20 Ocak 2017 tarihinde gerçekleştirilen yemin töreni sonrasında, seçim öncesindeki vaatlerini büyük bir hızla hayata geçirmek için düğmeye basan ABD’nin 45. başkanı Trump, enerji alanında da ekibi ile hazırladığı bir ön enerji planını Beyaz Saray’ın resmi internet sitesinden duyurdu.
ABD’nin ulusal ve uluslararası politikalarını da etkileyecek olan bu planın içeriğindeki önemli ip uçları incelendiğinde;
- ABD’nin yeni döneminde enerji politikalarının 3 ana hedefi olacaktır. Bunlar:
- Ucuz enerji üretimi gerçekleştirilecektir.
- Bu kapsamda, yerli (fosil) kaynaklara odaklanılacaktır.
- Bu sayede, ABD’yi dışa bağımlı hale getiren enerji ithalatından (mümkün olduğunca) kurtulunacaktır.
- Yukarıdaki hedefler doğrultusunda ana stratejiler olarak:
- Kaya petrolü ve kaya gazı gibi ankonvansiyonel kaynakların üretimine destekler sağlanacak ve sektörlerin önündeki yasal engeller kaldırılacaktır.
- Yerli konvansiyonel petrol ve doğalgaz kaynaklarının aranması ve geliştirilmesi konusunda da destekler arttırılacaktır.
- Temiz kömür teknolojisinin geliştirilmesi ve uygulanması sağlanarak, yerli kömür sektörü canlandırılacaktır.
- Raporda net olarak ifade edilmese de, anlaşılacağı üzere; kullanım oranı düşük, birim yatırım miktarı yüksek ve yatırım geri dönüş süresi uzun olan yenilenebilir kaynaklar ikinci planda kalacaktır.
- Ekonomiye zarar veren ve gereksiz olarak görülen; iklim değişikliği ve çevresel mevzuatların uygulanmasına son verilecektir.
Özetle yeni dönemde ABD’nin enerji politikaları: “yerli, kendine yeterli ve ucuz” hedefleri odaklı olarak belirlenecektir.
Bunun yanı sıra, başkanlık yemini sonrası ilk resmi ziyaretini CIA Merkezi’ne gerçekleştiren Trump’ın ziyaret esnasında yaptığı konuşmada dile getirdiği “Irak petrollerini biz alsaydık DAEŞ olmazdı. Belki yeni bir şansımız vardır.” tarzındaki cümle de, ABD’nin yeni uluslararası politikalarının nasıl direk olarak enerji kaynaklarını elde etme merkezli kurgulanabileceği konusunda önemli ip uçları vermekte ve derin kaygı uyandırmaktadır.
Aslında buna benzer, bencil ve ruhsuz yorumları Trump, seçim öncesinde de yapmıştır. Fakat başkanlığı sonrasında da böylesi keskin ifadeler kullanabilmesi ve oluşturmaya başladığı kabinesinde görev vereceği ekibin nitelikleri bu kaygıların haklılığını göstermektedir.
Peki şu kısa başkanlık dönemi boyunca, yeni ABD başkanı tarafından enerji politikaları alanında atılan adımlar nasıl yorumlanmalıdır?
Not: Bu yorumlara maddeler halinde kısaca değinmeden, 14 Kasım 2016 tarihli TESPAM internet sitesinde kamu oyu ile paylaşılan analizin incelenmesi faydalı olacaktır. Çünkü seçim öncesindeki öngörülerde önemli bir değişiklik gerçekleşmemiştir. İlgili analize ulaşmak için: (https://www.tespam.org/tr/trump-ile-enerjide-degisen-dengeler-petrol-kartelleri/)
Öncelikle yayınlanan ABD’nin ön enerji planı kapsamında alınan kararlar incelendiğinde:
- Ortaya koyulan üç ana hedef yerinde ve mantıklıdır.
- Bu hedefler kapsamında,
- çevresel konuların ikinci plana atılması,
- fosil kaynaklara sahip iken, daha verimsiz ve az ekonomik olan yenilenebilir kaynaklara öncelik verilmemesi,
- bunların aksine fosil kaynaklara (özellikle ankonvansiyonel petrol & gaz ve kömür) destek sağlanması görüşleri de yerinde ve mantıklıdır.
