Korona virüs ilk günden beri tüm dünyayı olduğu gibi petrol piyasasını da ciddi bir şekilde etkiledi. Petrol fiyatları 6 ay gibi bir süre boyunca 30-45$ bandında seyretti ve bu seviyedeki fiyatları petrol üreten ülkelerde ve petrol şirketlerinde negatif bir etki yarattı. Petrol şirketlerinin bütçelerinde daralmaya gitmelerine sebep oldu. ABD kökenli dünyanın büyük petrol şirketlerinden biri olan Chevron da düşen petrol fiyatlarına başta Permian havzası olmak üzere yatırım harcamalarını azaltarak cevap vermişti. Chevron, küresel gaz talebindeki büyümenin petrol talebindeki artıştan daha yüksek olması beklendiğinden, Avrupa ve Orta Doğu’daki büyüyen doğal gaz piyasalarındaki fırsatları değerlendirmek için Doğu Akdeniz bölgesine yatırım yapmaya karar verdi. Şirket, Doğu Akdeniz’de Leviathan gaz sahasında yaklaşık %40 hisseye sahip olan Noble Energy’i satın alarak bu adımı attı. Leviathan Sahası 31 Aralık 2019 da ilk faz üretime başlamıştı. Ayrıca Chevron Noble Energy’i alarak Afrodit sahasından da hisse almış oldu. Şirket, Temmuz ayında Noble Energy’i satın almak için 5 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı ve ekim ayında ise satın alma işlemini tamamladı. Chevron, sahayı uygun fiyata kapattı ama isin arkasında Noble Energy’nin finansal problemleri ve Trump’in damadına kadar aracı olan bazı üst düzey Yahudiler var. Noble Energy’nin 2019 sonunda kanıtlanmış rezervlerine dayanan anlaşma, Chevron’un 2019 yıl sonu kanıtlanmış petrol ve gaz rezervlerine yaklaşık %18 ekledi ve ortalama satın alma maliyeti varil başına 5 doların altına düştü. Bu anlaşma Chevron’a düşük maliyetli kanıtlanmış rezervler, nakit akışı ve Doğu Akdeniz’de güçlü bir konum kazandırdı.
İklim değişikliği endişeleri arttıkça gazın petrolden daha iyi bir geleceğe sahip olabileceği düşüncesi ve petrol fiyatlarının korona virüs nedeniyle düşük seyretmesi Chevron’un böyle bir adım atmasında yardımcı faktör. Taleple birlikte büyüyen pazarlara yakınlık, bir gaz kaynağı için gerçek bir avantajdır. Avrupa’nın artan gaz talebi ve Rusya’nın enerji ithalatına bağımlılığı Doğu Akdeniz bölgesini petrol şirketleri için cazip kılıyor. Ancak gazın Avrupa’ya arz edilebilmesi için hali hazırda bir boru hattı bulunmamaktadır. Gazı Türkiye üzerinden geçmeyecek şekilde Akdeniz’den Avrupa’ya taşıması planlanan Eastmed Boru Hattının ekonomik ve siyasi maliyeti çok yüksektir. Gazın Avrupa’ya ihracatı şu anki durumda sadece Mısırdaki LNG tesisinde sıvılaştırılarak mümkündür. Burada da Mısırın LNG tesislerindeki kapasite sınırlı olduğundan dolayı beklenen miktarda ihraç gerçekleşmeyecektir. Yeni bir yüzer LNG tesisi inşaası seçeneği de pahalı bir çözüm olarak durmaktadır. İhracat senaryolarının çoğu bölgesel bir iş birliği gerektirmekte ve siyasi riskler taşımaktır. Bunlar gibi, arzın nasıl gerçekleşeceği problemleri dev petrol şirketlerinin bu bölgeden uzak durmasına sebep olmuştu. Fakat Chevron gazı rekabetçi bir şekilde pazara taşımanın ümidiyle böyle bir adım attı. Şirket, Arap ülkelerindeki gelişen ilişkiler ile de gazın başka bir şekilde ihraç edilme fırsatı sunduğunu düşünüyor. Lübnan ile İsrail arasında atılacak adımlar bir başka ihracat seçeneği olarak görülmektedir. Ayrıca Chevron bölgeyi ek doğalgaz keşifleri için potansiyel olarak görüyor. Dev petrol şirketlerinin bu bölgede olması daha fazla yatırım demek ve yeni bir kaynak bulunması tüm ihracat senaryolarını değiştirebilir. Ancak fazla sermaye gerektirmeyen ve nakit akışı olan bir kaynak Chevron’un bu yatırımı yapmasındaki en büyük pay gibi duruyor.
Bu gelişmeye Türkiye açısından bakıldığında, şirketler ve ülkeler daha büyük adımlar atabilmek için Türkiye ile anlaşmak zorunda. Mevcut durumda gazın Türkiye üzerinden nakli en mantıklı çözüm olarak durmaktadır. Türkiye’nin eli bu konuda güçlü olmakta birlikte İsrail ile masaya oturarak, Leviathan ve Afrodit sahalarının geliştirilerek, ilgili gazın Kıbrıs üzerinden Türkiye’ye nakli konusunda anlaşılabilir. Bu anlaşmada Türkiye koşul belirleyici ülke olacaktır.
FATİH MARANGOZ