Kuzey Irak’ın yönetimini elinde bulunduran Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani Haziran ayı içerisinde bir açıklama yaparak 25 Eylül’de yönetimi altındaki bölgenin Irak’tan ayrılması anlamına gelen bir Bağımsızlık Referandumu düzenleyeceğini bildirdi. Birçoklarının farkında olduğu üzere Kürtler bağımsızlıklarını kazanmak için uzun bir süredir mücadele ediyor ve özellikle 1. Körfez Savaşı’ndan sonra elde ettikleri özerk yönetim sayesinde bunun için adımlar attılar.
***
Uzun uğraşlar sonucu bazı ülkelerin gizli bazı ülkelerin ise açık desteğini aldıkları bu dönemde bağımsızlıklarını ilan edebileceklerine inançları tam, en azından söylemleri bu şekilde.
Peki büyük bir çoğunlukla lehte sonuç çıkması beklenen referandumun sonucunu Kürtler uygulamak isterse ne olur, özellikle de bizim gibi enerjiye odaklanmış insanlar için neler beklenebilir?
Öncelikle konuya bölgesel dengelerin alt üst olacağı ve Irak devleti parçalanacağı için Orta Doğu’da şu anda olandan daha büyük bir kaos yaşanacağı kesin. Irak’ın, IKBY’nin ilan edeceği bağımsızlığı tanımayacağı gün gibi aşikâr. Bu sebeple merkezi hükumet ve bölgesel yönetim arasında çatışma olasılığı çok yüksek. Bu da Türkiye’nin yanı başında yeni bir kriz ve baş belası terörizme yeni bir alan açılması demek. Bu da Türkiye’yi ulusal güvenlik ve ekonomik/enerji güvenliği açısından sıkıntıya düşürecek bir durum. Ulusal güvenliğimizin nasıl tehlikeye düşeceğini yakın geçmişte acı şekilde tecrübe ettik halen de etmeye devam ediyoruz. Bir o kadar da önemli olan ekonomik/enerji güvenliğimize tehdit olasılığı ise geri planda kalsa da önemli bir risk olarak önümüzde duruyor.
Her gün yaklaşık 600.000 varil ham petrol IKBY-Türkiye boru hattı üzerinden Ceyhan limanına naklediliyor ve dünya piyasalarına sunuluyor. Bu petrolün önemli alıcılarından birisi de Türkiye. Bölgede yaşanacak herhangi bir çatışma bu sevkiyatın kesilmesine sebep olacaktır ve kısa vadede Türkiye’nin petrol temininde sıkıntı yaratacaktır. Bir süre sonra bu kaynağın yerine yeni bir kaynak konsa bile maliyeti daha yüksek olacaktır.
Bir diğer enerji temin problemi de İran kaynaklı olacaktır. Barış döneminde bile Türkiye’ye düzenli doğal gaz temin edemeyen İran’ın bölgesel bir çatışma sırasında doğal gaz teminini tamamen kesmesi bile olağandır. Hele ki İran’ın Orta Doğu’da her türlü çatışma bölgesinin içinde yer aldığını ve bu senaryonun da sınırlarının hemen yanında olacağını göz önünde bulundurursak. Az önce saydığımız petrol temin riskinden çok daha büyük ve ciddi bir tehlike olan doğal gaz temin sıkıntısı Türkiye’yi, sanayisini ve ekonomisini çok daha ciddi etkileyecektir. Bu durumun ciddiyetini gözümüzde canlandırabilmek için Türkiye’nin ürettiği elektriğin %28,2’sinin doğal gaz ve LNG kaynaklı olduğunu hatırlamak yeterli. Üstelik yüksek enerji ihtiyacı olan sanayi dallarının (cam, demir-çelik vb.) doğrudan doğal gaz tüketimleri bu değerin içinde dahil değil.
Türkiye ham petrol ihracatı için kendi topraklarındaki boru hattını kullandırarak IKBY’ne tabiri caizse hayat öpücüğü vermiştir. Merkezi hükumetle iplerin kopma aşamasına geldiği bir noktada doğrudan satıştan gelecek parasal kaynağa erişim vererek ve hatta zor dönemlerde milyar dolar mertebesine varan yardımlar yaparak bölgesel Kürt yönetimine paha biçilemez bir destek sağlamıştır. Ancak verilen bu havucun karşılığında gerektiğinde de sopa göstermesini bilmelidir. Olası bağımsızlığın Türkiye’de yaşayan (azınlıkta da olsa) bağımsızlık taraftarı Kürtleri teşvik edeceği ve bundan da (sonunda başarılı bir deneme olmasa da) Türkiye’nin zararlı çıkacağı malum. Bu yüzden Türkiye bulunduğu coğrafyada ve Kürtler üzerindeki (yumuşak ve sert) etkisini kullanarak IKBY yönetimini bu arzusundan geri çevirmelidir.
Bu girişiminde başarısız olursa Türkiye’nin bölgede 1926 Ankara anlaşmasında vazgeçtiği hakları tekrar gündeme gelebilir. Musul ve Kerkük gibi Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alan ve geçmiş dönem şartları yüzünden vazgeçmek zorunda kaldığımız haklarımızı tekrar talep edilmesi diplomatik açıdan değerlendirilebilir. Günümüz şartları (bölgedeki dengelerin değişken olması, bölgede Amerika, Rusya, İsrail gibi devletlerin çıkarlarının olması, demografik yapının eskisi kadar Türkiye lehine olmaması vb.) Türkiye için çok parlak bir ortam yaratmasa da en azından bu talepler ülkemizin karşılaşabileceği tehditleri başkalarının da hissetmesini sağlayacaktır.
Ülkemizin ve yöneticilerimizin referandumdan nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın oluşabilecek her türlü sonuca hazırlıklı olması gerekmekte. Uzun sürelerdir savunduğumuz enerji kaynaklarının çeşitlendirmenin ve yerel kaynaklara yönelmenin gerekliliği hiç aklımıza gelmeyen bir konu üzerinden yeniden karşımıza çıkıyor. Türkiye artık hiç olmadığı kadar çevresine bağlı ve bağımlı durumda. Bu durum avantajlarıyla birlikte dezavantajları da barındırıyor. Çok dikkatli ve temkinli hareket ederek ulusal ve ekonomik güvenliğimizi göz önünde bulundurmalıyız. Yapılacak referandumun bölgesel huzuru bozmaması ve ülkemizin bu durumdan olumsuz etkilenmemesi dileğiyle…