Burak KAYAEL
IKBY’nin son dönemde giderek tırmandırdığı bağımsızlık söylemleri ve hayalleri bölgede yeni gerilimler yaratıyor ve olası çatışmalara fırsat yaratıyor. Mesud Barzani’nin 25 Eylül’de yapılacağını açıkladığı bağımsızlık referandumu tüm iç ve dış baskılara rağmen henüz iptal edilmedi ya da ertelenmedi.
Türkiye ilk başta yumuşak söylemlerle karşı geldiği referandum yaklaştıkça tutumunu da giderek sertleştirdi. Türkiye’nin olası bir referandum öncesi ve sonrasında çıkarlarını korumak için neler yapması gerektiğini referandumu inceleyen TESPAM analizinde irdelemiştik. Atılması gerektiğine inandığımız adımların bazıları hükümet tarafından atılmaya başlandı. Halen devam etmekte olan askeri tatbikat, Türkiye’nin her türlü koşulu göz önünde bulundurduğunun açık bir göstergesi olarak dünya kamuoyu tarafından takip edilmekte. Sn. Cumhurbaşkanı, Sn. Başbakan ve Sn. Enerji Bakanı’nın açıklamaları olası referandumun iki tarafın enerji alanındaki işbirliğini etkileyeceğini göz önüne sermesine rağmen henüz bu alanda bir adım atılmadı.
Halen bölgeden üretilen petrolün günlük yaklaşık 600 – 650 bin varillik bir kısmı Türkiye üzerinden dış pazarlara satılıyor ve bu petrolün en büyük alıcısı Kürt bağımsızlığının bir numaralı destekçisi İsrail. Daha önceki köşe yazılarında ve analizlerimizde çalıştığımız bir durum da Kürtlerin bağımsızlık hareketine kimlerin karşı geldiği, kimlerin destek olduğu ve kimlerin elini belli etmediğiydi. Rusya dün gerçekleşen bir olaya kadar elini pek belli etmiyordu. Ancak dün yapılan bir açıklama IKBY ve Rosneft’in bölgedeki enerji denklemini değiştirebilecek bir anlaşmayı imzalamak üzere oldukları yönündeydi. Referanduma bir hafta kala yapılan bu açıklama Rusya’nın yekten açıklamasa da Kürtlerin bağımsızlığını desteklediğini ortaya koydu. Referandumun gerilimi sürdüğü bir sırada tarafların anlaşmaya çok yakın olduğu ve sene sonuna kadar nihai anlaşmayı imzalamayı istediklerini açıklaması Rusya’nın bölgenin geleceğinde masada bulunarak söz sahibi olmak istediğini açıkça gösteriyor.
Aslında IKBY – Rosneft arasındaki ön anlaşması Barzani’nin referandum tarihini açıklamasından 5 gün önce taraflar arasından St. Petersburg’da imzalandı. Petrol ve gaz arama lisanslarının yanı sıra bölgesel yönetim Rosneft’e bölgedeki boru hatlarını da açmış ve bunları bir ortaklık çerçevesinde geliştirmeye karar vermişti. Bağımsızlık referandumu açıklamaları sonrası herhangi bir açıklama yapılmayan anlaşma hakkında dün Rosneft tarafından bir açıklama yapıldı. Şirketin yaptığı açıklamaya göre bölgede ilk önce yap – işlet – devret modeliyle kurulacak bir gaz boru hattı kurulacak. 2019 yılında iç pazara 2020 yılında ise dış pazara (öncelikle Türkiye sonrasında ise Avrupa) gaz transferine hazır olması planlanan boru hattının kapasitesinin yıllık 30 milyar m3 olacağı açıklandı. Bu değer Avrupa’nın yıllık doğal gaz tüketiminin yaklaşık %6 – %7’lik bir kısmına denk geliyor.
Gaz boru hattı planlarının yanında hali hazırda bölgede üretilen petrolü Türkiye sınırına taşıyan IKBY kontrolündeki boru hattının kapasitesinin genişletilmesi de gündemde. Haziran ayında Neçirvan Barzani’nin danışmanı Dilşad Şehab tarafından yapılan açıklamada Rosneft’in ismi açıklanmayan 5 lisansta arama yapacağı ve bölgede üretilen petrolü 2 yıl boyunca satın alacağı belirtilmişti. Alınacak petrolün miktarı belirtilmese de Şehab tarafından belirtilen 3 milyar dolarlık bir maliyet üzerinden hesap yapıldığında günlük yaklaşık 100 bin varillik bir satışın garanti altına alınacağı tahmin edilebilir.