Ayrıca, bir ABD başkanının geleceğin en büyük ekonomisi olacağı beklenen Çin’in karbon salınımı ve çevre duyarlılığını çok geri planda tutan enerji politikalarını görüp, ucuza üretebileceği zengin ve yerli hidrokarbon enerji kaynakları varken, kaynak fakiri AB’nin peşinden çevreci politikalar izlemesi hiç de tutarlı görülmemektedir. Yani Trump gerçekten bu politikalarında haklı ve mantıklıdır.
Peki haklı görülen bu politikalar, ABD’ye yerli, kendine yetebilen ve ucuz enerjiyi sağlaması durumunda, uluslararası piyasalar nasıl etkilenecektir?
Haliyle dünyanın en büyük enerji ithalatçısı konumunda olan ABD’nin ithalat oranını azaltması, orta vadede sıfıra indirmesi, hatta LNG gibi piyasalarda tedarikçi konumuna geçmesi küresel arz talep dengelerinin alt üst olması anlamına gelecektir. Tüm bu dengelerin daha iyi analiz edilebilmesi için ise uzun dönemli projeksiyonlar ile rekabet olasılıklarının da dikkate alınırak incelenmesi gerekmektedir. Yine de, yukarıda ifade eden durumlar göz ardı edildiğinde, özellikle petrol ve gaz fiyatlarında azalma (yada düşük seviyede seyretme) gibi bir eğilim söz konusu olacaktır. Tabii bu fiyat bandının ABD iç üretimine de sekte vurmamasına dikkat edilmek zorunluluğu söz konusu olacaktır. Fiyat beklentilerinin yanı sıra, özellikle kaya gazı üretimi sayesinde, ABD’nin Asya pazarları için Avustralya gibi bazı LNG tedarikçileri nezdinde de potansiyel rakip olacağı beklenilmektedir.
Bunun yanında, Trump’ın CIA merkezini yaptığı ziyarette sarf ettiği sözler ve seçim öncesi; Obama’nın ABD’ye bir milyar dolar civarında bir harcamaya mal olan Libya operasyonunu örnek vererek, böyle bir operasyonun ancak Libya’nın petrol kaynaklarının en azından yarısının 25 yıllığına alınması karşılığında yapılabileceğinden bahsetmesi gibi yaklaşımlar, petrol zengini mazlum ve bölünmüş İslam ülkelerinin çok daha fazla endişe etmeleri gerektiğini akla getirmektedir.
Bu yaklaşım yakın tarihteki önemli olaylara dair önemli çağrışımlar yaptığından, direk olarak sömürgeci, zalim, bencil ve ruhsuz batı zihniyetinin genetik reaksiyonu gibi algılanabilmektedir. Yüzyıllardır enerji kaynaklarına sahip olma gayeli süregelen zulüm hastalığının tepkimelerine benzemektedir.
Dünyanın en büyük petrol şirketi olmasının yanı sıra, en karanlık ilişkilerin de içerisinde yer alan Exxon Mobil’e, CEO’luk yapan birinin ABD’nin dış politikalarını belirleyecek olması da kurgulanan senaryoları daha karanlık bir hale getirmektedir.
Hatta en son açıklanan 7 Müslüman ülkeye (İran, Irak, Suriye, Libya, Somali, Yemen, Sudan) uygulanacak olan vize yasağı konusu, yukarıdaki Irak petrolleri ile ilgili ifade ile birlikte düşünüldüğünde, akla çok daha büyük tehtid senaryoları gelebilmektedir.
Sonuçta Obama yönetimine nazaran, daha agresif, daha net, daha keskin kararlar alarak uygulamaya geçirebilme niteliklerine sahip görülen Trump ve yönetimi kendilerini destekleyen petrol kartelleri tarafından, dünya düzenindeki önemli değişimler de dikkate alındığında, boşuna desteklenmemiştir.
Tüm dünyayı enerji merkezli önemli değişimler ve gelişmeler beklemekte gibi görülmektedir. Trump yönetiminin de enerji ile bu derece içli dışlı olması ve enerji konusundaki görüşlerinin ilk açıklamalar arasında yer alması bunun en basit göstergelerindedir.