Kıbrıs ile bağlantılı olarak, Doğu Akdeniz gaz kaynakları ile ilgili teknik olarak tutarlı olmayan ve sadece kamu oyunu etkilemek amaçlı olduğu anlaşılan algı operasyonları devam ediyor. Bu kapsamda ilgili coğrafyada çok büyük gaz kaynaklarının olduğu, bu kaynakların Kıbrıs sorunun çözümü ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılacağı, bu sayede de Rusya’nın gaz tedariği konusunda ikinci plana itileceği vurgulanıyor. Hatta böylesi büyük bir denklemde Türkiye’nin AB’nin yakıt deposu olacağından, bu sayede (neredeyse “efendilerimiz!” vurgusu yapılan) AB’nin Türkiye’nin bölünmesine, istikrarsızlaşmasına izin vermeyeceğinden dahi (Türk basınına demeç veren bazı taraflı yada cahil akademisyenlerce) bahsedilebiliyor.
Bu algı operasyonlarının yanı sıra, Türkiye’nin dışarıya atılması ile sonuçlanacak bir federal Kıbrıs’ı elde edebilmek maksadıyla; Avrupalı, Amerikalı, İngiliz, Yunan, Rum ve KKTC vatandaşı bazı Türk diplomatlarca yoğun gayret sarfediliyor. Türkiye yoğun gündemi ve uğraştırılmak zorunda bırakıldığı sıkıntılı süreçlerden geçerken, oyunun dışında tutulmaya ve etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor. Senaryolara bir de, uluslararası etkinliğini gittikçe daha da arttıran Rusya ekleniyor.
Peki Rusya sürece nasıl müdahil olmak istiyor ve hangi yaklaşımlarda bulunuyor?
Rusya Kıbrıs’ta bir çözüm istediğinden, çözüm sürecini engellemeye yönelik bir tutum içerisinde olmadığından, zaten Kıbrıs’taki Rumlar ile yakın ilişkisi olduğundan bahsediyor. Çözüm süreci için ise:
- Kıbrıs’lı Türklerin aceleci ve ısrarcı tavırları nedeni ile sürecin hazırlıksız ilerlediğini,
- Çözümün; ancak BM Güvenlik Konseyi olan bütün ülkelerin adada askeri olarak var olup, garantörlük üstlenmesi ile sağlanabileceğini,
- Bunlarla birlikte, Türkiye’nin askeri varlığından kademeli olarak vazgeçmesi hususunda söz alınabilse dahi, bu sözü tutmayabileceği ve Rum kesimine verilecek topraklar konularında kaygıları olduğunu vurguluyor.
Yani, Rusya?
- Kıbrıs’lı Türkler içerisinden bazı grupların, AB’de serbest dolaşım hakkı alabilmek için; baba ve dedelerini katleden, kendilerine de bir pislik kadar değer vermeyen Rumlar ile bütünleşmeyi, bu bütünleşme karşılığında (hakkı olan Kıbrıs konusunda maddi/manevi büyük bedeller ödemiş olan) Türkiye ile yolları ayırmayı ve kan ile alınan toprakların bir kısmından feragat etmeyi dahi kabullendiklerini,
- Ortada algı operasyonlarında bahsi geçtiği düzeyde gaz olmadığını, bu sebeple Kıbrıs’a sadece askeri varlık elde etme nazarıyla yaklaşması gerektiğini,
- Askeri olarak Kıbrıs’da var olabilmesi için de, Batı Bloğu ile bir olup, Türkiye’nin aleyhine hareket ederek, çözümü üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyince gerçekleştirilmesinde ısrarcı olması gerektiğini,
- Bu konularda Türkiye’nin çıkarlarının hiç umrunda olmaması gerektiğini bildiğini gösteriyor.
Peki Rusya’nın bu yaklaşımına Batı’dan nasıl tepkiler geliyor?
Batı Bloğu her ne kadar Türkiye’nin aleyhine olacak, bir fedaral çözümü çok arzuluyor olsa da, Rusya’nın Kıbrıs çözümünü baltaladığını vurguluyor. Buna delil olarak da, Kıbrıs çözümü ile Türkiye’nin AB & NATO’ya yakınlaşacağını ve yeni enerji kaynaklarına kavuşacağını, bu durumun Rusya’yı rahatsız edeceğini ortaya koyuyor.
Aynı zamanda adada Türk askeri varlığını istemediği gibi Rus askeri varlığını da (BM adı altında olsa dahi) kesinlikle istemiyor.
