Cerablus?
Hem Türkiye hem de Suriye’deki diğer güçler açısından stratejik nokta olarak kabul edilen ve Türkiye’nin hemen sınırında yer alan Cerablus’un doğusundaki Münbiç, PYD terör örgütü tarafından ele geçirilmişti. PYD’nin Mübiç’deki varlığı ve Fırat Nehri’nin Türkiye sınırındaki batısı anlamına gelen Cerablus için de bir tehdit oluşturması Türkiye’yi harekete geçirdi. Bunun üzerine Suriyeli bir Türkmen birliğinin Cerablus’a intikali söylentileri ortalıkta dolaşıyordu ki, Türkiye tarihinde ilk defa bir düğüne yapılan canlı bomba saldırısı neticesinde birçok vatandaşını şehit verdi. Süreç o kadar kritikti ki, yaşanan darbe girişimi, Rusya ile yakınlaşma, Batılı müttefiklerden! farklı alanlarda gelen baskılar ve terör olayları bölgede büyük bir değişimin sinyallerini veriyordu. Aslında Türk Milleti’nin kahramanca ve vefakâr tutumu neticesinde bölgede adaletin, namusun, dinin, insanlığın tek umudu ve kalesi olan Türkiye haçlı ellerine teslim edilmekten kıl payı kurtuluyordu.
Çok büyük bir oyun oynanıyordu. Lakin bu sefer Türkiye İslam coğrafyasına demokrasi ve barış adı altında; kan – tecavüz – terör ve zulüm getiren tarafın müttefiki gibi görülen bir piyon değildi. Kendi oyununu oynayan bir devletti. Kurgulanan senaryolarda çok şey değişmişti.
Türkiye güneyinde kurgulanan bu denkleme artık müdahale etmeliydi. Öncelikle zaten uzun süredir kendi sınır güvenliği tehlikedeydi. Bunun yanı sıra Türkiye’nin güney sınırında bir Kürt koridoru DAEŞ ile mücadele söylemleri arkasında adım adım oluşturuluyordu. Suriye kan gölüne dönmüştü. Mülteci sorunu sadece Türkiye’yi değil, tüm Avrupa’yı etkilemişti.
Daha önce de Türkiye bu oyuna askeri müdahalede bulunmak istemişti. Lakin Rusya ile gerilen ilişkiler, diğer siyasi dengeler sebebi ile bu gerçekleşememişti. Belki de darbe öncesinde gerçekleşse idi, Türk Ordusu’nun içerisine sızmış olan FETÖ mensupları neticesinde büyük sıkıntılar ile karşılaşılabilecekti.
Bu sebeple, tüm dünyanın Türk Ordusu’nun ne kadar zayıfladığını düşündüğü bir dönemde, Türk sınırlarına halen DAEŞ tecavüzleri devam ederken, PYD’den de Münbiç’e yönelik böyle bir hamle gelmişken, Rusya ile de Suriye hususunda anlaşmaya varılmışken, tam da adım atma zamanıydı.
Harita1: Suriye’de Değişen Dengeler (Sarı: PYD-SDG/SAG, Pembe: Rejim Güçleri, Gri: DAEŞ, Yeşil: ÖSO ve Muhalif Güçler) (Kaynak: AA Haber)
Akabinde gün itibari ile Türk Silahlı Kuvvetleri DAEŞ’in kontrolünde olan Cerablus’a hava ve kara harekâtları düzenleyerek, şehri DAEŞ’in kontrolünden kurtardı. Cerablus’a da sıçrayarak hızla tamamlanacağı planlanan Kürt koridorunun önü kesildi.
Darısı Münbiç’in ve diğer terörist güçlerin elinde bulunan şehirlerin başına…
Neydi bu Kürt koridoru? Ve bu koridor ile hedeflenen?
Adından da anlaşılacağı üzere ilk adımda Irak’ın kuzeyinden başlayan ve Suriye’nin kuzeyinde de etnik temizlik neticesinde oluşturmaya çalışılan, Akdeniz kıyılarına kadar ulaştırılması planlanan, bu kapsamda da öncelikle DAEŞ’in kullanıldığı projeye takılan isimdi.
Belki de sahiplerinin ikinci ve üçüncü aşamalarda Türkiye ve İran üzerindeki Kürt nüfusu da dahil edebilecekleri düşündükleri uzun vadeli bir dönüşüm projesiydi.
Türkiye’nin hamleleri neticesinde değişen dengelerin gerçekleşme ihtimalini iyice zayıflattığı bir proje…
Peki neden önemliydi bu proje?
Uzun vadeli etki alanı kapsamına girecek ülkeler ve böyle bir koridor ile İslam’ın lideri konumunda olan Türkiye ve İslam dünyası arasına çekilecek bir hattı da teşkil ediyor oluşu göz önüne alınırsa, neden önemli olduğu anlaşılabilecektir.
