Açlık Oyunları: Enerji Terörü-Amerika ve İngiltere

 Necdet KARAKURT
Energy Policy Turkey Editörü
nkarakurt@tespam.org/tr 

Rus Büyükelçisi’ne haince düzenlenen suikastın sadece Rus-Türk ilişkilerini bozmak veya iki ülkenin Ortadoğu’da çatışan taraflar haline gelmelerine neden olmak gibi basit bir açıklaması olmamalı. Zira bu hain saldırının Avrupa ve Amerika ayaklarını da irdelemekte fayda vardır. Dün akşam, başka bir terörist eylem olarak Berlin’de tır saldırısı da ortaya konulmuştur. Rus Büyükelçisi’ne düzenlenen saldırı saat 19:00 da, Berlin’deki saldırı da bundan yaklaşık bir saat sonra yapılmıştır. Bu iki olayın haricinde Zürih’te diğer bir saldırı daha düzenlenmiştir. Silahlı bir adam, daha çok Somali kökenli Müslümanların ibadet ettiği bir camide cemaat üzerine ateş açmış ve kaçmıştır. Bu olay ise saat 18:15 civarında meydana gelmiştir.

Bütün bu terörist eylemlerin bir tesadüf olma ihtimali çok düşüktür. Nedeni ise: Son yıllarda gerek ülkemizde gerekse yakın coğrafyamızda (ki buna Afrika’yı da dahil edebiliriz) meydana gelen terör olayları ve uluslar arası hesaplaşmalardır. Zira Osmanlı bu oyunu, I. Dünya Savaşı’nda gayet net bir şekilde yaşamıştır. Günümüzün geçmişten tek farkı ise asıl oyuncuların kendi yerlerine, piyonları olan terör örgütlerini koyuyor olmalarıdır.

Son yıllarda ortaya çıkan terör örgütlerinin esrarengiz destekçilerinin kim olduğu konusunda farklı düşünceler ortaya atılmış fakat somut bir ülke adı zikredilmesi pek mümkün olmamıştır. Pek tabii, Amerika’nın, dünyada kendi çıkarları doğrultusunda bir çok ülkede terörist faaliyetlerde bulunduğunu artık herkes özümsemiş durumdadır. Bunun yanında, sessiz ve sinsi bir şekilde küresel oyunlarında Amerika’yı kullanan İngiltere’yi pek çoğumuz bilmeyiz bile. Dünyaya demokrasi dersi vermeye çalışan fakat hala bir “Zorlama Krallık” olarak kendini idame ettirmeye çalışan ve varlığı ile çelişen bu barbarların Çanakkale’de ve Kut’ül Amare’de bizi geçememesi, içlerinde hala bir uhde olarak kalmaya devam etmektedir. İngiliz kökenli filmlerde Türkleri hala fes giyen ve geri kalmış insanlar olarak betimlemeleri buna örnektir. Ayrıca, gerek Avrupa Birliği’nde gerekse kendi ülkelerinde Türklere karşı olduklarını her zaman işitiriz de bir anlam veremeyiz bu karşıtlığın nereden kaynaklandığını…

Konumuza dönecek olursak: Dünyanın hala en büyük rezervlerini barındıran Ortadoğu’daki enerji pastasından ve süregelen gayri resmi ticari faaliyetlerden maksimum seviyede yararlanmak için Suriye ve Irak’ta yürütülen insanlık dışı terör faaliyetleri yürütülmektedir. Bölgede Amerika, Avrupa, Rusya, İran ve Türkiye gibi ülkelerin etkin olduğu aşikârdır. Fakat gerçek şu ki: Deaş gibi bir örgütü kimin finanse ettiği ve yönettiği konusunda herkesin anlayabileceği net bir bilgi mevcut değildir. Her ne kadar bu örgüt ile savaşmak için bir koalisyon kurulduysa da örgüt hala ciddi anlamda faaliyetlerine devam etmektedir ya da devam ediyor gibi gösterilmektedir. Kaldı ki, terör eylemleri (hangi ülkede gerçekleşirse gerçekleşsin) Deaş’a atfedilmektedir. Oysaki Deaş, enerji sektöründe ve etnik-dini-kültürel mühendislik alanlarında faaliyet gösteren bir tür paravan şirkettir.

Amerika’nın Irak’a bağımsızlık getirmek ve nükleer silahları yok etmek gibi absürt nedenlerle Irak’ı işgal ettiği 2003 yılını hatırlayın. En büyük destekçisi İngiltere idi. Ağabey-kardeş ilişkisine dayanan bu gözü kara ikili, işgal sonrası Irak’ın kaynaklarından tam anlamıyla yararlanamadılar ve hatta hesapları tutmadığından zarar etmeye başladılar. Hem bölgedeki kontrolü ve itibarlarını kaybetmemek adına hem de enerji mahsulünü prestij kaybetmeden el altından alabilmek adına Deaş gibi bir örgütü Suriye ve Irak’a çok ani operasyon ile konuşlandırdılar. Mevcut kaynakları, hiçbir yükümlülük gerektirmeyen terör örgütü aracılığıyla pazarlayan bu muhteşem ikili, Türkiye gibi ülkelere de Deaş’ı destekliyor tarzında suçlamalar yaparak hedef şaşırtmak istediler. Çok ilginçtir ki: Avrupa ve Amerika’nın Deaş’ı destekliyor dediği Türkiye Deaş saldırılarının hedefi olmaktan bir türlü kurtulamadı. Aynı şekilde Fransa’nın Ortadoğu’dan elinin ayağının çekilmesi için de bu örgüte Paris’te eylemler yaptırıldı. Amerika’da da zaman zaman terör faaliyetlerine şahit oluyoruz. Garip bir şekilde İngiltere, Suudi Arabistan ile istihbarat paylaşımı içinde olduklarını ve bu paylaşım sayesinde İngiltere’de düzenlenmek istenen pek çok terör saldırısını bertaraf ettiklerini iddia etmektedir. Türkiye ile Suudi Arabistan arasında özellikle son yıllarda oldukça gelişen ikili ilişkileri düşünürsek, ülkemizde düzenlenen terör saldırılarını neden önleyemediğimiz büyük bir soru işareti olarak karşımıza çıkmaktadır ya da Suudilerin bizimle istihbarat paylaşımı yapmadıklarını kabul etmemiz gerekmektedir ki bu da “Abesle iştigal” den öte gitmez.

