AVRUPA’NIN EN BÜYÜK EKONOMİSİ VE HİDROJEN

GİRİŞ
Hidrojen, evrenin en basit ve en çok bulunan elementi olup renksiz, kokusuz, havadan çok daha hafif ve tamamen zehirsiz bir gazdır. Güneş ve diğer yıldızların termonükleer tepkimeye vermiş olduğu ısının yakıtı olup evrenin temel enerji kaynağıdır. Bilinen tüm yakıtlar içerisinde birim kütle başına en yüksek enerji içeriğine sahiptir. Doğada serbest halde bulunmaz, bileşikler halinde bulunur. En çok bilinen bileşiği ise sudur (H2O). Isı ve patlama enerjisi gerektiren her alanda kullanımı temiz ve kolay olan hidrojenin yakıt olarak kullanıldığı enerji sistemlerinde, atmosfere atılan ürün sadece su ve/ya da su buharı olmaktadır. Hidrojenden enerji elde edilmesi sırasında su buharı dışında çevreyi kirletici ve sera etkisini artırıcı hiçbir gaz ve zararlı kimyasal madde üretimi söz konusu değildir.
Giderek ağırlaşan çevre sorunu ve küresel ısınma, tükenen hidrokarbon kaynakları hidrojen gibi sentetik yakıtları çekici duruma getirmektedir. Hidrojen motor yakıtı olarak kullanılabildiği gibi, sanayide, elektrik üretiminde, konutlarda güvenle kullanılabilir durumdadır.
Günümüzde yakıt hidrojeninin yeşil ve yenilenebilir enerjilerle ekonomik olarak elde edilebilmesi amaçlanmaktadır.

Enerji geçişi, dünyanın fosil yakıtlara bağımlılığı tarafından engellenen büyük bir sorundur. Neyse ki, IEA(Uluslararası Enerji Ajansı) son zamanlarda CO2 emisyonlarının 2019’da 2018’e kıyasla artmadığını ve dünya ekonomisinin %3 oranında büyüdüğünü açıkladı ve iyi bir haber aldık. Beklenmedik istikrar, öncelikle yenilenebilir enerjilerin hızlı büyümesinin ve kömürün doğal gazla değiştirilmesinin sonucudur. CO2 emisyonlarının azaltılmasına en büyük katkıda bulunan %5’lik bir azalma ile Avrupa Birliği’dir. Almanya’nın payı %8 azalışla OECD(Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü bazen de İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı) ülkelerinin en büyüğü oldu.
Siyasi ivme, AB’nin çoğunda, özellikle Almanya’da yıllar boyunca sağlam bir büyüme gören Yeşil Partiler’in yanındadır.
Bu nedenle, Avrupa’nın en büyük ekonomisindeki enerji geçişi daha yeni başlıyor. Ekonomi Bakanlığı, 2050 yılına kadar karbon nötr bir toplum için hidrojen ekonomisinin gelişiminin gerekli olduğu bir taslak rapor hazırladı.
Almanya’daki yenilenebilir enerjilerin etkileyici büyümesi, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir nimettir. Ancak altyapı, merkezi olmayan enerji üretimi için tasarlanmamıştır ve bu da önemli bir sorundur. Ayrıca, rüzgar ve güneş enerjisinin kesintili olması, güvenilir ve sürekli enerji temini için ciddi bir engeldir. Hidrojen çözüm olabilir. Alman planı üretim, depolama, nakliye ve tüketim de dahil olmak üzere bir değer zinciri geliştirmektir. Potansiyel orada, şimdi sağlam politikaların özel sektörün gerekli yenilikleri geliştirmesi için doğru ortamı sağlaması gerekiyor.
Avrupa’daki 25 ülkenin enerji yetkilileri, hidrojen teknolojisine yönelik araştırmaları artırmaya yönelik sözleşme imzalamıştı. Avusturya’da imzalanan bağlayıcı olmayan sözleşmede yer alan teklifle, yenilenebilir enerji ile üretilen hidrojeni dağıtmak için mevcut gaz şebekelerini kullanma fikri de söz konusu sözleşmede yer alıyordu. Sera gazlarını salgılayan yakıtların yerini hidrojen ile değiştirdiği “Hidrojen Ekonomisi” düşüncesi uzun yıllardır Avrupa ülkelerinin gündemindeydi. Rüzgar, güneş, hidro ve diğer yenilenebilir enerjilerin neden olduğu sorunun çözebileceğini düşünen hidrojen destekleyicileri, bu kaynaklardan üretilen elektriğin hidrojene dönüştürerek, enerjinin büyük tanklarda depolanabileceği ve gerektiğinde tekrar serbest bırakılabileceğini düşünüyordu. Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü’nün Enerji Uzmanı Kirsten Westphal, yaptığı açıklamada, enerjiyi depolamak ve nakletmek için bir araç olarak hidrojenin kullanılmasını teşvik ettiğini belirterek, belirli bir enerjiyi zorlamaktan ziyade fosil yakıtları azaltmak için genel bir hedefin olması gerektiğine işaret etmişti. Almanya(Enerji Portalı), bu durumu, ‘’ Avrupa ülkeleri, karbon emisyonlarını azaltmak için fosil yakıtlara alternatif olarak hidrojen kullanımını artırmayı destekliyor.’’ olarak değerlendirmişti.
Enerji geçişi, Avrupalıların CO2 yaymadan kararlı bir şebekeden enerji tüketebileceği 2050 yılına kadar başarılı olacak. Önlerinde iki büyük zorluk var. İlk olarak, karbon ekonomisini değiştirmek için yeterli üretim kapasitesinin kurulması gerekir. İkincisi, şebekenin depolanması ve stabilizasyonu sorununun üstesinden gelinmesi gerekmektedir. İlki sadece alternatif üretim yöntemlerine yeterli yatırım konusu olmakla birlikte, ikincisi daha zordur. Örneğin, elektrolizörlerin seri üretilmesi, maliyeti düşürmek için bir gerekliliktir. Bu nedenle, hidrojen ekonomisinin gelişimi için yenilikçi çözümler gereklidir.
Avrupa’da hidrojen konusunda Almanya’nın yanında dikkat çeken bir isim daha görüyoruz; Hollanda. Hollanda ekonomisi büyük ölçüde Alman ‘’hinterland’’ına bağımlı. İki ülke arasındaki mükemmel altyapı bağlantısı, Avrupa’nın en büyük limanından geçen malların çoğunun Almanya’ya gönderildiği Rotterdam Limanı’nın büyümesine itti. Lojistiğin yanı sıra Hollanda ve Almanya’da gelişmiş bir gaz altyapı ağını paylaşıyor.
1960 yılında Avrupa’nın en büyük tek gaz sahasının Groningen’de keşfi, dünyanın en karmaşık boru hattı altyapılarından birinin Kuzeybatı Avrupa’ya yayılmasına neden olan bir inşaat patlamasına yol açtı. Hollanda’da Groningen bölgesindeki sarsıntılar nedeniyle gaz çıkarımını durdurma konusundaki siyasi karar, yakında boşta kalan gaz şebekesinin kullanılabileceği hidrojen girişimlerine büyük ilgi duydu.

