Burak Kayael
Yüzyıllardır Türk kenti olarak bilinen Kerkük, 1. Dünya Savaşı sonrası Türkiye sınırları dışında kaldı ve İngilizler tarafından uygulanan Araplaştırma (ya da anti-Türkleştirme) politikaları ve biraz da bizim yüzümüzü başka yönlere çevirmemiz yüzünden Türkiye’den ve Türk halkından uzaklaştı. Daha düne kadar bizim olan ve halen yollarındaki yön tabelalarında yer adlarının Türkçe yazdığı Kerkük’te neler oluyor? Biz neden sadece Kerkük-Ceyhan boru hattından akış kesildiğinde hatırlıyoruz Kerkük’ü? Yakın geçmişte olanlara bakmakta ve derindeki sebeplerine inmekte fayda olduğunu düşünüyoruz.
Neler oldu?
A.B.D’nin Irak’ı 2003’te işgal etmesinden sonra statüsü en çok tartışılan bölgelerden birisi de Kerkük oldu. Irak anayasasının 140. maddesine göre halk oylamasıyla kaderi belirlenecek olan şehir önce IKBY’nin kenti Kürtleştirme hareketlerine maruz kaldı. Daha sonra kimsenin anlayamayacağı bir hızda gelişen IŞİD saldırıları sonrasında kenti koruma adına IKBY peşmergeleri kenti kontrol altına aldı. Son olarak da şehir, peşmergelerin Kerkük-Ceyhan boru hattına verilen ham petrolü kesmesi ve kentin valisinin Irak bayrağının yanından IKBY bayrağının da kullanılmasını zorunlu kılması ile gündeme taşındı.
Peki gerçekte ne oluyor?
Türkiye kamuoyunun çoğunluğu ve bazı özensiz düşünce kuruluşlarının sandığının aksine Kerkük Barzani’nin kontrolünde değil. IKBY’nin içerisinde Barzani ailesinin kontrolünde olan KDP güçleri ve Talabani ailesinin kontrolünde olan KYB güçleri bulunmakta. Kerkük’ün kontrolü şu an KYB güçlerinin elinde. IŞİD’in Irak içinde güçlenmesi ve doğu yönünde ilerlemesi sonrası KYB güçleri şehri saldırılardan koruma bahanesiyle de-facto olarak kentin kontrolünü ele geçirdi.
KYB’nin kentte ilk yaptığı faaliyetler vali olarak kendisine yakın birisi olan Necmeddin Kerim’i atamak ve kentteki Türkmen halka baskı uygulamak oldu. Bölgedeki güç boşluğu ve Türkiye’nin bu tür faaliyetlere yeterli düzeyde karşılık vermemesi maalesef olayların büyümesine sebep oldu.
Mart ayının başında haberlere yansıyan Kerkük’ten petrol akışının kesilmesine dair haberler de bu kazancın paylaşılmasıyla ilgiliydi. Bölgede yer alan Khurmala ve Bai Hassan gibi sahaların işletmesini Barzani ailesine yakınlığıyla bilinen Kar Group yürütmekte. Kentin kontrolünü elinde bulunduran KYB güçleri ise petrol gelirinden aldıkları paydan memnun olmadıkları için Kerkük’te bulunan petrol tesislerini işgal etti. Tesislerin işgalinin sona ermesi sonrası KYB yetkilisi “KYB ile Irak başbakanı Haydar el İbadi arasında anlaşma sağlandığını” belirtti. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Kerkük’te Barzani şu an sadece üretici konumunda ve şehrin geleceği ve elde edilen gelirlerin dağılımı konusundaki etkisi çok kısıtlı. Bunun sebebi de Kerkük sahalarından üretilen petrolün yeni inşa edilen IKBY boru hattı yerine Saddam zamanından beri aktif olan Kerkük-Ceyhan boru hattı üzerinden satılması. Bu hattın yasal kontrolü de merkezi Irak hükümetinde.
Neden Kerkük paylaşılamıyor?
Kerkük’ü bu kadar önemli kılan şehrin çevresinde yer alan devasa hidrokarbon rezervi. Ve daha da önemlisi bu sahaların neredeyse el değmemiş olması. Aşağıdaki haritada da görüldüğü gibi Kerkük bölgesi sahaları çok büyük bir rezerve sahip ve üretim için çok az kuyu kazılmış durumda.
Harita 1 – Kerkük şehri ve yakınındaki petrol sahaları (noktalar kazılan kuyuları göstermektedir)
Bu kadar bakir ve neredeyse el değmemiş bir zenginliğe sahip olan güç, neredeyse sınırsız gelire sahip olacaktır. Bunu bilen bölgesel güçler de buraya özel ilgi duymaktadır. İran’ın da Kerkük’ten üretilecek petrolün kendisi üzerinden küresel piyasaları satılması için Irak’a bir anlaşma dayattığı bilinmekte.
Şu ana kadar yapılan çalışmalara göre sadece Kerkük (Khurmala) sahasının 8,5 milyar varil üretilebilir petrole sahip olduğu bilinmekte. 2016 yılı verilerine göre günlük yaklaşık 340 bin varil üretimi olan sahanın rezerv miktarının değişmemesi koşuluyla yaklaşık 70 senelik daha rezervi bulunmaktadır. Gelişen üretim teknolojileri ile bahsi geçen rezerv miktarının daha da artabileceği değerlendirilmektedir.
Kerkük bizim için neden çok önemli?
Kerkük’ün geleceğinin bizim için önemi sadece bölgeyle olan tarihi ve kültürel bağlardan gelmemektedir. Şehir ve sahip olduğu kaynaklar Türkiye’nin enerji güvenliği için çok büyük önem arz etmektedir.
DAEŞ sonrası kurulacak düzende Türkiye’nin mutlaka bölgede oyun kurucu olarak yer alması gerekiyor. Bu da siyasi olarak desteklenmiş milli petrol şirketlerimizle bölgede aktif olarak faaliyet göstererek ülkemize enerji kaynağı getirerek olabilir.
Zaman kaybetmeden devletimizin desteğiyle şirketlerimizin bölgedeki sahalar için anlaşmalar yapması ve düzenin sağlanmasını müteakip arama/üretim çalışmalarına başlamaları gerekmektedir. Enerji konusunda kaybedilen her saniye geleceğimizde kaybedeceğimiz seneler olarak bize geri dönecektir.