Lübnan Enerji̇ Kri̇zi̇ni̇n Bölgesel Ve Küresel Yankilari

 

Lübnan, iç savaş yıllarından bu yana ülke tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşıyor. Ülke ekonomisi iflasın eşiğine gelmiş durumda ve şimdiye kadar atılmaya çalışan adımlara bakılacak olursa genel durumun iyileşmesi zaman alacak gibi görünüyor. Uluslararası kuruluşlar ve gözlem merkezlerinden gelen verilerde bu kötü gidişatı detayları ile destekler nitelikte bir tablo çizmekte. Bu tabloya en çarpıcı referans olarak ise Dünya Bankası’nın Lübnan’da meydana gelen ekonomik çöküşün muhtemelen son 150 yılda meydana gelen en kötü krizlerden biri olarak açıklamış olmasını göstermek yanlış olmaz.[1]

Krizin oluşturduğu tabloya yakından bakacak olursak, Lübnan lirası şimdiye kadar yüzde 90 değer kaybetti. Bazı gıda maddelerinin fiyatlarının yüzde 600’den fazla artmasıyla hiper-enflasyon görülen nadir Ortadoğu ülkelerinden biri haline gelen ülkenin ekonomisi, 2020’de yüzde 20 daraldı. 2021 de ise yüzde 10 daha daralacağı tahmin ediliyor. Dünya Bankası’nın hazırladığı son raporlara göre Lübnan’daki ekonomik çöküş; 19.yüzyılın ortalarından bu yana küresel olarak ilk 10, en şiddetli krizler arasında ise ilk üç sırada yer alıyor.[2] Ülkeyi içinde bulunduğu bu girdaptan kurtarmak çok kolay olmayacak gibi duruyor.

Lübnan’da meydana büyük ekonomik çöküş bir anda ortaya çıkan bir durum değil. Ülke iç savaştan çıktıktan sonra toparlanmak adına büyük bir dış borçlanmanın altına girdi. Ekonomi tamamen ponzi seması üzerinden ilerlemeye devam ederken başka bir ekonomik darbe de 2011 yılında Suriye iç savası ile meydana geldi. Komşuda başlayan iç savaş ve sebep olduğu göç dalgası, ekonomiye bir cephe daha açılmasına sebep oldu. Tabii ki ülke ile ticari ilişkiler ve de sınır güvenliğinin bozulması da gene ülke ekonomisi ve güvenliği için başka bir zarar boyutu olarak değerlendirilebilir. Bu süreçlerle birlikte büyük çoğunlukla ithalat üzerinden devam eden Lübnan ekonomisi, politik uzlaşmazlıklar ve Kovid-19 pandemisinin yıkıcı etkileri ile birlikte tamamen zora girdi. 2020 yılında meydana gelen ve dünyanın nükleer olmayan en yıkıcı patlamalarından biri olan Beyrut’daki büyük patlama ve yarattığı büyük kaos,bununla meydana gelen daha ağır politik ve ekonomik çıkmazlar, ülke için bir başka kırılma noktası oldu diyebiliriz. Son olarak da Lübnan’ın merkantalist bir geleneğe dayanan kötu yönetimi, siyasal yönetim yapısının uzlaşmaya kapalı olması ve yönetici kadrosundaki yolsuzlukların getirdiği politik olarak kangrenleşmiş yapı su an ki tablonun hızlandırıcı katalizörü oldu diyebiliriz.

Krizin yarattığı harabiyet ülkenin her alanına yansımış durumda, şu an Lübnan’da ülkenin yarısından fazlası yoksullukla mücadele ederken, beslenme, sağlık, elektrik, temiz suya erişim gibi temel ihtiyaçlara ulaşamıyor. Güvenli ve temel gıdaya erişim, hem yüksek fiyatlar hem de temel gıdanın stoklamasının elektrik kesintileri ile imkânsız hâle gelmesi sonucunda, sağlık açısından Lübnan toplumunu tehdit etmeye başladı. Hastaneler elektrik krizi nedeniyle acil sağlık ihtiyaçlarına yeterli cevabı veremez duruma geldi. İlaç ve yeterli elektriğin olmaması sebebiyle hastaneler kapanma riski ile karsı karsıya. Ayrıca Lübnan’da ordu ve güvenlik sistemi de çökmenin eşiğinde, ordunun ihtiyaçları ve de temel gereksinimler karşılanamadığı için içeriden çözülmeler ve firarlar baş göstermeye başladı. Eğitim sistemi, ailelerde maddi yetersizlikler, okula güvenli ulaşımın sağlanamaması, elektrik kesintileri sebebiyle felç olmuş durumda. Yoksullukla mücadele eden ailelerde çocuklar okulları terk etmeye başladı. Bu vahim tablo sosyolojik olarak daha büyük bir tehditle ileride Lübnan’ı zorlayacak gibi duruyor. Eğitimin sekteye uğradığı, şartların zorlaşması sebebiyle beyin göçü ile zayıflamış ve eğitimden yoksun kalmış bir Lübnan toplumu demek bir bakıma ülke geleceğin daha karanlık olması demek yanlış olmaz.

