Kanlı Darbe Girişiminin de Sebebi Enerji Mi?

Enerji muhakkak ki uluslararası politikaları belirleyen en önemli faktörlerden bir tanesidir. Hatta yerine ve zamanına göre enerji kaynaklarının – nakil hatlarının kontrolü, güvenliği ve sürdürülebilir arzın sağlanması için son yüzyılda yaşanmış olan darbeler, değişen yönetimler, ayaklanmalar, katliamlar, savaşlar bu önemin boyutunu daha net ortaya koymaktadır.

Peki bu derece önemli olsa da, acaba tüm politik dengelerin en önemli belirleyicisi sadece enerji midir?

Ülkemize odaklanacak olursak, acaba ülkemiz üzerinde küresel güçlerin oynadıkları oyunların asıl sebebi enerji midir?

Belki varisi olduğumuz, dünyanın hakimi olan Osmanlı İmparatorluğu’nun, son dönemlerinde hüküm sürdüğü coğrafyadaki büyük enerji kaynakları dikkate alınırsa, kendisi üzerinde oynanan oyunların önemli sebeplerinden bir tanesinin de enerji kaynakları olduğu söylenebilir. Fakat günümüzde, kıt enerji kaynakları ile önemli bir enerji ithalatçısı konumunda olan Türkiye için aynı yaklaşımda bulunmak zordur.

Yine de özellikle son on yılda gelişen ekonomisi, büyüyen sanayisi ile artan enerji tüketimi, bu tüketimi karşılamak ve bir enerji ticaret/transit merkezi olamak hedefi ile atılan adımlara ek olarak bulunduğu coğrafi konum düşünlürse, enerji de hem Türkiye için hem de Türkiye ile ilişkide olan küresel güçler için denkleme alınan değerlendirme kriterlerinden bir tanesidir. Lakin yine de her konuyu enerjiye bağlamak bilimsellikten uzak eksik bir yaklaşım olacaktır.

Bazı örnekler vermek gerekirse;

  • Güneydoğuda terörün sebebi olarak Türkiye’nin henüz tanımlanmamış ve hacmi belirlenmemiş ankonvansiyonel kaynak potansiyelini göstermek,
  • 15 Temmuz’da FETÖ isimli kanlı terör örgütünün kalkıştığı darbe girişiminin sebebi olarak;
    • TANAP’ı, ortada fiilen olmayan bir proje olan İran-Türkiye-Avrupa boru hattını, yapılmamış nükleer santralleri göstermek,
    • Doğu Akdeniz ve Irak’tan arz kapasitesi net değil ve diğer etkenler henüz oluşmamışken, ortada olmayan gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya nakil edilmesinden bahsetmek,
    • Türkiye’yi dünya enerji denkleminin merkezindeymiş yada yakın vadede olacakmış gibi varsayarak, bunun önüne geçilmesi için darbe girişiminin yapıldığını ifade etmek gibi…

Diğer alanlarda olduğu gibi Türkiye enerji alanında da, en azından kendi artan talebini karşılamak için önemli projelere dahil olmaktadır. Lakin, üzerinde küresel güçlerin oynadığı oyunların asıl sebebi henüz enerji değildir. Şüphesiz ki, yerine göre bazı güç dengeleri Türkiye’nin müdahil olduğu enerji alanındaki bazı projeleri çıkarları gereği destekleyecek ve bazılarını da desteklemeyecektir. Yine aynı şekilde bazıları Türkiye’nin etkinliği ve kapasitesinin artmasını koşullara dikkate alarak isteyecek yada istemeyecektir.

Fakat enerjiden öte darbenin de terörün de asıl sebebi Yeni Türkiye idealiyle güçlenen, büyüyen, bağımsız hareket kabiliyeti kazanan, bölgesinde ve dünyada söz sahibi olmaya çalışan, geçmişi ile kopardığı bağlarını tekrar onararak geleceği için de cihanşümul niyetlerini ortaya koyan, bu niyetlerle uyanan ve yeniden dirilen bir Türkiye’nin varlığıdır.

Yani potansiyel Osmanlı’dır…

Bu doğrultuda hızla giden Türkiye muhakkak enerji alanında da daha fazla söz sahibi olacak ve çok daha büyük projelere imza atacaktır.

Zaten finans gücü, teknik kapasitesi, ekonomik ve teknolojik altyapısı, yetişmiş insan kaynaları gelişen bir Türkiye, sadece geçmişinden emanet kalan, sahip olduğu enerji kaynakları sebebi ile sürekli kaosa ve zulme terkedilmiş coğrafyalarda yeniden etkinliğini arttırabilirse bu tüm dünyadaki güç dengelerinin değişmesi olacaktır.

Fakat şu an için, yukarıda bahsedildiği gibi küresel üst akılların devletimizi zaafa uğratmak, milletimizi ayrıştırmak amaçlı destekleyerek kullandıkları güç ve makam hevesi üzerine, zulüm – fitne – iki yüzlülük – döneklik temelleriyle kurgulanmış bu terör örgütünün ana hedefi enerji değildir.

Çünkü darbe girişiminin sebebi olarak ifade edilen TANAP da, Güney Gaz Koridoru kapsamında İsrail, Hazar ve Irak gazlarının Türkiye üzerinden Avrupa’ya nakli de aynı üst akılların desteklediği projelerdir. Sadece Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini düzeltmesinin doğal sonucu olarak kaldığı yerden devam edecek olan Türk Akımı ve Türkiye’deki nükleer santral kurulumu projeleri aynı üst akıl tarafından istenmemektedir. Fakat bunlar da ana sebepler değildir. Yine de küçük etkenler kapsamında incelenebilir.

Sonuç olarak, böyle önemli konularda bilimsel olmayan ve uluslararası kamuoyunca alaya alınabilecek boş yaklaşımlardan kaçınılması önemlidir. İhtiyacımız olan anlık siyasete göre içi boş söylemlerde bulunan uzmanlardan ziyade, yeni fikirler ve projeler üreten, bilimsel ve çok yönlü düşünen, ürettikleri ile ülke stratejilerine yön veren yerli uzmanlardır.

Oğuzhan AKYENER

Yazar