Almanya, İngiltere başta olmak üzere, birçok Avrupalı üst düzey yönetici ve diplomat Kıbrıs için adeta Türkiye-Yunanistan-KKTC-GKRY arasında mekik dokurken, bu arada sürekli adada sorunun “İşgalci Türkiye’nin askeri varlığı!” olduğu vurgulanırken, her zaman olduğu gibi asıl işgalciler mağdur rolünü oynarken, KKTC tarafındaki söylem ve algılardaki değişiklikler de dikkat çekiyor.
KKTC yetkililerinin yaptığı bazı açıklamalar incelenirse:
- Müzakere sürecinden Kıbrıs Türk halkı memnundur.
- Çözümsüzlüğü sadece Türkiye’deki bazı bencil gruplar
- AİHM’de yasal olarak görülmeyen az bir toprak parçasından vazgeçilerek, gelecek belirsizliğinden kurtulmuş, huzurlu bir adada yaşama şansı elde edilebilecektir.
- Yani Kıbrıs’ta çözüm için gerekliyse toprak kaybına göz yumulabilecektir.
- Çözüm yolunda da önemli adımlar atılmış ve seviyeler kat edilmiştir.
Yani, bu açıklamalar yorumlanırsa: KKTC’deki bazı yetkililer, Batı bloğu nezdinde tanınmak ve (kendi bakış açılarınca) itibar görmek için; kan dökülerek kendilerine emanet edilen topraklardan vazgeçebilecek kadar hain olmayı, bu vazgeçişi eleştiren Türkiye’yi bencillikle suçlayacak kadar yemek yediği kabı pisletebilir duruma düşmeyi, tarih sayfalarında “satılık” yaftasıyla anılmayı, sonraki nesilleri (zayıflayan) bir Haçlı birliğinin göbeğinde her zaman ikinci sınıf tabaka olarak algılanmaya mahkum etmeyi göze almış gibi görülmektedir.
Türk tarafındaki bu gelişmelerin yanı sıra, Rum tarafı süregelen “işgalci Türkiye” suçlamalarına ek olarak, Türk deniz hakimiyet alanını işgal etmeye devam eden anlaşmalara yenilerini eklemektedir. Bu noktada da ABD’li EXXON, İtalyan ENI, Fransız TOTAL ve Katar’ın milli petrol şirketi ile arama-üretim anlaşmaları yapmaya devam etmektedir.
İlgili yeni anlaşmalar ve iddia edilen Kıbrıs kıta sahanlığı haritası aşağıda gösterilmektedir.
Harita1: GKRY’nin İddia Ettiği Kıta Sahanlığı Ve İlgili 3. Tur Arama Ruhsat Anlaşmaları (Kaynak:http://www.oilandgasmediterranean.com)
Tüm bu gelişmelerin karşısında, diğer bir çok alanda, zorlu mücadelelerden geçen Türkiye, Kıbrıs konusunda Rumlar ile eşit haklara ve imkanlara sahip olacak bir Türk tarafı noktasındaki girişimlerini sürdürmeye devem etmektedir. Fakat Türkiye’nin de bu noktada öncelikle o topraklarda kendi döktüğü kanların ve ödediği bedellerin hakkını düşünmesi ve bırakın askeri varlığını, kıta sahanlığını, hakimiyet alanını, Kıbrıs’taki etkinliğini kısıtlayacak hiçbir çözümün içerisine girmemesi gereklidir.
Sonuç olarak;
- Kıbrıs’tan kötü kokular gelmeye devam etmektedir.
- Suriye’de Kürt koridoruna yeşil ışık yakmakla niyetini ve güvenilirliğini bir kez daha ortaya koyan Rusya’ya da güvenilmemesi gerektiğinin idrak edilmesi önemlidir.
- Kıbrıs’lı Türkler içerisinden de önemli bir kesimin içine düşebildiği “gaflet, dalalet ve hatta ihanet” hali sebebi ile Kıbrıs’taki gelecek nesillerin akıbeti için farklı önlemler alınmalıdır.
- Enerji alanında kurgulanan algı operasyonlarına inanılmamalıdır.
- Bununla birlikte PİGEM’in Türk deniz alanlarından TPAO’ya verdiği ruhsatlar, Kıbrıslı Rumlar tarafından yabancı şirketlere tahsis edilmeye devam etmektedir.
- Bu sebeple Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki net yaklaşımını ortaya koyması, milli bir diplomasiyle yeni önlemler araması gerekmektedir.