Hepimizin yakından takip ettiği gibi Kerkük şehri ve sahip olduğu kaynaklar hem Irak içindeki yönetimler hem bölge ülkeleri hem de uluslararası petrol şirketleri arasında rekabet yaratıyor. Mayıs ayında yapılan genel seçimlerin sonucunda halen hükümet kurma görüşmelerinin devam ediyor oluşu bu karmaşık durumun uzamasına sebep oluyor. Seçimlerde ilk defa kullanılan oyların dijital ortamda sayılması sisteminde yaşanan sahtekarlıklar sonucu başta Irak Türkmen Cephesi (ITC) olmak üzere bazı siyasal partiler Kerkük şehrinde kullanılan oyların tekrar sayılması talebinde bulunmuş ve bu talep Başbakan Haydar İbadi tarafından kabul edilmişti. Yeniden yapılan ve halen devam eden elle sayım işleminde birçok usulsüzlük tespit edildiği ve resmî sonuçlara göre şehirde çoğunluğu elde eden KYB’nin bu durumu seçim sisteminde manipülasyonla elde ettiği gelen açıklamalar arasında.
Sürekli diken üstünde olan ve seçimler sonrası Türkmenler tarafından düzenlenen barışçıl protestolarda yaşanan kışkırtıcı saldırılara rağmen şehirde şu an için sakin ancak gergin bir bekleyiş hakim. Tüm bu gelişmeler yaşanırken sosyal medyada Barzani’nin önderliğindeki KDP ile Maliki önderliğindeki Kanun Devleti partisi ve Haşdi Şabi önderliğindeki Fetih Koalisyonu arasında siyasi bir birlik kurulması yönünde anlaşma olduğu iddiasıyla bir belge yayınlandı. Her ne kadar taraflar bu belgenin sahte olduğunu iddia etse de bahsi geçen partilerin Mayıs seçimleri sonrası dışlanan tarafların başında olması dikkat çekici. Bu durum da yapılan yalanlamalara şüpheli yaklaşmamız gerektiğini göz önüne seriyor. Bu anlaşmanın diğer maddeleri de Kerkük’ün sahip olduğu petrol kaynaklarının ve güvenlik mekanizmasının paylaşımını da içeriyor.
Tam da bu noktada senelerdir sesimizin çıktığınca savunduğumuz ancak maalesef şu ana kadar enerji ve petrol ile ilgili kurumlarımızda ilgi çekmesini sağlayamadığımız teze atıfta bulunmak istiyoruz: Kerkük’ün petrol kaynaklarının geleceğinde Türkiye yer almak zorundadır. Çünkü hem bölgede yaşayan Türkmen kardeşlerimizin güvenliği hem de Türkiye’nin enerji güvenliği buna bağlıdır. Bölgenin enerji politikalarında söz sahibi olmayan bir Türkiye’nin siyasi politikalarında söz sahibi olma hakkı sınırlı olacaktır. Türkiye’nin ekonomik olarak Kerkük’e uzak durduğu her gün gelecekte daha fazla başının ağrımasına sebep olacaktır.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile Türkiye’nin yeni bir döneme girdiği ve bürokrasiden arındırılmış çalışmaların ön plana çıkacağı söylenen bu dönemde ülkemizin ve enerji bürokrasi yönetiminin Türkiye’nin enerji güvenliğini sağlamak için komşu ülkelerde bulunan kaynaklarda ortaklık yoluyla söz sahibi olmak politikasını benimsemesi gerekiyor. Kerkük de bu kaynaklar arasında en cazip olanı ve tarihi olarak gönül bağımızın olduğu bir yer. Çok geç olmadan hükümetimizin harekete geçerek kalıcı adımlar atmasını temenni ediyoruz.