“Kalypso” Keşfi /Güney Kıprıs Rum Kesimi

Oğuzhan AKYENER-TESPAM Başkanı

8 Şubat 2018 tarihinde, ENI Kıbrıs Ofisi Total ile ortak olduğu (sözde) Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne ait olan 6 numaralı deniz arama bloğu (& Herodotus isimli basen) içerisinde yer alan Calpyso isimli yapıyı araştırmak ve test etmek amaçlı açtıkları arama (wildcat) kuyusu neticesinde:

  • “Saipem 12000” isimli sondaj gemisiyle, 2074 metre su derinliğindeki ve 3827 metre toplam derinlikteki sondajı 35 günde, 27 Aralık 2017 tarihinde başarı ile tamamladıklarını,
  • Sondaj neticesinde elde ettikleri bulgulara dayanarak:
    • Mısır’daki Zohr sahasının jeolojik karbonat uzanımının bu alana kadar yayılım gösterdiği,
    • Bu kapsamda Kratese ve Miosen karbonatlarında gaz keşfi yaptıkları,
    • Özellikle Kratese zamanlı formasyonun rezervuar parametrelerinin umutlandırıcı olduğu,
    • Yerinde gaz miktarı tahminlerinin mevcut veriler ışığında 6 – 8 tcf (yani 170 – 220 bcma) aralığında olduğu,
    • Tabii bu hususta tespit kuyularının da açıldıktan sonra net bir kanıya varılabileceği,
    • Elde ettikleri gazın %99 oranında metan ve etandan müteşekkil “kuru gaz” kategorisinde olduğu,

yönünde açıklamalarda bulunmuştur.

Bu açıklamalar özellikle yeniden başkan seçilen Anastasiadis’in destekçileri nezdinde büyük bir sevinçle karşılanmıştır.

Bu gelişmeler ülkemiz basınında da; Rumların çok büyük kaynaklar bulduğu, fakat o bölgede Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ın da hakkı olduğu, küresel enerji denkleminde rotanın bu keşifle Doğu Akdeniz’e çevrildiği gibi yorumlarla yer almıştır.

Peki, işin aslı nedir?

Gelişmeler ve bu keşif nasıl yorumlanmalıdır?

Bu hususun 3 farklı bakış açısıyla yorumlanması gereklidir. Bunlar:

  1. Gerçek anlamda Türkiye yada Kuzey Kıbrıs’ın deniz alanları ihlal edilmiş midir?
  2. Yapılan keşif açıklaması teknik & ekonomik anlamda ne ifade etmektedir?
  3. Bu keşif neticesinde Doğu Akdeniz’de ne değişmiştir ve bu değişikliklerin küresel arenada anlamı nedir?

Deniz Alanlarının İhlali Hususu

Gerçek anlamda Türkiye yada Kuzey Kıbrıs’ın deniz alanlarının işgal edilip, edilmediğine TESPAM bünyesinde hazırlanan aşağıdaki 1 numaralı harita üzerinden bir yaklaşımda bulunulursa;

Not: Haritada yeşil renk ile gösterilen alan Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından açıklanan Türkiye Deniz Arama Rushatlarını göstermektedir. Sarı alanlar ise Güney Kıbrıs’ın kendisine ait olduğunu iddia ettiği ve faaliyete başladığı yada başlamayı planladığı ruhsatlarını göstermektedir. 6 numaralı ruhsat alanının bir kısmı farkedileceği üzere, (BM’ce onaylı) Türk deniz alanlarının içerisinde kalmaktadır. Bu sebeple zaten otomatik olarak, Güney Kıbrıs tarafından ilgili şirketlere verilen sözde ruhsat da geçersiz sayılmaktadır.

