Enerji Penceresinden Türk-Amerikan İlişkileri

 

Sonu başta diyelim;
Uluslararası politikaları yorumlarken şu iki yaklaşımı göz önünde tutmalıyız:
  • Devletlerin daimi dostu da olmaz, düşmanı da.
  • Analiz edilirken, sadece siyah ve beyaz çerçevelerden yaklaşmak yeterli değildir.
Bunların yanı sıra, enerji alanında çalışıyoruz diye, bütün politik dengeleri her zaman enerji ile ilişkilendirmenin de gerekli ve yerinde olmayacağı bilinen bir gerçektir.
Peki nerden vardık böyle bir sonuca?

 ***

Değişen dünya düzeninin ABD’deki yansımalarının Türkiye’yi nasıl etkileyeceği merakla beklenirken, bu konularda birçok yorum ve analiz kamu oyu ile paylaşılırken, yaşanan terörist darbe akabinde Obama döneminde iyice bozulan ikili ilişkilerden anlaşılabilir sınırların ötesinde rahatsızlık duyan bazı çevrelerin; “Trump ile ilişkiler yeniden ne pahasına olursa olsun düzelmeli” yaklaşımını dillendiriyor oldukları bilinmektedir.

Bu yaklaşım kapsamında, enerji ile de ilişkilendirilek ifade edilen tutarsız olduğu kadar da komik bazı söylemlere bakılırsa:

  • Türk-ABD ilişkilerinin düzelmesinin anahtarı enerjidir.
  • Bu sayede ABD’nin de Türkiye’nin yanında, teröre karşı savaşması sağlanacaktır.
  • Enerji alanında zaten Türk-Amerikan işbirliği Kuzey Irak’da başlamıştır.
  • Fakat Merkezi Irak Yönetiminin baskıları sonucunda ilişkiler devam etmemiştir.
  • Bu ilişkilerin ABD ayağında olan şirketin (EXXON) CEO’su şimdi ABD’nin dış işleri bakanıdır.
  • Yani bu denklemde Kuzey Irak’daki enerji merkezli iş birlikleri, Türk-Amerikan ilişkilerini de düzeltecektir.
  • Ayrıca Kuzey Irak’da üretim yapacak ABD’li şirketlerin de Türkiye’ye ihtiyacı vardır.
  • Tüm bunların yanı sıra, İsrail’in Leviathan sahasının da operatörü olan ABD’li Noble enerji şirketi, üreteceği gazı Avrupa’ya taşımak için Türkiye’ye ihtiyaç duymaktadır.
  • Tüm bu sebepler, Türk-Amerikan ilişkilerinin düzeleceğini göstermek için yeterlidir.

 Şimdi bu söylemler (sırasıyla) kısaca irdelendiğinde:

  • Enerji alanına hakim ve etkili bir Türkiye; ABD için Orta Doğu’da çok daha tehlikeli bir rakip anlamına geleceğinden, enerji uzun vadede; Türk-ABD ilişkilerinin düzelmesinin anahtarı değil, ilişkilerin (resmi/gayri resmi) daha da gerilmesinin sebebi olacaktır.
  • Demek ki, enerji alanındaki çıkar çatışmaları, yakın süreçte millet olarak idrak ettiğimiz üzere; ABD’nin Türkiye’nin başına daha fazla terör belasını musallat etmesi anlamına gelecektir. Trump’ın Irak ve Libya petrolleri ile ilgili seçim sürecinde ve başkan olduktan sonra kullandığı ifadeler durumun vehametini daha ciddi olarak ortaya koymaktadır.
  • Enerji alanında Türk kaynaklarının bölüşülmesine dair Batı bloğu arasında süregelen mücadeleler, EXXON’un da sahipleri tarafından, Osmanlı döneminde başlatılmıştır. Yani Kuzey Irak’taki iş birliği bir dönüm noktası değildir. Tersine Türkiye’nin Musul Vilayeti’nde artan hakimiyeti, Türk-Amerikan ilişkilerini geliştirmekten ziyade, arka planda daha da geriye götürecek nitelik taşımaktadır. Bunların yanı sıra, Türk-ABD ilişkilerinde enerji, ABD’nin AB’nin lehine ve Rusya’nın aleyhine bazı politikaları desteklemesinden öte değildir. Eğer doğru adımlar atılabilir ise bundan sonraki süreçte durum; kaynak hakimiyet rekabetine dönüşecektir.
  • Kuzey Irak’daki EXXON – TEC ortaklığına gelince: İki şirketin ortak olduğu 6 adet arama ruhsatı bulunmaktadır. Fakat Kuzey Irak’daki çalışma koşulları ve teknik sebepler nedeniyle, EXXON vaat edilen yükümlülükleri yerine getiremeyeceğini düşündüğünden, bu ruhsatların 3 tanesinden çıkma kararı almıştır. Bununla birlikte, geriye kalan 3 arama ruhsatında daha ortaklığı devam etmektedir. Fakat bu ortaklığın da çok büyütülecek bir yönü bulunmamaktadır.
  • Merkezi hükümetin baskıları sonucunda EXXON ve TEC arasındaki ticari ilişkilerin devam etmemesi gibi bir durum söz konusu değildir. Zaten ilişkiler 3 arama ruhsatında (kağıt üzerinde olsa da) devam etmektedir. EXXON’un bıraktığı diğer 3 arama ruhsatında ise, ayrılma sebebi merkezi hükümetin baskıları değil, teknik ve ticari gerekçelerdir.
  • Türk şirketi TEC ile Kuzey Irak’daki 3 arama ruhsatında ortak olan EXXON’un en tepesindeki isim ABD’nin dış işleri bakanı olacaktır. Fakat böyle bir ismin ABD’nin dış politikalarını belirleyecek olması demek, göreve geldikten sonra, Kuzey Irak’daki ortaklığı dikkate alarak, Türkiye’nin lehine, ilişkileri geliştirici adımlar atacağı anlamına gelmeyecektir. 2015 yılı geliri 236 milyar $ civarında olan bir şirket için (ki Türkiye’nin 2015 yılı gayri safi milli geliri 708 milyar $ civarındadır.), TEC’in, Kuzey Irak’daki mevcut arama ruhsatlarının yada Türkiye’nin hangi oranda ehemmiyeti ve yaptırım gücü olabileceği tahmin edilebilecektir. Aksine böyle bir ismin dış işleri bakanı olacak olması, birçok enerji kaynağına sahip olmak amaçlı, ABD’nin de beklenen dışında agresif adımlar atabileceğini düşündürmektedir. Bu da Türkiye ve Türkiye’nin sorumluluk hissettiği medeniyet coğrafyası için tehdit oluşturabilecektir. (Kıbrıs konularında da bu tarz girişimler beklenmektedir. Çünkü Kıbrıs’da EXXON; Türk kara sularını, Rumlar ile imzalanan anlaşmaya dayanarak işgal eden şirketlerden bir tanesidir.)
  • Yani kalan 3 ortak arama ruhsatına bakılarak, Türk-Amerikan ilişkileri düzelecek tarzında bir yorumda bulunmak mantıklı değildir.
  • Türkiye’ye bağımlılık konusuna gelince: varsayalım ki, Kuzey Irak’ta mevcut 3 ortak arama rushatında 3 yıl içinde bir keşif yapıldı. Sonraki 5 yıl içinde de üretime alındı. Zaten TEC’in de ortak olduğu bir projede üretilen petrolün Ceyhan’a taşınmasında Türkiye tarafından herhangi bir yaptırım yada pazarlık söz konusu olacak gibi görülmemektedir. Bunun dışında, EXXON gibi ABD’li diğer şirketlerin de, bölgede yapacakları muhtemel üretimleri, Ceyhan’a nakil etmelerinde bir zorlayıcı unsur görülmemektedir. Ayrıca, planlamaları süren Kuzey Irak – İran petrol boru hattı da orta vadede alternatif bir güzergah olacak gibi görülmektedir (Her ne kadar bu opsiyon ABD’li şirketlerce tercih edilmese de). Tüm bunların da dışında, zaten üretilen petrolün satışını Kuzey Irak yönetimi yapmakta ve üretim yapan şirketler ödemeleri, yerel yönetim üzerinden almaktadırlar. Yani, şirketsel bazda bahsi geçen bir bağımlılık söz konusu değildir.
  • İsrail’in en büyük sahası Leviathan’ın operatörlüğünü yapan ABD menşeili Noble Enerji Şirketi’nin oradan üreteceği gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya satacağını ifade etmek de çok yönlü tutarsızlıklar ihtiva etmektedir. Çünkü:
    • İsrail’in Avrupa’ya boru hattı ile gönderecek kadar büyük ihracat kapasitesi yoktur.
    • Ortada zaten yapılan ve yapılmaya devam edilen, yakın coğrafyaya yönelik gaz satış anlaşmaları mevcuttur.
    • Türkiye pazarına dahi inşa edilecek bir boru hattı ile ilgili çok fazla soru işareti ve çözümsüzlük mevcuttur. Ki, Avrupa pazarı çok daha zor bir adım olacaktır.
  • Yani Noble Enerji’nin de (elinde kalan az miktardaki) gazını Kıbrıs’tan feragat etmeyi göze alarak, Türkiye’ye getirsek ve oradan Avrupa’ya göndersek bile, bu durum ilişkileri düzeltecek bir etken olamayacaktır.
  • Özetle, bu gibi enerji konularına bakarak, ABD-Türkiye ilişkileri düzelecek demek yerinde değildir.

Bunlarla birlikte:

  • Türkiye içinde bulunduğu zorlu süreçte, kendi lehine en iyi olan tercihleri yapabilecek ve adımları atabilecektir.
  • Rusya ile farklı, ABD ile farklı ikili ilişkiler sürdürebilecektir.
  • Bu noktada, farklı coğrafyalarda farklı stratejiler izlemeye çalışabilecektir. Yani resmi iki renkten ibaret görmemek önemlidir.

Ayrıca, Türk-Amerikan ilişkilerinin enerji ayağı kapsamında;

  • EXXON’un Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile yaptığı anlaşma ile Türkiye’nin kıta sahanlığını işgal ettiği,
  • ABD’nin Suriye politikasını şekillendiren (ne yazık ki, bu politikaya Rusya’nın da sıcak baktığı anlaşılan) Kürt Koridoru Projesi kapsamında Kuzey Irak petrollerinin de bu koridor üzerinden nakil edilmesinin düşünüldüğü,
  • Türk Akımı’na ABD’nin karşı olduğu,
  • Kıbrıs konusunda ABD’nin Türkiye aleyhine olacak çözümler beklediği,
  • Irak’da özellikle Musul Vilayetimizde ABD’nin Türk varlığı istemediği gibi konular da unutulmamalıdır.

Demek ki, başta ifade edilen sona ek olarak, Türkiye medeniyet coğrafyasında enerji alanındaki varlığını arttırmalıdır. Bu adımları atarken de, yerine göre güçlü-düşman-müttefiklerinin de imkanlarını ve ortaklıklarını etkili biçimde kullanmaya çalışmalıdır.

Özellikle ABD’nin vizeleri kaldırmasıyla birçok ülkenin tepkisini çektiği ve değişen dünya düzeninde sayısız büyük pazarlığın sürdüğü böylesi bir ortamda…

 

Yazar