Ekonomik çöküşün sebeplerinden biri olan, yozlaşma ve de şeffaflığın olmadığı, arka planda eşit katılımcılık ilkesi sağlamak amaçlı tasarlanan parlamenter düzen, ne yazık ki Lübnan’da krizler silsilesi ile birlikte durumun kötüleşmesini hızlandırıcı katalizörlerinden biri haline geldi. Daha öncesinden halk cephesinde zayıflanmış olan hükümete karşı güven, 2020 Beyrut patlaması ve de faillerinin cezalandırılmaması nedeniyle tamamen yerle bir oldu. Yolsuzlukların ve rüşvetin tamamen ele geçirdiği, genelde zengin ticaret adamları ve seçkinlere hizmet etmeye alışmış kangren yönetim sekli,büyük çöküş öncesi gözle görülür işaretleri de görmezden geldi ya da gerekli adımları atmak konusunda hiçbir şey yapmadı. Krizle birlikte eski hükümetin istifası ve oluşan kaosla birlikte uzun uğraşlar sonucu seçilen yeni hükümet, ülkenin toparlanması için girişimlerde bulunmaya çalışırken, oluşan bu yönetimsel boşluk hem dış güçlerin hem de ülke iç dinamiklerinde rol oynayan bir çok etmenin Lübnan krizine dahil olmasına da kapı açmış oldu. Ve Lübnan krizi bugün hem jeopolitik yapısı hem de siyasi önemi sebebiyle birden fazla diplomatik ve uluslararası aktörün müdahil oldu uluslararası bir kriz olarak gündemde yerini aldı.

Lübnan krizinde etkili ulusal ve uluslararası siyasi aktörlerinden ilki, krizin oluşturduğu yönetimsel boşluğu kendisi için avantaja dönüştürmeye çalışan ve hibrit bir statü ile ülkede etkinliği hala baskınolarak devam eden Hizbullah ve de bağlı partileridir.[3]

Lübnan’da enerji krizinin baş göstermesi ile birlikte, ilk hamle Hizbullah-Iran cephesinden geldi ve de Iran petrolleri eylül ayı ortalarında Suriye üzerinden Lübnan’a tankerlerle transfer edildi. Bu yaptığı hamle ile bir nevi kurtarıcı görevi üstlenmeye çalışan Hizbullah, bu tankerlerin gerekli kamusal kesimlere ücretsiz ya da kara borsa fiyatların altında tedarik edileceğine dair söz vererek bunu Lübnan’a karşı yaptırım uygulayan ve de ekonomik savaş açan batıya karşı bir cevap değerinde olduğunu açıkladı. Böylece halk nezdinde kendi nüfuz ve etkisini artırma ve de politik olarak ülke içinde etkinliğini pozitif yönde hızlandırmak için bir nevi fırsat yakalamış oldu.[4]/[5]

Hizbullah cephesinde meydana gelen bu gelişmeye karşın, Hizbullah ve İran’ın etkisinin Lübnan’da artmasından pek hoşnut olmayan sınır komşusu Ürdün, Amerika’nın da onayını almak üzere alternatif bir plan sundu. Planın detayında ise Mısır doğal gazının Arap doğal gaz boru hattı üzerinden Suriye ve oradan Lübnan’a aktarmak var.