Rosneft sözcüsü Mikhail Leontyev’in dün yaptığı açıklamada imzalanması planlanan anlaşmanın bölgeye istikrar getireceği ve referandumdan etkilenmeyeceği yönündeki açıklamaları konuyu referandumundan bağımsız hale getirme çabası olarak algılanabilir. Tüm bu açıklamaların ötesinde Leontyev’in açıklamasında dikkati çeken nokta ise bölgeden yapılacak gaz ihracatı için Türkiye – Rusya arasındaki gaz anlaşmasını öne sürmesi. Rosneft olarak Türkiye ile görüşme yapmadıklarını ancak Türkiye ve Rusya arasında gaz ihracat sözleşmesi olduğunu ve bölgeden gönderilecek gazın Türkiye’de rahatlıkla alıcı bulacağını belirtti.
Her fırsatta belirttiğimiz gibi gaz temininde belki de en kolay iş boru hattının inşaatı. Asıl önemli olan söz verilen kapasiteleri sağlayabilecek kaynağın var olması ve bunların üretilebilir durumda olması. Şu ana kadar Genel Enerji’nin elindeki Bina Bawi ve Miran, Pearl Petroleum’un elindeki Chemchemal ve Khor Mor sahası dışında ihracat potansiyeli olan gaz sahası bölgede keşfedilmedi. Üstelik Khor Mor sahası IKBY’nin Irak anayasasında tanınan resmi sınırları dışında kalan bir bölgede bulunuyor. Genel Enerji 2017 yılında Bina Bawi ve Miran sahalarında ihracata yönelik geliştirme çalışmalarına başlayacağını duyurmuş olsa da bu konuda şu ana kadar herhangi bir adım atmadı. Yine 1929 yılında keşfedilen ve kayıtlara göre 3 kuyusu bulunan Chemchemal sahası ile 1928’de keşfedilen ve kayıtlara göre 8 kuyusu bulunan Khor Mor sahasının bahsi geçen ihracat kapasitelerini bahsi geçen süre içinde sağlayabilmeleri teknik olarak çok zor. Chemchemal ve Khor Mor sahaları hali hazırdaki üretimlerini Erbil ve Bazian gaz çevirim santrallerine iletiyor. Miran ve Bina Bawi sahaları henüz hiç üretim yapmamış durumda. Genel Enerji’nin işlettiği Taq Taq sahasında olduğu gibi üretime geçildikten sonra rezerv tahminlerinin düşme olasılığı yüksek.
Rosneft’in planladığı 2019’da iç pazar 2020’de ihracat hedefi gerçekçi bir mühendislik hesabına dayanmıyor gibi gözüküyor. Anlaşmanın henüz imzalanmadığı ve sene sonunda imzalanacağı göz önünde tutulursa ihracat için de 2020’nin sonunu hedeflediklerini var sayarsak Rosneft ve IKBY’nin elinde 3 yıllık bir süre olacaktır. Bu sürede Rosneft ve IKBY’nin operatör firmaları hiç durmadan yeni kuyu açmaya (yapılacak operasyonlar sırasında hiçbir aksilik çıkmayacağını açılacak kuyuların hepsinin üretim yapabilir durumda olacağını varsayalım), üretilecek gazı işleyecek yüzey tesislerini kurmaya ve bu tesislerden çıkacak gazı Rosneft’in inşa edeceği boru hattına kadar taşıyacak ara boru hatlarını inşa etmeye ikna etmeleri gerekiyor. Bu ikna çabaları kısmen ya da tamamen etkisiz olursa o zaman bütün bu işleri Rosneft’in kendi başına yapmasını gerektirecek. Bunu da daha önce hiçbir tecrübesinin olmadığı bir bölgede daha önce keşif yapılıp yapılmadığını bilmediğimiz 5 adet lisansında yapması gerekecek. Her şeyin mükemmel gitmesi durumunda bile şirketin 3 sene içinde milyarlarca doları bu bölgeye yatırması ve olası gaz alıcılarını beklemesi gerekiyor. Tabii bütün bu durumlarda iç tüketimi yok saymamamız gerekiyor ki gelirlerinin ciddi bir kısmını ev ve iş yerlerine elektrik sağlayan jeneratörlere yatıran bölge halkı kendilerine hizmet (kesintisiz elektrik) verilmeden önce dışarıya gaz satışına itiraz edecektir.
Bütün bunlar gösteriyor ki Rusya’nın bölgeye olan ilgisi enerji görünümü altında siyasi bir anlam içeriyor. Klasik Rus dış politikası gereği referandumun gerçekleşmesi ya da aksi durumda her türlü bölgedeki enerji denkleminin tam ortasında yer alacak ve durumdan karlı çıkacak. Her zaman ısrarla söylediğimiz gibi Türkiye bölgede aktif rol almak ve yön veren ülke olmak istiyorsa enerji kaynaklarının üretim, nakliye, rafineri ve tüketiminden oluşan tüm aşamalarında olmalı daha doğrusu olmak zorunda. Bunu sağlamak için de elindeki petrol ihracatını durdurma kozunu gerektiğinde kullanmaktan çekinmemeli.