Hollanda Ekonomik İşler ve İklim Politikası Bakanlığı Hidrojen Elçisi Noé van Hulst, hidrojen enerjisinin geleceğin enerjisi olma konusunda iyi bir seçenek olarak düşünüldüğüne dikkat çekmişti.
Noé van Hulst’a göre, temiz hidrojenin, dünyanın sürdürülebilir bir enerji geleceğine geçişinde kilit rol oynayacağı konusunda uluslararası bir fikir birliği vardı.
Hidrojenin çok çeşitli kaynaklardan üretilebilen ve tüm enerji sektöründe birçok şekilde kullanılabilen çok yönlü bir enerji taşıyıcısı olduğuna dikkat çeken Van Hulst, hidrojenin düşük karbon formunda bir oyun değiştirici olabileceğini söylüyordu.
Bununla birlikte, hidrojen kullanımında uygun teknoloji, güvenli depolama, makul maliyet gibi birtakım zorlukların olduğunu dile getirmişti. Van Hulst, önümüzdeki aylarda Avrupa’da hidrojen piyasası oluşturulmasını teşvik eden politikalar hakkında çok daha fazla şey duyacağımızı tahmin ettiğini de dile getirmişti.
Şimdi, Hollanda, 30 ayrı projeyi birbirine bağlayan bir kamu-özel girişim olan Kuzey Hollanda’da ‘Hidrojen Vadisi’ geliştiriyor. Amaç; üretim, depolama, nakliye ve tüketim dahil olmak üzere küçük bir ölçekte bir hidrojen ekonomisi geliştirmek. Çıkarların hizalanması da Avrupalı komşular arasında işbirliğine ihtiyaç yaratıyor.
Hollanda ve Alman Federal Hükümetleri ve Alman Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti, ülkelerin gelecekteki hidrojen ekonomilerinin entegrasyonunu birlikte araştırıyorlar. Hollanda, zaten Almanya ile bağlantılı olan ayrıntılı bir gaz altyapısına sahip. Ayrıca, Kuzey Denizi’ndeki mevcut ve gelecekteki rüzgar çiftliklerinden gelen fazla enerji, hidrojen üretmek için kullanılabilir. Enerji, Hollanda gazı altyapısı aracılığıyla müşterilere taşınabilir. Bu olay, elektrik şebekesinin genişletilmesi için gerekli milyarlarca avrodan tasarruf sağlayacaktır.

SONUÇ
Hollandalı ve Alman toplumlar, enerji geçişi söz konusu olduğunda fazladan ilerlemeye istekli, yüksek motivasyonlu, ‘’yeşil’’ bir nüfusa sahiptir. Ayrıca, güçlü ekonomik tamamlayıcılık ve paylaşılan gaz altyapısı gibi mevcut varlıklar, dünyanın ilk hidrojen bazlı ekonomilerini geliştirme fırsatıdır. Çoğu, sürekli hükümet desteğine ve inovasyonun gelişmesi için doğru ortamı yaratmak için sağlam politikalara bağlıdır.

Yazar: Beyza Özdemir
Düzenleyen: Yazel Sümeyye Gürer

Yazar