ABD’nin AB’ye Karşı Bencil Yaklaşımı

Oğuzhan AKYENER-TESPAM Başkanı

AB’nin yaklaşık yıllık 400 milyar metreküp civarında seyreden gaz tüketimi göz önüne alındığında, bu tüketimin ortalama 160 milyar m3’ü Rusya tarafından karşılanmaktadır. Rusya’yı ihracatta ortalama 100 milyar m3 ile Norveç, 35 milyar m3 ile Cezayir, 25 milyar m3’lük LNG arzı ile Katar takip etmektedir.

AB ithal ettiği bu gaz hacminin çok büyük bir kısmını boru hatları kanalıyla temin etmekte, yaklaşık 45 milyar m3’lük kısmını ise LNG olarak tedarik etmektedir.

TESPAM bünyesinde yaptığımız daha uzun vadeli projeksiyonlarda ise, AB’nin gaz ithalat hacminin 2050’li yıllarda 480 milyar m3 seviyelerine çıkacağı tahmin edilmektedir. Bunun farkında olan AB ülkeleri ise uzun vadeli gaz tedarik güvenliği ve bu güvenliğin sürdürülebilirliği noktasında kendileri için çok önemli olacak iki projeyi aslında kamuoyuna yansıtılanların aksine istemekte ve desteklemektedir. Bu projeler Rus gazını Türkiye Güney Doğu, Orta ve Güney Avrupa’ya taşıyacak olan Türk Akımı ve Almanya merkezli olmak üzere, Kuzey ve Orta Avrupa’yı da besleyecek olan Nord Stream2’dir.

Tam da bu noktada ABD’nin tutumu incelendiğinde, ABD bu iki projeyi de istememekte ve özellikle sona yaklaşılmasının yanı sıra bazı onay süreçlerini henüz tamamlayamamış olan Nord Stream2’ye şiddetle karşı çıkmaktadır.

Bu iki projeye yönelik ABD’nin tutumunun, iki projenin de Rusya’ya karşı ABD’nin bir kale olarak kullanmaya çalıştığı Ukrayna’yı bypass edecek olmasının yanı sıra, ABD’nin dış ticaret politikası ile de direk olarak ilgisi bulunmaktadır.

Cari açığını azaltmak için Katar Krizini tetikleyerek, silah satışını hızlandırmaya kadar varan hamleler yapan ABD, bu kapsamda enerji alanında da önemli adımlar atmaktadır. Hatta öyleki orta vadede dünyadaki en büyük LNG tedarikçisi olmanın planlarını dahi yapmaktadır.  Cari açığını kapatacak önemli bir kalem olarak hedeflediği LNG ihracatı için de kendisine en büyük müşteri olarak AB’yi görmektedir. Haliyle AB pazarında da karşısına (rekabet etme şansı bulamayacağı) en güçlü rakip olarak Rusya çıkmaktadır.

Özellikle Nord Stream2 ve Türk Akımı projelerinin bütün fazlarıyla tamamlanmasından sonra, Rusya’nın sevkiyat güvenliği, tedarik hacmi ve fiyat konusundaki rekabet şansı dikkate alındığında, ABD’nin AB pazarlarında ciddi bir mücadeleye girme imkanı kalmayacaktır.

Bunun farkında olan ABD gerek ambargolarla, gerek uygulamaya çalıştığı siyasi ve ekonomik baskılarla ilgili AB ülkelerini tarafına çekmeye, Rus gazına yönelik ticari bir ilişkiye giren şirketleri de bu adımlarından vazgeçirmeye çalışmaktadır.

Orta vadede Norveç’in hızla azalan tedarik kapasitesi de dikkate alındığında, daha uygun fiyatlara alınabilecek Rus gazı dururken, daha pahalıya gelecek ve soru işaretleri taşıyan ABD gazına tamamiyle yönlenmeye de birçok Avrupa ülkesi sıcak bakmamaktadır.

AB için en tutarlı yaklaşım ABD’nin kendilerine yönelik çıkarcı ve haksız yaptırımlarına boyun eğmeden, “hub price” mekanizmasıyla işleyen piyasalarına Rus gazının kolaylıkla girmesini sağlamak ve bunun yanında bir fiyat kontrol imkanı elde edebilmek için de kaynak çeşitliliğini arttırmaktır.

Yani Nord Stream2 ve Türk Akımı’nın yanı sıra LNG kapasitelerinin arttırılarak, ABD’nin arzını oluşacak yeni fiyatlara göre kabul etmektir.

Bu durumda aslında hem ABD’nin hem de AB’nin desteklediği liberal ve rekabetçi bir piyasa daha rahat oluşabilecektir. Fakat çıkarlarının peşinde AB’nin enerji güvenliğini dahi tehlikeye atmaktan çekinmeyen ABD bu konuda yine bencil politikalarını uygulamaya çalışmaktadır.

Şu an gelinen noktada, ABD içerisindeki siyasi belirsizliklerin ve otorite karmaşasının da yansımaları dikkate alındığında, bu iki projenin de bazı gecikmelere rağmen uygulanacağı düşünülebilecektir. Çünkü bu projelere AB’nin ihtiyacı bulunmaktadır. Aynı zamanda AB’nin ablası konumundaki Almanya Nord Stream2 sayesinde Avrupa’daki en önemli gaz ticaret merkezi olacaktır. Kaldı ki, bu projeye Gazprom’un yanında 5 Avrupalı büyük şirket de ortaktır. (BASF, E.ON, ENGIE, OMV, Shell)

Yeniden yapılandırılan yeni dünya düzeninde ABD her türlü etik olmayan ve bencil tutuma rağmen hegomonyasını sürdürmeye çalışmakta, fakat ard arda gelen başarısızlıklar karşısında da, kendi içinde ikilemlere kapılmaktadır.

AB’nin enerji güvenliği için büyük anlam taşıyan bu iki projede olduğu gibi; Lübnan’daki karışıklıklar, Kudüs kararı, Yemen’de körüklenen iç savaş, Suud merkezli Sünni – Şii çatışması ortamı hazırlığı, Suriye ve Irak’ta desteklenen terör örgütleri de bu senaryonun parçaları olarak kabul edilebilecektir.

Ayrıca tüm bu senaryolara dikkat edildiğinde, hemen hepsinde etkin bir pozisyon alan Türkiye’nin de içinden geçtiği zorlu süreç ve niçin bu derece hibrit saldırıya maruz kaldığı daha rahat anlaşılabilecektir.

Türkiye kararlı tutumu ile yeni dünya düzeninde büyük değişikliklere sebep olacak kilit ülke konumundadır.

Yazar