Öyle ise enerji bu önemin neresindeydi?
Bu hususta uzmanlar tarafından yapılan söylemler ne kadar tutarlıydı?
Kürt koridorunun asıl hedefi enerji olan bir proje olarak nitelendirilmesinin sebeplerine ve bu hususta dillendirilen bazı yanılgılara bakıldığında:
- Kürt koridoru sayesinde büyük Kürt devleti kurulacak ve bu devlet Kuzey Irak’taki kaynakları oluşturulacak bu koridor üzerinden Akdeniz’e nakledecek ve ihraç edecektir.
- İsrail Kürt koridoru sayesinde büyük gaz rezervlerini geliştirerek önemli bir enerji merkezi haline gelecektir.
- İran, Irak ve hatta diğer körfez ülkelerinin de enerji kaynakları inşa edilecek boru hatları ile bu koridor üzerinden Akdeniz’e açılacaktır.
Fakat:
- Kürt koridorunun bir Kürt devleti kurmayı hedeflediği aşikardır. Lakin, bu kapsamda Türkiye – İran ve Irak’a rağmen böyle bir girişim yapılamaz. Yapılabilse dahi, sadece Kuzey Irak’ın kaynakları için böyle büyük bir proje hedefine girilemez. Ayrıca, mevcut Kuzey Irak yönetimi böyle bir maceranın içine giremez. Bunun da dışında petrol ihracatı kapsamında Ceyhan’a ihracı sağlayan mevcut boru hattı varken, bu hatlar üzerinden akış devam ediyorken, buna ek olarak orta vadede İran’a da 250 000 varil/gün kapasiteli bir diğer boru hattı projesi üzerine çalışmalar sürüyorken, ihraç kapasitesini arttıracak imkanlar çok kısıtlı iken, doğal gaz konusunda da bölgede karşılanamayan çok büyük bir kapasite varken ve tüm bu projelerin gerçekleştirilmesi için ekonomik – politik birçok kriterin gerçekleşmesi gerekiyorken, böyle bir senaryodan bahsetmek hiç de tutarlı değildir.
- İsrail’in enerji alanında Kürt koridoru ile bir ilişkisi yoktur. Çünkü Kürt koridorunun coğrafi olarak İsrail’in enerji merkezi olmasına bir katkısı yoktur. Bunun da yanı sıra, İsrail bahsedildiği gibi büyük gaz rezervleri ve ihraç kapasitesine de sahip değildir. Ayrıca İsrail’in mevcut kaynaklarını geliştirmesi ve ihraç edebilmesi için en ekonomik tercih Türkiye’dir.
- İran, Irak ve diğer körfez ülkelerinin zaten hali hazırda dünya piyasalarına ekonomik olarak ulaşabildiği hatları ve tesisleri vardır. Bahsedilen güzergahın (Kürt koridoru) güvensiz ve riskli olduğu, gereksiz ve büyük yatırımlar getireceği, gaz üreticilerinin gereksiz taşıma maliyetleri sebebi ile zarar edeceği gerçekleri dikkate alınırsa, böyle bir fikrin ütopya bile olamayacağı açıktır.
“Not: Kürt koridoru ve enerji ile ilişkisi, Kuzey Irak ve İran’ın enerji alanındaki bazı ortak projeleri, sahaları bazında İsrail gaz rezervleri, 2050 yılına kadar üretim ve ihraç potansiyeli, bu kapsamda farklı ihraç senaryoları ve Türkiye’nin bu senaryolarda önemi gibi konuların detaylı olarak incelendiği çalışmalar “Energy Policy Turkey” isimli dergimizde Eylül ayı içerisinde yayınlanacaktır.”
Peki proje kuzey Suriye ayağı kurulamadan uygulamaya geçirilemez miydi?
Sadece Türkiye’nin zayıflatılıp, bölünmesi ile hayata geçirilebilir. Tabii bu kapsamda enerji nakli de dikkate alındığında koridorun Ceyhan’a kadar uzanacağı düşünülecektir.
Yani?
Enerji genel dengeler değerlendirildiğinde, Suriye politikaları açısından da önceliklerden değildir. Her durumda öncelikli faktörlerden olması da zaten beklenemez. Bu tarz bilimsel olmayan yaklaşımlar, kurgulanacak stratejilerde asıl hedeften sapılması anlamına gelmektedir.
Özetle; enerji de bu süreçteki politikalar nezdinde önemlidir. Lakin asıl belirleyici faktör değildir. Asıl belirleyici faktör ülkemizin içinden geçtiği bu kritik süreç kapsamında sabrımız, gayretimiz, inancımız ve birliğimizdir. Bunların akabinde enerji hâkimiyeti zaten peşimizden gelecektir.
Oguzhan AKYENER
TESPAM Başkanı