olarak bugün Katar’a resmi bir ziyarette bulundu. Bu ziyaret programı çerçevesinde özellikle bölgesel gelişmeler, ihtilaflar ve yaşanan kriz süreçleri konuşuldu.

Özellikle Katar Krizi’nin daha fazla büyümemesi ve barışın tahsis edilmesi ile ilgili her türlü riski alıp, başından beri bölgesel huzuru sağlamaya çalışan Türkiye, bu hedefleri doğrultusunda, ilgili bazı ülkelere yönelik en üst düzey ziyaretlerini de gerçekleştirmiş oldu.

***

Bu ziyaretler ulusal ve uluslararası arenada yankı uyandırırken, konu yine bazı Türk uzmanlarca; sanki direk olarak enerji ile alakalıymış gibi gösterilmeye çalışıldı.

Bu kapsamda;

  • “Yaşanan Katar Krizinin asıl sebebinin Doğu Akdeniz’deki gaz üreticilerinin önünü açmak olduğu,
  • Özellikle İsrail’in Katar’ı uluslararası piyasalarda devre dışı bırakarak, elinden pazar payını almak istediği,
  • Krizi de bu sebeple tertiplettirdiği,
  • Tüm bunlara rağmen Türkiye sayesinde tüm oyunların bozulduğu,
  • Hatta Türkiye sayesinde Katar’ın ablukaya rağmen, yeni keşfedilmiş kaynakları ile dünyadaki en büyük LNG ihracatçısı olma konumunu sürdürdüğü”

şeklinde sanki Türkiye lehineymiş izlenimi veren fakat aslında başka algılara hizmet eden ve bilimsel tutarlılığı olmayan ifadeler kullanıldı.

Nasıl mı?

  • Yaşanan Katar Krizinin asıl sebebi kesinlikle Katar’ın gaz piyasalarında önünü keserek, pazar payını elinden almak değildir. Zaten ambargo süresince ticareti aksatacak bir yaklaşım da olmamıştır. Hatta Katar’ın ilgili şirketlerinde hissesi bulunan bazı batılı firmalar bu süreçte yeni uzun vadeli gaz satış anlaşmaları dahi imzalamışlardır.
  • Ayrıca Krizini Doğu Akdeniz’deki gaz üreticileri ile (ya da potansiyel gaz üreticileri ile) ilişkilendirmenin hiç de tutarlı bir yönü bulunmamaktadır. Yukarıdaki mantıkla krizi, ABD’nin LNG ihracat politikaları ile dolaylı olarak ilişkiledirebilmek söz konusu olsa dahi, bu durum Doğu Akdeniz için söz konusu değildir. Çünkü öncelikle Doğu Akdeniz’de vurgulandığı gibi ciddi bir ihraç potansiyeli bulunmamaktadır. Bu kapsamda ilgili ülkeleri kısaca inceleyecek olursak;
    • 2020’den sonra, yaklaşık 12 yıllığına Mısır’ın mevcut LNG tesislerinin kapasitesini hemen hemen dolduracak kadar bir ihraç potansiyeli olacaktır. Yani yaklaşık 17 milyar m3/yıl.
    • İsrail ve Güney Kıbrıs’ın toplam ihraç potansiyeli 10 milyar m3’ler civarındadır. Bu potansiyelin de, siyasi sıkıntılar bir kenara, gaz kimyasal özellikleri irdelendiğinde; teknik ve ekonomik olarak LNG’ye dönüştürülmesi pek de uygulanabilir gözükmemektedir. Kaldı ki, gazın boru hattı ile ihracı noktasında da siyasi ve ekonomik birçok açmaz bulunmaktadır.
    • Lübnan’da ciddi bir potansiyel olsa da, henüz bir keşif söz konusu değildir.
  • Yani Mısır’ın yıllık 17 milyar m3’lük, geçici bir gaz hacmi için böyle bir krizi başlatmış olma ihtimali tutarlı değildir. Kaldı ki; Mısır’ın bir gaz ihracatçısı olmasına da zaman vardır.
  • İsrail’in ise farzedildiği gibi ciddi bir ihraç potansiyeli bulunmamaktadır. Uzun süredir TESPAM bünyesinde bu konuda yapılan analizlerin tutarlılığı da uluslararası birçok ortamda kabul görmüştür.
  • Yani İsrail her ne kadar yaşanan Katar Krizi’nin içerisinde yer almış olsa da, bu krizdeki ana hedefi enerji değildir.
  • Zaten bahsedildiği gibi, Katar’ın (uluslararası ortaklı yürüttüğü) enerji ihracatı problemsiz devam etmektedir.
  • Krizin diğer alanlarda daha fazla büyümemesi için çok ciddi katkıları ve gayretleri olsa da, enerji ihracatı noktasında bir kısıtlama olmadığı dikkate alınırsa, Türkiye’yi bu konuda da dengeleri değiştiren bir ülke olarak göstermeye çalışmak inandırıcı değildir.
  • Türkiye sayesinde Katar’ın ablukaya rağmen, yeni keşfedilmiş kaynakları ile dünyadaki en büyük LNG ihracatçısı olma konumunu sürdürdüğü ifadesi de konuya ne kadar yabancı olunduğunun bir göstergesidir. Çünkü LNG ihracatı hem kaynak hem de uzun zaman ve büyük maliyetler anlamına gelen LNG ihracat tesislerinin varlığı ile ilişkilendirilebilecektir. Yani Katar’ın gaz ihracatında bir kısıtlama olmadığına göre, o esnada Katar’dan daha büyük ihracat kapasitesine haiz tesislere, satış anlaşmalarına ve kaynaklara sahip olan başka bir ülke ortaya çıkmadıkça, Katar liderliğini sürdürecektir. Şu an için olan da budur. Fakat orta vadede, yeni tesisleri sayesinde, Avustralya Katar’ın liderliğini elinden alacaktır. Bu da tamamen ticari ve teknik bir konudur. Siyasi bir yönü bulunmamaktadır.

Sonuç olarak, yukarıdaki gibi bilimsel tutarlılığı olmadan, her siyasi adımı ya da gelişmeyi enerjiye bağlamak hiç de yerinde bir yaklaşım değildir. Ayrıca, Doğu Akdeniz ve İsrail’in ihraç potansiyelini haddinden fazla büyük göstererek, farklı kurgular üretmeye çalışmak, Türkiye’ye değil, İsrail’e hizmet etmektedir.

Tam da bu noktada yeniden Katar’a ve enerji alanına değinecek olursak… (İkinci yazıda…)

Yazar