Güney’de, Tunus’un doğusundan başlayarak Libya, Mısır; Doğu’da İsrail, Lübnan ve Suriye; Kuzey ve Kuzeybatı’da Türkiye ve Yunanistan’ın çevrelediği, Kıbrıs Adası’nı da içinde bulunduran Doğu Akdeniz, on yılı aşkın süredir enerji paylaşım mücadelelerinin olduğu ve bu paylaşım konusunda siyasi gerilimlerin yaşandığı stratejik bir bölgedir. Bölgedeki huzursuz ortam, 2003 yılında GKRY ile Mısır arasında imzalanan MEB sınırlandırma anlaşması ile başlamış, bunu GKRY’nin 2007’de Lübnan, 2010’da İsrail ile yapmış olduğu MEB anlaşmaları izlemiştir. Türkiye bu olanlara tepkisiz kalmamış, 2004 yılında BM’ye başvurarak kendi MEB alanlarını onaylatmıştır. Takiben Dışişleri Bakanlığı tarafından, 30 Ocak 2007 tarihinde yapılan açıklamada, yarı kapalı bir deniz niteliğindeki Doğu Akdeniz’de, kıta sahanlığı veya MEB sınırlandırmalarının ancak bütün tarafların hak ve çıkarlarını gözetecek şekilde yapılacak düzenlemelerle mümkün olabileceği savunulmuştur.
Doğu Akdeniz’deki zengin hidrokarbon rezervlerinin tespiti, bölgeye sınırı olan ülkelerin ve bölge dışı küresel aktörlerin bölgeye ilgisini artırmış; Avrupa’nın ve Yunanistan’ın bölgedeki çocuğu olan GKRY ile anlaşarak bu rezervlerin çıkarılması ve dünya piyasasına ulaştırılması için çalışmalara başlanmıştır. Bu bağlamda GKRY Doğu Akdeniz’de, Lübnan ile yaptığı anlaşmayı takiben 2007 yılında kabul ettiği bir yasayla Mısır ve Lübnan ile çizdiği MEB sınırları içerisinde 13 adet petrol ve doğalgaz arama ruhsat sahası belirlemiştir. Ardından başlattığı ihale süreciyle birlikte büyük enerji şirketlerine bölgede enerji arama ve çıkarma ruhsatı vermiştir.
GKRY’nin vermiş olduğu ruhsatlarla bu parsellerde İtalyan Eni, ABD’li Exxon Mobil ve Noble, Fransız Total, Güney Koreli Kogas, Katar Petroleum, İngiliz BG ile İsrailli Delek ve Avner firmaları bulunuyor.
Türkiye’de kendi MEB sınırları ve KKTC’nin kendisine vermiş olduğu ruhsat kapsamında TPAO ile bölgedeki varlığını sürdürüyor.
Türkiye ve KKTC; GKRY’nin kendini Kıbrıs Adası’nın tek temsilcisi gibi görerek yaptığı sınırlandırma anlaşmalarını ve bölgeye sınırı olmayan dış aktörlere vermiş olduğu ruhsatlandırmaları tanımamıştır.
Levant Havzası ve EASTMED?
Akdeniz’deki enerji oyunları devam ederken bölgedeki önemiyle bir diğer unsur da Levant Havzası ve bu bölgedeki gelişmelerdir.”Levant” Avrupa literatüründe X. Yüzyıldan başlayarak Akdeniz’in doğu kıyılarındaki ülkelere verilen addır. Levant Havzası, zaman içinde farklı bölgeleri içine almış, farklı yerleri temsil etmiştir ancak günümüzdeki anlamıyla Levant Havzası, Doğu Akdeniz’de Suriye, Lübnan ve İsrail açıklarındaki bölge adlandırılmaktadır.
Bölgede ilk uyanan Mısır oldu. Doğu Akdeniz’de yürüttüğü çalışmalar sonucu 1969’da bölgedeki ilk doğalgaz rezervini bulan Mısır oldu ve uzun yıllar enerji pazarında önemli rol oynadı. Kahire Yönetimi kurduğu Arap Boru Hattı’yla Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan’ı bağladı.
Levant Havzası’nın İsrail açıklarında 2009 yılında Dalit ve Tamar olarak adlandırılan iki alanda trilyon metreküplük doğalgaz rezervleri keşfedildi. 2010 yılında ise Leviathan olarak adlandırılan alanda yüksek miktarda petrol ve doğalgaz rezervleri tespit edildi. Kıbrıs’ın Afrodit’inin de keşfedilmesiyle yabancı şirketler bölgeye entegre olmaya başladı.
İtalyan enerji şirketi Eni’nin 2015 yılında keşfettiği Akdeniz’in en büyük gaz sahası olan Zohr’da, yaklaşık 850 milyar metreküp doğalgaz rezervi olduğu düşünülüyor. Bu çaplı bir rezerv de Kahire Yönetimi’nin ihracat hayallerini destekler durumda.
Peki uzun yıllardır konuşulan ve Türkiye’nin geçtiğimiz günlerde Libya ile mutabakata varmasından sonra 2 Ocak 2020 tarihinde Yunanistan’da GKRY, İsrail ve Yunanistan hükümetleri arasında imzalanan EastMed anlaşması nedir?
EastMed, İsrail ve Kıbrıs gazını Yunanistan ve oradan da İtalya’ya taşıması planlanan 1900 kilometrelik bir boru hattı projesidir. Lakin yapımı 10 ila 15 milyar dolarları bulacak bu proje ne ölçüde kârlıdır? Bir enerji yatırımının yapılabilirliği için ekonomik kâr getirmesi şartken ve dünya piyasasında yeteri kadar enerji marketi varken bu bölgede çıkartılan gazın fiyatının dünya piyasasının çok çok üstünde kalacağı göz önündedir.
EastMed’in, Türkiye’nin Libya ile anlaşmasından sonra imzalanması da bu anlaşmanın bir “gözdağı anlaşması” olma ihtimalini ortaya çıkarıyor. Bu bağlamda uygulamaya konulabilmesi için Türkiye’nin Libya’yla ortak MEB sınırları içerisinden geçmesi gereken bu hat anlaşması Türkiye’nin izni olmadan da yapılamaz.
Bir diğer soru ise Rusya ve AB neden Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığından rahatsız?
Öncelikle Türkiye, Rusya’nın önemli bir doğalgaz müşterisi. Türkiye’nin Libya ile herhangi bir enerji anlaşması sonucunda Rusya önemli bir pazarını kaybedebilir, bu endişe Türkiye’nin Libya’daki varlığından rahatsız olmasını tetikliyor .AB’ye gelecek olursak; AB Doğu Akdeniz’deki birçok konuda Yunanistan ve GKRY’nin destekçisidir. EastMed’e olumlu bakmasının ve hatta belirli miktarda bir bütçe yardımında bulunmasının nedeni ise kendisine alternatif enerji sahaları oluşturmak istemesi.
EastMed hayata geçebilecek mi? Türkiye enerji alanlarının güvenliği konusunda neler yapacak? Doğu Akdeniz bir savaş bölgesi haline mi gelecek? İlerleyen süreçte göreceğiz.
Yazan: Nurdane Çetinkaya
Düzenleyen: Yazel Sümeyye Gürer