Harita 1: Calypso 1 Keşfi ve Bölgede İlgili Ruhsat Alanları

  • ENI tarafından açılan ve gaz keşfi açıklanan Calypso 1 kuyusu aslında Türkiye’nin iddia ettiği deniz alanının biraz dışında kalmaktadır. Lakin ilgili sondajın yapıldığı arama ruhsatı Türk deniz alanlarını ihlal etmektedir. Bu sebeple ilgili ruhsat geçersizdir.
  • Kuzey Kıbrıs açısından yaklaşıldığında ise, Güney Kıbrıs’ın hak iddia ettiği (Türkiye deniz alanlarının içerisine girmeyen) bütün bölgelerde, ruhsatlarda, alanlarda ve hatta kanıtlanmış tek keşif olan Afrodit sahasında aslında hukuken Kuzey Kıbrıs’ın da hakkı bulunmaktadır. Ortada bir paylaşım ve hukuki bir statü anlaşması olmadığı müddetçe de Güney Kıbrıs’ın ilgili alanları tek başına sahiplenme hakkı bulunmamaktadır.
  • Bu sebeple hangi koşullar altında olursa olsun, Güney Kıbrıs ile masaya oturarak, onların dağıttığı arama ruhsatlarına müdahil olan şirketler aslında Kuzey Kıbrıs’a yönelik hak ihlalinde bulunmaktadır.
  • Bunun yanı sıra, 6 ve 7 numaralı rushatlarda ise Kuzey Kıbrıs’ın yanı sıra, Türkiye’nin deniz alanlarını dahi ihlal etme durumu göze çarpmaktadır.
  • Bu kabul edilebilecek bir durum değildir.
  • Böyle bir durumda Türkiye’nin gerekirse silahlı kuvvetleriyle duruma müdahale etme hakkı doğmaktadır.

İnternet ortamında çok yaygın olarak bulunulabilecek olan ikinci haritada ise Güney Kıbrıs’ın sözde deniz alanlarında bölümlere ayırdığı arama blokları gösterilmiştir. Fakat bu harita ölçekleri ve tutarlılığı açısından hatalıdır. Örneğin bu harita google earth tabanlı bir koordinat sistemine yerleştirildiğinde ve Calypso 1 kuyusunun koordinatları da aynı formatta girildiğinde, hatalar görülebilmektedir. Bu sebeple TESPAM bünyesinde hazırlanan harita daha tutarlı olarak kabul edilebilecektir.

Harita 2: Güney Kıbrıs’ın Sözde Deniz Alanlarında Bölümlere Ayırdığı Arama Blokları (Kaynak: http://www.ogj.com/articles/2016/07/cyprus-blocks-attract-six-applications.html)

Güney Kıbrıs ve ilgili şirketlerce hali hazırda yapılan sınır ihlallerine ek olarak,

  • Eni 3 numaralı blokta Mart sonuna kadar Soupia 1 isimli (buna Türk unsurlarınca müdahale edilmiştir),
  • 8 numaralı blokta da yıl sonuna kadar Eratosthenes South 1 isimli,
  • Exxon (Katar Petroleum’un ortaklığı ile) ise 10 numaralı blokta Delphyus 1 isimli arama kuyularının sondadajlarına başlamayı planlamaktadır.

1 numaralı harita tekrar incelendiğinde, bu sondaj planları da Kuzey Kıbrıs’ın haklarını ihlal edecektir. Türkiye’nin (3 numaralı ruhsattaki sondaja müdahale ettiği gibi) şimdiden diğerleri için de bu konudaki önlemlerini alması gerekmektedir.

 

Yapılan Keşfin Değerlendirilmesi

Deniz alanlarının ihlali konusu netleştirildikten sonra, yapıldığı iddia edilen keşif ile ilgili açıklamalar teknik ve ekonomik açılardan değerlendirilirse;

  • Öncelikle yerinde gaz miktarı olarak iddia edilen rakam bu aşamada güvenilir ve tutarlı değildir.
  • Aslında açıklamalarda yer aldığı üzere, bu hususun netlik kazanması için yeni tespit niteliğinde sondajlar yapılması gereklidir. (Bunların da yapılıp, yapılamayacağı zamanla netlik kazanacaktır.)
  • Bölgede Zohr, Afrodit, Leviathan gibi sahalarla ilgili de, ilk keşif açıklamaları yapıldığında ortaya konan kaynak potansiyellerinin zamanla yeni çalışmalar neticesinde yarısına kadar düşürüldüğü dikkate alınırsa, ortaya atılan mevcut yerinde gaz rakamlarının da düşeceği tahmin edilebilecektir.
  • Zaten dikkat edilirse, ortaya konan rakamlar yerinde gaz miktarı tahminlerini ifade etmektedir. Yani ekonomik ve teknik olarak üretilebilecek olan, kanıtlanmış rezerv rakamları ile ilgili bir açıklama bulunmamaktadır.
  • Şimdi bazı varsayımlarda bulunarak;
    • Açıklama kapsamında ifade edilen rakamın ortasında bir değer kabul edilse,
    • Yani yerinde gaz miktarı 200 bcm olsa,
    • Burada da (diğer yakın sahalarda olduğu gibi) yeni verilerle bu rakamın %30 civarında düşeceğini varsayılsa,
    • Geriye kalan miktarın da ekonomik ve teknik koşullarla (kuru gaz olduğu da dikkate alınarak) %80’inin sağılabilme potansiyeli olduğu kabul edilse,
    • Geriye 112 bcm miktarında bir rezerv kalacaktır.

