*Dr. Selçuk ÖZGEN & Ferda BAYRAK
*Araştırma Merkezleri Koordinatörü
Günümüzde ekonomiler büyüdükçe ve Birleşmiş Milletler’in “Sürdürülebilir Gelişme Hedefleri” gerçekleştirildikçe, daha fazla insanın daha çok kolaylık ve eğitim fırsatından yararlanması için şehirlere göçü sürecektir.
Öyle ki, 2050 yılında Asya’nın şehirleşmiş nüfusunun % 65’i bulacağı tahmin edilmekte. Örneğin Hindistan’da Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre 237 milyon insanın hala elektriğe erişimi bulunmamakta. Hindistan’ın elektrik tüketim oranı dünya ortalamasının altında olduğu gibi, OECD ülkelerinden de on kat daha düşük. Bihar şehrinin ortalama elektrik tüketimi yıllık kişi başı 50 kWh civarında ki, bu bir evde ancak bir klima fanını, bir mobil telefonu ve iki floresan lambayı 5 saatliğine çalıştıracak kadar bir tüketime eşit. Hindistan nüfusunun % 67’si yemek pişirmek için bile hala odun ve hayvan atıklarını kullanmakta.
Enerji erişiminin geliştirilmesi ekonomik büyümeyi de beraberinde getirecektir. Hindistan Hükümeti ülkenin ekonomisinin önümüzdeki birkaç yılda ikiye katlanıp 5 trilyon doları bulacağını tahmin etmektedir. Hindistan gibi bir ülke için kömürle yenilenebilir kaynaklar arasında seçim diye bir şey olamaz – ikisi de önemli, ikisi de gerekli. Çin’e bakıldığındaysa 1,3 milyar nüfusun yalnızca 3 milyonu elektrik erişiminden yoksun. Buna rağmen Paris İklim Değişikliği Zirvesi’nde belirttikleri üzere, kömürün ülke ekonomisindeki yeri Çin için hala hayati derecede önemli. Sadece elektrik üretimi için değil ayrıca modern yapılaşmada gerekli olan malzeme temini için de.
Çin dünyanın en büyük kömür üreticisi ve tüketicisi konumunda. 2014 yılında ürettiği elektriğin % 74’ünü kömürden sağlayan ülkede kömür kullanımından kaynaklanan hava kirliliği insan sağlığını tehdit eder boyutlarda. Kömüre bu denli bağımlılık yalnızca ülkenin kendi içinde değil dünya ölçeğinde de bir çok sorunu beraberinde getirmekte. Dünyada kömür yakılmasından kaynaklanan CO2 oluşumunda Çin tüm dünyanın CO2 emisyonunun dörtte birlik bir kısmı ile birinci sorumlu konumunda. Bu nedenle ülke 2005 yılına göre ürettiği CO2 salınımını 2020’ye kadar %40 oranında azaltmayı planlıyor.
Kömür stoklarının azalması ve elektrik kesinti risklerinin artması, tedirginliklere yol açmakta ve bu yüzden kapanan madenler tekrar açılarak, madenciler daha yüksek maaşlar ile işlerine geri dönmektedir. Ayrıca kömür rezervlerinin azalması farklı ülkelerden yaptığı ithalatların önüne geçmeyi de zorlaştırmaktadır. Hal böyle olunca dünyadaki karbon emisyonunun büyük kısmına Çin’in kömür ve kömürden enerji üretimi neden olmaktadır.
Peki neden güney doğu Asya ülkeleri için kömür bu denli önemli ve kullanılmaya devam edilecek? Sorunun cevabı yine paraya dayanıyor. Elektriğin yaşam döngüsü maliyeti inşaat yatırım maliyeti, yakma maliyeti, taşıma maliyeti ve benzer maliyetler de dahil olmak üzere diğer teknolojilerle kıyaslanmayacak kadar düşük. Örneğin Çin’de yüksek verim düşük emisyon (High Efficiency Low Emissions – HELE) teknolojisi bazı yenilenebilirlerle kıyaslandığında 5 kat daha düşük seviyede. Aynı şekilde Asya’nın her yerinde kömür elde edilebilir durumda. Ülkelerin çoğunun kendi yerli kaynağı ve deniz aşırı ülkelere ticaret için temini de çok rahat. Özellikle HELE teknolojiler (süper-kritik ve ultra süper-kritik) HELE olmayanlara (alt-kritik) göre biraz daha pahalı olsa da, yine de diğer fosil yakıtlara ve süreklilik arz etmeyen teknolojilere göre çok daha rekabetçi.
Dünya Enerji Ajansı’nın geçen yıl yayınladığı “World Energy Outlook” raporunda da dünyada enerji üretiminde kömürün öneminin süreceği gözler önüne serilmektedir. Rapora göre 2040 yılına gelindiğinde kömürden üretilen elektriğin diğer tüm yenilenebilir enerji türlerinin toplamından (hidro enerji dahil) daha yüksek seviyede olacağı tahmin edilmektedir. Ajansın son tahminlerine göre 2040 yılında 730 GW güce sahip kömürle çalışan santralin HELE teknolojilerini kullanacağı ve bu sayede seragazı emisyonlarında da % 30’luk bir düşüş yaşanacağı görüşünde. Hindistan ve güney doğu Asya ülkelerinde de durum değişmeyecek. Bu ülkelerin ekonomik büyümeleri göz önüne alındığında kömürün enerji üretim kaynakları içerisinden çıkarılması düşünülemeyecek bir gerçek ve kömürün verimli bir şekilde yakılması bu ülkeler ve dolayısı ile tüm dünya için en gerçekçi çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır.