ETKİ – TEPKİ DİPLOMASİSİ ve TÜRK ENERJİ BİRLİĞİ

ETKİ – TEPKİ DİPLOMASİSİ ve TÜRK ENERJİ BİRLİĞİ

Oğuzhan Akyener

Dünya gündemi bütün hızıyla yeni oluşumlar, dengelerdeki değişimler, gerginlikler ve kutuplaşmalar ile uluslararası yorumcuların başını döndürmeye devam ediyor. Bir ülkenin yapmış olduğu hamle yada söylemler, hemen ilgili aksiyonlardan etkilenen diğer ülkelerin de yeni stratejiler izlemesine yol açıyor. Bir ülkenin diplomatik üslubu yada dış politikadaki tercihleri, bu süreçten rahatsız olan diğer ülkelerin ivedilikle rahatsızlık duydukları ülkelerin sıkıntılı olduğu diğer gruplarla ilişkilerini geliştirme hamleleri olarak karşımıza çıkıyor. Fakat genellikle bu minvalde etki – tepki şeklinde kurgulanan diplomatik adımlar bırakın kısa vadeyi, uzun vadede dahi somut neticeler vermiyor.

Son günlerde ülkemizin Birleşmiş Milletler toplantılarında Keşmir Sorununa dikkat çekmesi, Pakistan tarafından beğeniyle karşılanırken, bu konuda karşı taraf olan Hindistan nezdinde de büyük bir tepkiye sebep oldu. Sırf bu rahatsızlık sebebiyle, Hint basınında; Hindistan’ın tepki olarak Türkiye’nin ezeli düşmanı olarak gördükleri Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile ilişkilerini arttırarak, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi daha fazla yalnızlaştırılacak hamlelere girilebileceği yorumları dolaşmaya başladı.

Aynı şekilde, bölgede güçlenen Türkiye ve Azerbaycan gibi iki kardeş ülke arasında sıkışıp kalan Ermenistan da, yine Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile özellikle Doğu Akdeniz’deki dengeler alanında olmak üzere, işbirliğini geliştirme kararı alma yönünde girişimler başlatıldı.

Peki, Hindistan ve Ermenistan tarafından düşünülen yada ifa edilen bu girişimler ne anlama gelir?

Aslında bu girişimleri yada düşünceleri bir sonuca ulaşamayan sığ diplomatik tepkiler olarak kolaylıkla yorumlayabiliriz. Çünkü:

  • İki ülkenin de Doğu Akdeniz’deki denklemlerde pek fazla bir etkisi olmayacak,
  • Özellikle Ermenistan için bu ziyaret ve girişimler; zaten devam ettirdikleri lobi faaliyetlerine fazladan bir gündem maddesi eklemek dışında, dikkate alınır hiçbir yönü olmayacak,
  • Her ne kadar Keşmir konusunda Türkiye’nin haklı söylemleri yerine göre rahatsız edici olsa da, bu rahatsızlık boyutu Hindistan gibi ülkeler için de, Orta Doğu’daki en güçlü devlet olan Türkiye’yi kaybetmeye sebep olacak kadar büyük krizleri doğuracak boyuta ulaşamayacak,
  • Bölgedeki enerji denklemlerini ise kesinlikle etkilemeyecektir.

Dolayısıyla etki – tepki prensibine dayalı, aslında çok da dikkate alınmaya gerek olmayan bu diplomatik hamlelerin yine de daha farklı açılardan yorumlanması faydalı olacaktır.

Şöyle ki, diplomasi çerçevesinde birçok farklı süreç kat ediliyor dahi olsa, Türkiye’nin hem dış politika, hem de enerji politikaları alanında daha sıkı ilişkilere, birlikteliklere ve diplomatik girişimlere ihtiyacı olduğu aşikardır. Çünkü enerji ve diğer dış politika unsurları birlikte değerlendirilmekte ve ilgili süreçler hem müttefik hem de rakip ülkeler nezdinde farklı ortamlarda kullanılmaktadır.

Türkiye’nin dış politikasını güçlendirici, Doğu Akdeniz ve diğer coğrafyalarda etki kapasitesini arttırıcı ve ekonomik hacmi dikkate alındığında (bütün medeniyet coğrafyasının anahtarı olarak da nitelendirilebilecek olan) enerji alanında çok daha vizyonel hedeflere niyetlenmesi elzemdir.

Şöyle ki, Türk Cumhuriyetleri arasında çok da hızlı gelişen bir iş birliği süreci başlatılabilmiş iken, bu noktada ikili ilişkilerinden dolayı Türkiye’nin Rusya’nın dahi olası olumsuz tepkilerini diplomasiyle önleyebilecek durumu söz konusu iken; Türk Cumhuriyetleri arasında enerji alanında yeni bir işbirliği sürecini başlatmak orta vadede bütün dengeleri değiştirebilecektir.

Böyle bir birlikteliğe orta vadede Pakistan, Kuveyt, Katar, Endonezya ve Malezya gibi Türk olamayan lakin halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkeler dahi entegre edilebilecektir.

Bu minvalde kurulabilecek bir ön işbirliği platformu Türk Konseyi bünyesinde kolaylıkla başlatılabilecektir. Böyle bir iş birliği platformu, ekonomik hacmi ve dolaylı katkıları dikkate alındığında, bütün paydaşlar için bulunmaz fırsatlar ortaya koyabilecektir.

Unutulmamalıdır ki, böyle bir birlikte enerji alanının doğal katmadeğer miktarı ve ekonomik hacmi diğer alanların hepsini finanse edebilecek ve tüm dengelerde merkeze oturabilecek boyutlardadır.

Öte yandan, bu işbirliği süreçleri kümülatif entegrasyonu güçlendirecek ve tüm üye ülkelerin dış politikalarında çok daha etkin ortak hamleler yapabilmelerine imkan sağlayacaktır.

TESPAM bu gaye ile çalışmalarına hızla devam etmektedir.

Yazar