Ürdün bu aktif ve istekli çabalarının birkaç sebebi var diyebiliriz; bunlardan birincisi, Lübnan’da oluşabilecek herhangi bir politik felaketten etkilenebilecek ilk ülkelerden biri Ürdün olmasıdır. Lübnan’da meydana gelen krizle birlikte, komşusu Israil’le ilişkilerini iyi tutmaya çalışan ve de temiz su dâhil birçok konuda yeni ticarî anlaşmalar yapan Ürdün,  kaotik bir ortamın ya da meydana gelecek politik çatışmaların ülkesine zararının farkında. Bu nedenle Hizbullah ve de İran’ın nüfuzunu bölgede  artırma tehlikesine karşın, hem bu etkiyi kırma hem de Suriye‘yi tekrar Arap Ligine çekme konusunda en aktif rol oynayan aktörlerden biri konumunda. Özellikle Mısır doğal gazının Lübnan’a getirilmesi ve de elektrik ihtiyacının gene bu ülke üzerinden karşılanmasını sağlamak üzere attığı adımlarla bir nevi bölgesel dengenin tamamen İran yönünde ilerlemesini engellemeyi amaçlıyor denebilir. Ayrıca Suriye’de meydana gelecek bir iyileşme ile bölgeden Körfez ülkelerine doğru gelen göçü tersi yöne çevirmek, hem de ticarî anlamda Mısır ve Irakla birlikte yeni Levant projesine Suriye’yi dâhil ederek gelecekte oluşacak kârlı ticarî bölgesel ortaklığı genişletmek gibi bir çıkarımda da bulunulabilir.[6][7] Ayrıca Arap doğal gaz boru hattı konusunda anlaşılırsa bunun hem Ürdün, Suriye hem de Mısır için maddi olarak getirisi azımsanmayacak bir önem taşımaktadır.

Diğer bir siyasi aktör olan Suriye için Ürdün tarafından başlatılan bu plan, aslında ülkede iç savasın başlaması ile uluslararası arenadaki izolasyonun kırılma noktasında oldu diyebiliriz. Uzun bir süreden sonra ilk defa Suriye bir çözüm parçası olarak diplomatik ve politik ziyaretler aldı ve de Arap doğal gaz boru hattının kendi ülkesinden geçen bölümünün de yeniden yapılandırılmasının  sağlanacağı, Dünya Bankasından finansal destekli bu projede merkez noktalardan biri konumuna geldi. Bu gelişme bir yandan da Esad rejiminin yönetimde düşünülen den daha uzun süre kalacağının ve de planların artık Esad rejiminin gitmesi üzerine değil fakat kalması ile daha yumuşatılmış girişimler üzerinden ilerleyebileceği olasılığına düşündürmeye başladı. Amerika Birleşik Devletlerinin bu plan için Sezar yasalarından bazı muafiyetlerin sağlanması ve de bazı yaptırımların görmezden gelinmesi durumuna yeşil ışık yakması da bu fikri güçlendirir nitelikte.

ABD, bir yandan İsrail ile Lübnan arasında aslında doğal gaz ihtiva eden bölgelerinin paylaşımı sebebiyle bir türlü ortak çözüm sağlanamadığı 10 yıldır süren deniz sınırı anlaşmazlığı çözmek için girişimlerde bulunurken[8] bir yandan da Mısır doğal gazının Suriye üzerinden Lübnan’a taşınmasında gerekli desteği vereceği ve de bazı yaptırımları, özellikle Suriye üzerinde halihazırda uygulanan yaptırımları görmezden gelebileceği konusunda pozitif yönde sinyaller veriyor diyebiliriz.  Uzlaşmanın sağlanamadığı deniz sınırı anlaşmazlığı sadece Lübnan’ın bu kaynaklardan yararlanmasını değil bu bölgede çalışmak isteyen Batı ve ABD’li şirketlerin de sahada çalışması için bir engel teşkil ediyor. Bu sebeple, şu an Lübnan, kendisi için uzun vadede can simidi olabilecek bu anlaşma için, ekonomik kriz baskısı ile masaya şartları dikte etmek yerine daha çok uzlaşmacı ya da önceki bazı taleplerinden vazgeçebilecek bir planla oturacaktır.

Ayrıca bazı kaynakların da bahsettiği gibi ABD, Lübnan ordusuna mali destek sağlamaya çalışarak [9], ordunun şu anda düştüğü çözülmesi zor durum için bir nevi motivasyon kaynağı rolünü üstlendi diyebiliriz. Lübnan ordusu bugüne kadar bazı Batı ülkeleri ve Amerika’nın malî ve teknik destek programlarından yararlandırılarak özellikle, bu hassas bölgede oluşabilecek radikalist ya da aşırı görüşlü örgütlere karsı güvenlik zaafının ortadan kaldırılması için tampon görevi görmüştür. Zaman zaman ordu – Hizbullah ilişkileri ya da şeffaf olmamakla suçlandığı için bu destekler sekteye uğrasa da hâlâ Batı ve ABD için İsrail ve de Suriye gibi ülkelere komsu ülkenin ordusu birinci derece güvenlik zafiyetidir diyebiliriz.