Fakat aslında yapılan bu hesaplamaya dahi; 1 numaralı harita tekrar incelendiğinde, Calypso 1 sondaj lokasyonu ile Zohr sahası arasında kalan 11 numaralı ruhsatta açılan sondaj neticesindeki veriler dikkate alındığında, daha kötümser bir yaklaşımda bulunmak gerektiğini göstermektedir.

Hatırlatmak gerekirse, 12 Eylül 2017 tarihinde de 11 numaralı blokta Total’in operatörlüğünde, Onesiphoros prospekti üzerinde (1698 metre su derinliği ve 4250 metre toplam derinlikte) açılan kuyunun sonuçlarına yönelik yapılan açıklamada;

  • Zohr sahasındaki petrol sistemi ve yapısal uzantıların tespit edildiği,
  • Fakat tahmini rezervin 0,5 tcf’ten (14 bcm) az olduğu ifade edilmiştir.

Bu da sürece daha fazla şüphe ile yaklaşılması gerektiği anlamına gelmektedir.

Ayrıca TESPAM bünyesinde yapılan çalışmalar ve kamuya açık sismik haritaların yorumları (https://www.tespam.org/tr/hacli-k-oyunlari-enerji-koridoru-kibris-raporu/) incelendiğide; bölgede potansiyelin Doğu ve sonrasında Kuzey yönünde artış gösterdiği bilinmektedir. Yani potansiyel İsrail’e oradan da Lübnan’a doğru büyümektedir.

Yine de:

  • Yeni veriler ışığında eski yorumların güncellenmesi gerektiği,
  • Borsaya kota bir şirket olsa da, ENI’nin bu hususta gerçekçi rakamlar ortaya koyarak, siyasi ranttan kar elde etme gibi bir strateji izlemeyeceği,
  • Yapılan tahminlerin ve ortaya koyulan verilen yukarıdaki senaryoda olduğu kadarı ile tutarlı olduğu

gibi kabuller ışığında yukarıdaki rezerv rakamları değerlendirildiğinde; ortaya Afrodit ile hemen hemen aynı büyüklükte bir rezeve sahip olan bir yapı çıktığı görülebilecektir.

Yani bu durumda, Afrodit’in olduğu gibi bu saha da o derece büyütülebilecek boyutta değildir.

Kuru gaz sahası olması hasebiyle sıvılaştırılmasının daha maliyetli olması, karaya ve potansiyel marketlere uzaklığı, en yakın bağlantı verilebilecek Zohr sahasında yeterli ek kapasitenin olmayışı, boru hattı ile taşıma notasında da taşıma maliyetlerinin bir hayli yüksek olması gibi durumlar göz önüne alındığında, ekonomik ve teknik olarak geliştirilmesinin de çok zor olduğu görülecektir.

Bir ihtimal bu sahadan elde edilebilecek gaz Afrodit ile birleştirildikten sonra, farklı nakil ve pazarlama opsiyonları gündeme gelebilecektir. Lakin yine de ortada zannedildiği gibi büyük bir potansiyel bulunmamaktadır.

Bu sahadan da aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere, Afrodit sahasında olduğu gibi bir üretim profili elde edilebilmesi beklenecektir. (Tabii varsayılan rezerv miktarları gerçekleştiği takdirde)

Grafik 1: Afrodit Sahası Üretim Projeksiyonu (Kaynak: Doğu Akdeniz Gaz Politikaları, Oğuzhan Akyener, TENVA, 2017)

Tabii tüm bu aşamalar geçildiği durumda dahi Türkiye’nin olası bir müdahalesinin de olabileceğini dikkate almak gerekir.

Yani Türkiye’nin rızası olmadan bölgede üretim yapabilmek mümkün değildir!

 

Bu Keşifle Bölgede Ne Değişmiştir?

Ortaya konan (ve aslında henüz kanıtlanmamış ve spekülatif bir nitelikte olan) rezerv rakamları ve bu rakamlar ışığında tahmin edilebilecek olan üretim potansiyeli bölgenin zaten çok da abartılacak boyutta olmayan arz projeksiyonlarına yönelik önemli bir katkı yapmayacaktır. Yani yapılan keşif abartıldığı ölçülerde bir etkiye ve potansiyele sahip değildir.

Yine de keşif ile ilgili daha fazla kanıtın sektörde paylaşılması, bölgede olası aramacılık yatırımlarını arttıracaktır.

Fakat mevcut açıklamalar dikkate alındığında, daha ağır basan ihtimal; potansiyel rezervin ortaya konan rakamlara nazaran çok daha fazla düşük olacağıdır.

 

 

 

Yazar