ABD SEÇİMLERİ, KÜRESEL SERMAYE, PANDEMİ ve ENERJİ

Bütün dünyanın dikkatle takip ettiği ABD başkanlık seçimlerinde süreç biraz daha uzayacak gibi. Aslında bir seçimden ziyade farklı güç odakları arasında büyük bir mücadele dikkat çekiyor. Öyle bir mücadele ki, bu süreç sonunda, ABD iç ve dış politikalarında ciddi farklılıklara yol açabilecek düzeyde dengelerin etkileneceği (birçok yorumcu aksini ifade etse de) kolaylıkla fark edilebiliyor.

Önemli olan tarafları doğru gözlemleyebilmek ve geniş perspektifli bir denklem kurgulayabilmek…
Bir tarafta Pentagon merkezli, milliyetçi, dini değerlerine önem veren (Katolik), bağımsız ve önce kendi çıkarlarını düşünen bir ABD vizyonuna sahip olan grubun desteklediği mevcut başkan Trump…
Diğer tarafta ise Çin ile yakın ilişkiler kuran, Fransa, Almanya gibi bazı güçlü AB üyeleri üzerinde dahi çok ciddi etkisi bulunan bazı küresel sermaye güçlerinin oluşturduğu ve ABD’yi kendilerinin uluslararası çıkarları doğrultusunda güdümlemek isteyen karanlık yapının desteklediği Biden…
Bu iki farklı grubun güç mücadelesi ve ilgili adaylar üzerindeki destekleri, yaşanan birçok olay ile defalarca ayyuka çıkmıştır.

Finansal bazda her ne kadar Trump’un bazı petrol ve savunma sanayi kartellerince desteklendiği bilinse de, Biden’ın Trump’a nazaran çok daha büyük finansal imkânlara sahip olduğu aşikârdır.
Öte yandan uluslararası sosyal medya devlerinden, büyük ulusal basın kuruluşlarına kadar Trump aleyhine ve Biden lehine olacak şekilde sürdürülen adil olmayan bir tutum ve baskı politikası dikkat çekmektedir.

Sosyolojik anlamda bakıldığında, milliyetçi ve dini (Katolik – Protestan) değerlere sahip (orta kesim) Amerikalıların ve güvenlik güçlerinin çoğunlukla Trump’u destekledikleri, buna karşın diğer etnik ve mezhepsel azınlıkların, siyahilerin, Hispaniklerin, Asya kökenlilerin ve Yahudilerin ise daha çok Biden tarafında olduğu görülmektedir. Değişen dinamik sosyolojiyle birlikte, sosyal medya ile yaşayan, milli ve dini değerlere çok da bağlı olmayan ve ülkenin ekonomik durumundan anlık olarak etkilenebilen genç nüfus ise gelinen süreçte Biden’a doğru meyletmektedir.

Trump yöneticilik süreci boyunca, ticari zekası, kendine has üslubu, pragmatik politikaları ile gerçekten de ABD’nin iç ve dış dinamiklerinde ciddi adımlar atmıştır. Bu süreçte her ne kadar CIA ve dış işlerine tam olarak hâkim olamasa da, ABD’nin güçlerini ve finansal imkânlarını merkezde toplayarak, önceliği ABD’ye veren bir modeli önemli ölçüde hayata geçirebilmiştir.

Trump ve kendisini destekleyen derin Pentagon farkındadır ki, küresel sermaye çetesinin yönlendirmeleri ve bu grupların ABD bürokrasisindeki etkisi ile

  • ABD ordusu çok yıpranmış,
  • Birçok farklı lokasyondaki gereksiz operasyonları ile karşı konulamaz düzeyde nefret kazanmış,
  • Ekonomik olarak zarar görmüş,
  • Buna karşın, kendisi askeri otorite kurma anlamında enerjisini harcarken, finansal olarak ilgili küresel sermaye çetesinin daha da büyümesine zemin hazırlamış
  • Ve Çin gibi büyük bir güvenlik tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır.

