DOĞU TÜRKİSTAN ve ENERJİ

Doğu Türkistan, Xinjiang olarak da isimlendirilen, resmi anlamda “Sincan Uygur Otonom Bölgesi” olarak ifade edilen, Çin’in Batı hattında kalan özerk Türk bölgesidir. Çin’in kontrol altında tuttuğu eyalet ve bölgeler içerisinde, en geniş alana sahip olan Doğu Türkistan ayrıca sahip olduğu yer altı kaynakları ve coğrafi konumu sebebiyle de stratejik bir önem ihtiva etmektedir.

Bilinen tarihi kayıtlardan bugüne dek, Doğu Türkistan bağımsız bir Türk yurdu olarak varlığını sürdürmüştür. Lakin, “1759 yılında Çin Mançu İmparatorluğunun işgali ile bu bağımsızlık sona ermiştir. 1863’te bağımsızlığına kavuşan Doğu Türkistan’da 200’den fazla silahlı ayaklanma olmuş ve Doğu Türkistan halkı üç kez bağımsızlık kazanmıştır.1863’te Yakup Han başkanlığında Doğu Türkistan İslam Devleti kurulmuş ve bu devlet Osmanlı, İngiltere ve Rusya tarafından resmen tanınmıştır. Ancak bu bağımsız Türk devletinin ömrü kısa sürmüş ve 1876 yılında Çin-Mançu Devleti tarafından yeniden işgal edilmiş ve 1884’te Sincan adıyla Çin’e bağlanmıştır. 20. asrın başlarında Orta Asya’da oluşan milliyetçilik akımı neticesinde 1933 yılında Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu cumhuriyetin ömrü 1937’de sona ermiştir.1944’te ‘’Üç Vilayet İnkılabı’’ olarak bilinen ayaklanmalar sonucunda Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurulmuştur. Doğu Türkistan İsyanı’nı tek başına bastıramayan Çin, SSCB ile imzaladığı gizli antlaşmayla silah ve asker desteği sağlamıştır. 1933’te Kızıl Ordu Doğu Türkistan’a girmiş ve burada hâkimiyet sağlamıştır. Bu sırada başlayan 2. Dünya Savaşı ile birlikte Ruslar askerlerini Doğu Türkistan’dan çekmişlerdir. Bu süreç içerisinde Doğu Türkistan halkı bir kez daha bağımsızlık girişiminde bulunmuş ve 1944 yılında Bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurulmuştur. Ne var ki Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin de ömrü 1949 yılında Çin’de Mao’nun iktidarı ele geçirmesiyle son bulmuştur.” (Kaynak: Doğu Türkistan’a Genel Bir Bakış, Çağdaş Duman, Ege Üniversitesi, ResearchGate, 2018)

  1. yüzyılın ortasından bugüne dek otonom bölge olarak adlandırılan, bir nevi özerk statüde fakat bu özerkliğe rağmen kendi içinde bağımsız hareket etme imkanı elde edemeyen Doğu Türkistan, Çin yönetimi tarafından ciddi anlamda baskı altında tutulmaktadır.

Bu baskılar kapsamında, bölge halkı;

  • eğitim imkalarından yoksun bırakılmakta,
  • lojistik, ticaret ve seyahat gibi alanlarda kısıtlamalara maruz kalmakta,
  • dini ve kültürel hayatlarını yaşamalarında baskılar ve engellerle karşılaşmakta,
  • bölgede illegal bir şekilde ifa edilen nükleer ve biyokimyasal silah testleri gibi etmenler sebebiyle sağlıklarını kaybetmekte,
  • çok sayıdaki kontrol noktası, hapis cezaları, kamera takipleri gibi özgürlüğü kısıtlayıcı bir polis yönetiminin himayesinde yaşamaya zorlanmaktadırlar.

Yaklaşık 25 milyon insanın yaşadığı Doğu Türkistan’daki Müslüman ve Türk olan nüfusun 15 miyon civarında olduğu düşünülmektedir. Ve kıyas yaparken dikkat çeken diğer bir husus da, bu bölgenin 2017 yılındaki gayri safi milli hasılasının 161 milyar $ civarında olduğudur. Bununla birlikte bölgedeki etnik çoğunluk olan Türklerin bu pastadaki payının oldukça düşük olduğu bilinmektedir. Çünkü Türklerin özgürce eğitim almalarına izin verilmemekte, seyahat özgürlükleri kısıtlanmak ve ticaretlerini geliştirmeleri engellenmektedir.

O halde, Çin’in bu Müslüman Türk bölgesinde bu derece insanlık dışı, baskıcı bir tutum izlemesinin sebepleri nelerdir?

Bu sebepler arasında hiç şüphesiz;

  • Çin’in zaten kendi insanlarına dahi reva gördüğü, şiddet dolu yönetim politikalarının,
  • Dışa kapanık, çekingen ve bir o kadar da savunmacı – bencil niteliklere haiz toplumsal kültürünün,
  • Doğu Türkistan’ın gerçek sahibi olan toplumun hem Müslüman hem de Türk oluşunun,
  • Tarihten gelen bir etnik kinin,

etkisi olabileceğini düşünmek yerindedir. Fakat bunlara da ek olarak;

  • Bu bölgenin, bulunduğu coğrafi konumu sebebiyle;
    • Çin’in Batı’ya açılan kara yolu güzergahı üzerinde oluşu,
    • Birçok enerji nakil hattı, ticaret hattı gibi lojistik güzergahların bu bölgeden geçiyor oluşu,
    • Küresel etkileri olacak olan “Yeni İpek Yolu Projesi” dahilinde, stratejik olarak vazgeçilemez olduğu,
  • Ve yine bu bölgenin sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarının varlığının çok önemli olduğuna dikkat etmek gereklidir.

Bu yaklaşımdan sonra, Doğu Türkistan’ın sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarına ve özellikle enerji kaynakları potansiyeline kısaca değinmek gerekirse;

  • Doğu Türkistan’da ciddi anlamda petrol, doğalgaz, yer altı / yer üstü tatlı su, kömür, uranyum, demir, altın, bakır ve platin gibi stratejik öneme vakıf kaynaklar mevcuttur.
  • Toplamda ticari olarak üretilebilir olan 122 çeşit maden türü bu bölgede yer almaktadır.
  • Tahmini petrol rezervi, 2017 sonunda keşfedilen yeni saha ile 16 milyar varil civarına ulaşmıştır. Bu durumda Çin’in mevcut petrol rezervinin %40’ı bu bölgede yer almaktadır. (Kıyas yapmak gerekirse, bu rakam dünyadaki birçok devletin sahip olduğu kaynaklardan çok daha büyüktür.)
  • 2020 yılında bölgeden günlük 650 000 varillik bir petrol üretimi hedeflenmektedir. Hatta yeni keşfi açıklanan saha da 2021’de üretime alınabilir ise, bu oran 1 milyon varilin rahatlıkla üzerine çıkabilecektir.
  • Ayrıca Çin’in toplam kömür rezervinin de %38’i bu bölgede yer almaktadır.
  • 2020’de 750 milyon tonluk bir kömür üretimi hedeflenmektedir. Düşük üretim maliyetleri (Çin merkezine taşıma bedelleri dahil maliyetinin 3$/milyar BTU civarında olduğu tahmin edilmektedir.) ve yüksek kalorifik değerler ile Doğu Türkistan kömürü tercih edilen bir enerji kaynağıdır.
  • Bu bölgeden ayrıca yıllık 50 milyar m3’lük bir gaz üretimi yapılmaktadır. (Bu rakam Türkiye’nin yıllık tüketimine neredeyse eşittir.

Bu kaynak potansiyeli bölgenin ne kadar stratejik bir öneme sahip olduğunu ifade etmek için fazlasıyla yeterlidir. Zaten bu sebeple, yer altı kaynakları ve enerji potansiyeli ile böylesi stratejik öneme sahip olan Doğu Türkistan’da kendisi için bütün riskleri bertaraf etmek ve tam kontrol sağlamak isteyen Çin haliyle her türlü asimilasyon, zulüm ve baskıcı tutumuna devam etmektedir.

Peki, cihanşümul bir vizyonla medeniyet coğrafyasına sahip çıkmaya çalışan Türkiye, bu tablo karşısında neler yapmaktadır? Ve neler yapması gerekmektedir?

Değişen dünya düzenindeki bütün açıkları dikkatle ve ince bir diplomasi ile lehine kullanmaya çalışan Türkiye, haliyle kendi medeniyet coğrafyası dahilinde kalan, hem etnik hem de dini açıdan kardeşi olarak gördüğü Doğu Türkistan’a karşı duyarsız kalmamıştır ve kalmayacaktır. Lakin, Türkiye’nin bölge ile ilgili diplomasisini, hamlelerini ve siyasetini etkileyen birçok husus bulunmaktadır. Örneğin, Türkiye bir Doğu Türkistan politikası kurgularken;

  • Kendi iç dengelerini,
  • Diğer küresel dengeleri,
  • Yakın coğrafyasındaki etmenleri,
  • Tüm bu faktörler dahilinde ciddi bir etkinliğe sahip olan Çin, Rusya ve ABD gibi aktörlerin hamle, strateji ve niyetlerini,
  • Farklı hamlelerin maliyet, bedel, uygulanabilirlik analizi, risk ve netice yorumlarını,
  • Uygulayabileyeceği hamlelerin etki ve öncelik analizlerini

duygusallığa kapılmadan, çok yönlü olarak değerlendirmesi ve bir devlet olmanın gereğine göre stratejiler geliştirmesi icap etmektedir.