Örgütün asıl amacının Türkiye’nin güney sınırında Akdeniz’e kadar uzanan (Amerika ve İngiltere’nin kontrolünde) bir “Kürt Koridor”u oluşturmak olduğu az çok netleşmiş durumdadır. Rusya’nın müdahalesi ile dengeler değiştiğinden, İran söz konusu bu koridoru kendi amaçlarına hizmet edecek bir Şii koridoruna çevirmeye çalışmaktadır. Esad ise koltuk korkusuyla Rusya’nın eteklerinden de ayrılamamaktadır. Yasal olmayan petrol ticaretinden biraz pay almakta, sevmediği Arap ve Türkmenlere bomba yağdırarak nüfus dengelerini değiştirmekte fakat yakın gelecekte kendini dahi ortadan kaldıracak PYD-YPG gibi terör unsurlarının ülkesini ele geçirmelerinin de önünü açmaktadır.

Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimi ile devre dışı bırakılmak istendi fakat sinsi ve haince planlar yapan ucubeler 15 Temmuz’da kendi iplerini kendi boyunlarına geçirdiklerinin farkına henüz varmış değiller. Bunun en açık teminatı Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi ile dengelerin aleyhte gelişmeye başladığı ve hatta bölgedeki kontrolün artık ağabey-kardeş’in elinden çıkmaya başladığı gerçeğidir.

İngiltere’yi Avrupa Birliği’nden ayırma kararı ile stratejik bir adım atan İngilizler, Amerika’da Trump’ın başkanlık seçimini kazanması ile yeni bir döneme girmiş ve eski “Katolik Paktı” artık yollarını ayırmaya başlamıştır. Türkiye ile Rusya arasında gelişen ikili ilişkilerin, İran’ı da kapsayacak şekilde genişletilme çabaları bölgedeki kaos ortamından beslenen yeni Katolik paktını oldukça rahatsız etmeye başlamıştır. Bu sebeple Ortadoğu’yu kaybetmemek adına, taşeron terör örgütlerine talimatlar vererek Rus Büyükelçisi’ni Ankara’da katledip Türkiye-Rusya ilişkilerini bozmak isteklerini haince ve barbarca ortaya koymuşlardır. Berlin’deki saldırı ise Almanya’ya kendine gel manası içermektedir çünkü Avrupa’da çatlak ses istemedikleri aşikar. Zürih’teki cami saldırısı ise Türkiye’ye ve Müslümanlara ekstra bir uyarıdır çünkü Türkiye’nin Somali ve Afrika’daki faaliyetleri belli ki bazılarının hoşuna gitmemektedir.

Toparlarsak: Dün geceki saldırılar, kurulan yeni Katolik paktının kısır ve sonu olmayan meyveleridir. Bu tür eylemleri daha sık gerçekleştirecekleri hususunda şüpheye yer yoktur. IRA’dan kopyaladığı yöntemleri PKK’ya uygulatan (güvenlik güçlerine sivil ortamlarda saldırılar yapmak – İstanbul ve Kayseri terör eylemleri) şarlatanların 100 yıldır uyguladıkları oyun artık herkesin bildiği bir oyun haline gelmiştir. Ancak bu oyunu hala gizli bir oyun gibi düşünüp kurgulamanın, uyduruk terör örgütleriyle herkese korku saldıklarını düşünmenin ve diğer ülkelerdeki kuklalarının zeka seviyelerini tartmadan siyaset meydanına çıkartmanın ancak kendi sonlarını getireceğini bilmemek veya anlayamamak gibi bir zaafiyetleri olduğunun farkına varmalarının zamanı gelmiştir.

 

 

“Yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları TESPAM’a aittir. Tekrar yayınlanması halinde kaynak gösterilerek bu sayfaya aktif bağlantı sağlanması zorunludur.”

“Türkiye’deki enerji politikaları odaklı ilk ve tek sivil yapılanma…” 

“Enerji politikaları alanında gündemi uzaktan takip etmeye çalışan bir Türkiye yerine, gündem belirleyen bir Türkiye’ye ulaşma idealiyle…”

TESPAM-Türkiye Enerji Politikaları ve Araştırmaları Merkezi

TESPAM, Uluslararası Enerji Politikaları Araştırma Derneğinin Bir Kuruluşudur

Yazar