Bu sebeple, gerçek anlamda otorite kurulamadığı için politik bazda keskin dönüşler sergilenemese de, Trump döneminde;

  • Dışarıdaki ABD askerlerinin bir kısmının geri çekilmesi,
  • Ortadoğu ve Asya politikalarının revize edilmesi,
  • Dışarıya kaptırılmış sermaye ve markaların yurda geri döndürülmesi,
  • Hali hazırda en büyük ticari tehdit olan Çin ile aktif bir mücadele sürecine girişilmesi,
  • Küresel finans çetesinin isteklerinin göz ardı edilerek, ABD merkezli pragmatist bir politikaya yönlenmesi gibi önemli adımlar atılmıştır.

Bu adımlar sayesinde dışarıya kaçan paranın bir bölümü geri getirilebilmiş, Çin’in yukarı yönlü büyüme ivmesi ve yayılımcı politikası önemli ölçüde kırılmış, daha az finansal hamle ile daha etkin, ikili restleşme diplomasisi usulüne dayalı bir siyaset modeli oluşturulmuştur.

Ayrıca, petrol ve doğalgaz alanında çok büyük adımlar atılmış, ABD’nin Ortadoğu petrollerine olan kritik bağımlılığı en az seviyelere düşürülürken, ülke bir gaz ihracatçısı konumuna getirilmiştir.

Göçmenleri (özellikle niteliksiz olanlarını) dışlayıcı ve ABD’nin kaynaklarının gerçek ABD’lilere saklandığı bir tablo kısmi olarak ortaya koyulurken, ekonomik ivmelenme, sosyal destekler, vergi indirimi ve işsizlikle mücadele kapsamında ciddi yol kat edilmiştir.

Tabii Trump’un ilk başlarda tamamen yanlış yönlendirildiği pandemi süreci bütün dengeleri altüst etmiştir.

Bütün dünyayı etkisi altına alan ve önüne geçilemez darboğazlara iten pandemi, ABD’yi de ciddi anlamda vurmuştur. Trump bu süreci her ne kadar (mümkün olduğunca) başarılı bir şekilde yönetebilmişse de, siyasi üslubu, sürecin başındaki hataları ve küresel sermaye çetesince organize edilen George Floyd olayı ile de desteklenen karalama kampanyaları ABD başkanının daha önce yapmış olduğu icraatlarını gölgede bırakmıştır.

Gelinen noktada çok kritik ve bıçak sırtında devam eden seçim süreci mahkemelik hale gelmiştir.
Öte yandan iki tarafın destekçileri arasındaki sosyal gerilim de kaynama noktasına ulaşmış ve ABD içsel kırılmalarla karşı karşıya kalmıştır.

Muhakkak ki, Trump başarılı yönlerinin yanı sıra, pratik fakat acımasız ve bencilliği ile öne çıkan bir liderdir. Bu bağlamda küresel sermaye çetesine kıyasla, sadece aynı coğrafyalara yönelik benzer hamlelerini tasarlarken ekonomiklik ilkesine göre karar vermektedir.

Lakin yine bu ilkeler ve destek aldığı grupların vizyonu gereği, Çin’i de arkasına almış olan küresel sermaye çetesine karşın, uluslararası denklemdeki önemli bir dengedir. Bu bağlamda ABD’de seçimleri Biden’ın kazanması, yeni büyük kırılmalara sebebiyet verecek gibi görülmektedir.
Unutulmamalıdır ki, eli kanlı terör örgütü FETÖ gibi birçok illegal yapılanma ve BOP dahilinde tertiplenen kaos, demokratlara hazırlatılan küresel sermaye çetesi projeleridir. Ve Biden ile sürecin nereye gidebileceği de net değildir.

Öte yandan enerji perspektifinden bakıldığında ise, Trump;

  • Mevcut koşullarda çok da pratik ve yatırıma elverişli gözükmeyen temiz enerji politikaları ile zaman kaybetmektense,
  • ABD’yi dünyadaki en büyük petrol üreticisi haline getiren,
  • Gaz ihracatçısı olma yolunda büyük hamleleri gerçekleştiren,
  • Petrol fiyatları krizi süreçlerinde iç piyasadaki şirketlere çok önemli destekler sağlarken, OPEC’e dahi yön verebilen,
  • BAE, Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn gibi üreticileri istediği noktaya getirirken, Venezuela ve İran gibi ülkeleri ise büyük ölçüde sınırlarına hapsedebilen bir politikayı hayata geçirebilmiştir.

Çin gibi büyük bir rakip, Hindistan gibi çözümü imkânsız bir sorun; iklim değişikliğine realitede itibar etmeden güçleniyorken, ABD’nin büyük hidrokarbon rezervleri dururken, yüksek maliyetli ve uzun geri dönüş süreli temiz enerjiyi önceliklendirmesi hiç de makul görülmemektedir. Trump bu bağlamda da ABD için doğru olanı yapmıştır.

Sonuç olarak, bu tablo dâhilinde bakıldığında,

  • İlgili küresel finans çetelerinin gerçekte kimlerden oluştuğu,
  • Yatırımlarını hangi alanlarda yaptıkları ve hangi alanlara doğru kaydırdıkları,
  • Sosyo-ekonomik bağlamda dünyayı nereye sürükledikleri ve bu bağlamda eşcinsellikten, dinsizliğe kadar türlü hastalıkların toplumlarda yayılmasına nasıl ön ayak oldukları,
  • Pandemi sürecinde hangi hamleleri önceden yaparak, hangi sektör ve coğrafyalarda yeni kazanımlar elde ettikleri,
  • Terör örgütleri ve KBRN saldırılarını nasıl finanse ve organize ettikleri,
  • Kayıt dışı sermaye dolaşımına ne derece hâkim oldukları,
  • Son 4 yılda Trump’un ve destek aldığı grupların politikalarından ne derece zarar gördükleri,
  • Çin’deki etkilerinin yanı sıra, Avrupa’da hangi ülkelere yön verebildikleri,
  • Hangi siyasileri ellerinde tuttukları,
  • Enerji ve innovasyon alanındaki hedefleri gibi hususların da detaylı incelenmesi ile süreç daha net analiz edilebilecektir.

Öte yandan enerji bağlamında Biden her ne kadar ABD’nin sırtına (küresel bazda çok da verimli neticeler vermeyecek olan) temiz enerji yükünü dayatabilecekse de, bunun ilkim değişikliği süreçlerine pek de etkisi olmayacaktır. Çünkü geleceğin enerji politikalarını Çin, Hindistan ve artan nüfusta en büyük pay sahibi olan fakir toplumlar belirleyecektir.

Sonuç olarak, bu seçimin neticeleri (her ne kadar seçim propagandaları içeriği dâhilinde pek dikkat çekmese de), uluslararası dengeler nezdinde bir hayli önemlidir.

Ülkemiz nezdinde bakıldığında ise de, Türk devlet aklı bütün farklı alternatif senaryoları değerlendirerek, uzun vadeli politikalar geliştirmeye devam etmektedir. Dünyaya insanlığın, adaletin, çıkarlardan ziyade hakkaniyetin ve merhametin ne olduğu defalarca göstermiş olan Türk devleti, Hak niyeti, cesur, gayretli ve inanan milleti ile her daim mevcudiyetini ve zalimler karşısındaki aksiyonlarını sürdürecektir!

Yüce Türk Milletinin ve onun kurmuş olduğu kutlu devletin yüreğinde barınan ve amelleriyle yaşayan Hak davası, bütün küresel dengelerin üzerindedir! Bazı kısa dönemli politikalar, farklılaşan dengeler ile sekteye uğrayabilse veya bu davaya baş koyanlar değişebilse de, Hak gelecek ve batıl elbet zayi olacaktır!

Necip Fazıl’ın dediği gibi: “Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!”

Yazar