Yaşanan Lübnan krizi ülke içinde halk için eğitimsel, sağlık, sosyal anlamda tamamen yıkıcı bir etki oluşturmakla birlikte, Ortadoğu bölgesinin tamamı için aslında oluşacak bir kaosta domino taşı etkisi yaratılabilecek bir jeopolitik konuma sahiptir. Dünya’da en fazla mülteci barındıran ülkelerden biri olması, birden fazla etnisite ve mezhebe ev sahipliği yapması ve bulunduğu konumdan dolayı bu farklılıkların çok ince dengeler üzerinde kurulmuş olduğu bir ülke diyebiliriz Lübnan için. Sınırdaşı Suriye’deki iç savaş, İsrail sınırı ve Israil’in Hizbullah ve Şii kanadı ile tehlikeli pozisyonu, Akdeniz doğal gaz sahasında pay elde etme yarışı gibi durumlar düşünüldüğünde krizin çözümü sadece Lübnan için değil komsu ülkeler ve küresel güçlerin çıkarlarını koruması ve devam ettirmesi için de elzem bir konudur.

Lübnan için dengeler bu kadar bozulmuş durumda iken, 2020 yılı Beyrut patlamasında  faillerin cezalandırılması konusunda siyasilerin vurdum duymazlığı, artan ekonomik gerilimle birlikte kısa bir süre önce anma törenlerinde meydana gelen çatışma ve kayıplar tehlikeli bir konuyu da gündeme taşımış oldu, ülkenin daha önce de kanayan yarası olmuş olan mezhep çatışmaları. Çok hassas bir dönemden gecen Lübnan’da belki de en mühim konulardan biri de şu an bunu tetikleyecek bir ortamın oluşmasının engellenmesidir.

Devlete güvenin neredeyse yüzde 10 dan az olduğu siyasilerin belli elit kesim ya da belli ideolojik gruplara bağlı olduğu ve de halktan kopuk, hiçbir şekilde şeffaf olmayan yönetim şekli ile meydana gelen bu travmatik kriz gene bu sorunların ancak ortadan kalkması, siyasi şeffaflık, yolsuzlukla mücadele, politik uzlaşma ve de çıkar çatışmaların ortadan kaldırıldığı bir düzende halkın çıkarının şahsi çıkarlardan üstün tutulduğu bir ortam oluşturularak mümkün olabilir.

Sonuç itibariyle kriz Lübnan için bir buhran ve felaket yaratırken komşusu Suriye için bir fırsata dönüşmüş hem Arap Ligine geri dönüş hem de Amerika Birleşik Devletlerinin Ortadoğu planlarına bir anda geri dönmüş oldu diyebiliriz. Israil için zayıflamış Lübnan deniz sınırı anlaşması için masa basında bir avantaj sağlayacak mı, zaman gösterecek. Kısa sureli olarak halkın rahatlamasını sağlayan ve de popülarite tazeleyen Hizbullah, özellikle Beyrut patlaması sonrası artan öfkeden hükûmet ortağı olarak görüldüğü için etkilenmiş durumda ama devam eden enerji krizi ile birlikte etkinliğini çaresiz halk üzerinde daha da artırmaması için bir sebep yok gibi görünüyor

Bu sebeple ülke daha fazla kaosa sürüklenmeden önce, kısa vadeli planlar yerine daha uzun süreli ve de özellikle ekonomik olarak rahatlatacak lokomotif planların bir an önce hayata geçirilmesi bölgesel ve küresel olarak çok büyük önem arzediyor diyebiliriz.

 

[1]https://www.worldbank.org/en/country/lebanon/publication/lebanon-economic-monitor-spring-2021-lebanon-sinking-to-the-top-3

[2]https://www.worldbank.org/en/news/press-release/2021/05/01/lebanon-sinking-into-one-of-the-most-severe-global-crises-episodes

[3]https://www.chathamhouse.org/2021/06/how-hezbollah-holds-sway-over-lebanese-state

[4]https://www.aljazeera.com/news/2021/9/28/lebanon-hezbollah-fuel-patronage-energy-crisis

[5]https://tr.sputniknews.com/20210916/lubnan-hizbullahi-irandan-aldigi-akaryakiti-suriye-uzerinden-ulkeye-tasidi-1048958787.html

[6]https://www.scfr.ir/en/politics/134812/dimensions-perspective-of-jordan-iraq-and-egypt-cooperation-in-new-levant-plan/

[7]https://english.alaraby.co.uk/analysis/jordans-energy-diplomacy-gateway-normalising-assad

[8]https://www.axios.com/israel-lebanon-maritime-border-negotiations-5132ae18-0a29-406c-99ae-43cb08ca4140.html

[9]https://www.reuters.com/world/middle-east/us-give-extra-67-mln-lebanons-army-says-senior-us-official-2021-10-14/

 

Fatma Cengiz

 

 

 

Yazar