Türkiye de bu mivalde yaklaşımlar geliştirmekte, yerine göre örtülü operasyon ve hamleler ile netice almaya ve imkanlar dahilinde yapılabileceğin en iyisini yapmaya çaba göstermektedir.

Bireysel olarak hepimiz, özellikle içine duygusallık katılmış yaklaşımlarla; Doğu Türkistan’a, Arakan’a, Filistin’e ve diğer mazlum Türk – İslam topraklarına yönelik uygulanan zulme karşı her ne kadar sert aksiyonlar almak istesek de, bir devlet olma bilincinde hareket etmenin de ne derece önemli olduğunu idrak etmemiz gereklidir. Çünkü bazen ifa edilebilecek olan ve doğru olduğu düşünülebilen bazı hamleler, bir fayda getirmeyeceği gibi, zarar ile de neticelenebilecektir.

Örneğin, İran’da yaşayan Türkmenlerin, Azerbaycan’daki Türkmenler ile birleşmesi yönünde alınabilecek aksiyonların Türkiye’nin İran ve hatta Azerbaycan ile arasındaki ilişkilerini bozabileceğinin, Türkiye ile Çin’in arasındaki ilişkinin Doğu Türkistan sebebiyle kırılma yaşamasının ABD’nin işine yarayabileceğinin de dikkatlerden kaçmaması gereklidir. Kaldı ki, Doğu Türkistan ile ilgili açık olarak ifa edilen, sert ve yıkıcı hamleler bir netice vermeyeceği gibi, tersine bölgedeki kardeşlerimiz üzerinde de daha fazla baskı oluşturulmasına sebep olacak ve hatta Türkiye’nin sonraki süreçte yapabileceği yapıcı hamlelerinin de önünü kesecektir. Fakat yine de, bu yaklaşım her ne kadar doğru kabul edilebilse de, Türkiye’nin orada yaşanan zulme ve haksızlıklara da tamamen sessiz kalması anlamına gelmemelidir. Diğer bir ifade ile, Çin’e karşı bölgede istikrarsızlığı arttırmak isteyen ABD’nin ve ABD ile ilintili devlet ve yapıların bu konuda fikir beyan ediyor oluşu bahane ederek, Doğu Türkistan‘ı yalnız bırakmak da doğru bir politika olmayacaktır.

Bu idrakle Türkiye’nin Doğu Türkistan’da eğitim, ticaret, enerji ve maden üretimi gibi alanlarda varlığını güçlendirecek hamleleri planlayarak, uygulaması daha yerinde olacaktır. Bunlar yapılırken de, bölgede örtülü operasyonlar, bilinçlendirme – eğitme – örgütleme faaliyetleri de gizli bir şekilde yürütülebilecektir. Hatta Türkiye’nin bölgede artan ekonomik etkinliği, hareket kabiliyetini de dolaylı olarak, kolaylıkla arttırabilecektir.

Türkiye hali hazırda Şanghay İşbirliği Örgütü Enerji Kulübü Başkanı iken, bu sıfatını, Doğu Türkistan’da bu minvalde hamleler yapabilmek için de kullanabilecektir.

Önemli olan yapıcı, yerinde ve uzun vadeli politikalar geliştirebilmektir. Bunlar geliştirilirken de, Çin’in uyguladığı zulüm ve baskılar ile kontrollü bir mücadeleye, diğer Türk devletlerinden de destek alarak, devam edilmelidir.

Unutulmamalıdır ki, Türkiye için Doğu Türkistan, öncelikle kendisine ümit bağlayan Uygur Türkü – Müslüman kardeşleri dikkate alındığında; bir namus meselesidir.

Bunun da yanı sıra, güçlü bir Türkiye için de; Çin’in kontrolünü sağlayabileceği yegane stratejik bir anahtardır!

Kurgulanacak politikaların bu idrakle Bismillah denilerek, tasarlanması ve uygulanması elzemdir!

Yazar: Oğuzhan Akyener

Yazar