Burak KAYAEL
TESPAM olarak her zaman ön plana çıkarmaya çalıştığımız konular ülkemizin güvenliği ve ekonomik çıkarları. Doğal olarak enerji konularına eğiliyor ve ülkemizi daha iyi yerlere getirmek için fikirlerimizi kesintisiz sunuyoruz. Uzun bir süredir bizim gündemimizde olan ancak diğer gündem konularının arkasında kalan önemli bir konuyu tekrar hatırlatmak istiyoruz. Özellikle Türkiye’nin enerji merkezi olma hedefi ve gelecekteki enerji arz güvenliği için çok önemli bir yer tutan “Doğalgaz Depolama”.
Aralık 2016’daki yazımızda (Enerjinin Kaçak Akım Rölesi: Doğalgaz Depolama; https://www.tespam.org/tr/enerjinin-kacak-akim-rolesi-dogalgaz-depolama/ ) da açıklamaya çalıştığımız gibi Türkiye enerji arz güvenliğini sağlama alma ve enerji merkezi olma hedeflerine henüz çok uzak. Bunun en önemli sebeplerinden biri ülkemize doğal gaz arzının yegâne temelinin kaynak ülkelere güven olması. Her ne kadar o yazıdan bu yana Türkiye’nin doğalgaz depolama kapasitesi 3 milyar m3’ten (tüketimin %6,8’i) 4,2 milyar m3’e (tüketimin %9,5’u) çıkmış olsa da bu Türkiye için alınacak daha çok yolun olduğu gerçeğini değiştirmez. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sn. Berat Albayrak’ın “depolama kapasitemizi tüketimin %20’si seviyesine getirmeyi hedefliyoruz” sözü Türkiye’nin arz güvenliği için çok önemli bir hedef olarak önümüzde durmakta. Aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel enerji fiyatlarının belirleneceği bir enerji merkezi olma hedefinde de depolama kapasitesi çok büyük önem arz ediyor çünkü Türkiye’nin ne kadar fazla depolama kapasitesi olursa gaz üreticisi ülkeler ya da ticaretini yapan şirketler Türkiye’de o kadar çok gaz depolayacak ve Türkiye de enerji merkezi olma senaryosunu kolaylıkla gerçekleştirebilecektir.
Peki Türkiye halen doğalgaz depolama kapasitesini artırmak için ne yapıyor? BOTAŞ geçtiğimiz aylarda Silivri’de bulunan yer altı depolama sahasının kapasitesinin 2,6 milyar m3’ten 4,3 milyar m3’e ve Tuz Gölü’ndeki depolama sahasının kapasitesinin 1,2 milyar m3’ten 5,5 milyar m3’e yükseltilmesi projeleri için şirketlerden ön yeterlilik belgelerini talep etti. Her ne kadar bu projeler için önemli bir adım olsa da sayın Bakanın kamuoyuyla paylaştığı tarihsel hedeflerin tutturulması için zor bir süreçte bulunuyoruz. Sayın Bakan Silivri projesi kapasite artırımı için 2020 yılı sonuna kadar Tuz Gölü projesi için de 2022 yılı içinde bitecek şekilde hedefleri belirlemişti. Bu hedeflerin gerçekliğini teknolojik ve ekonomik biraz inceleyelim.
Silivri projesi çok kapsamlı bir proje, özellikle de deniz platformları üzerinden yapılacak olması sebebiyle. BOTAŞ’ın yayınladığı ihale dokümanına göre 2 yeni deniz üretim platformunun inşaatı, bu platformların üzerinden 18 dışından 2 kuyunun kazılması, yüzey tesislerinin kurulması ve platformlardan tesislere boru hattı çekilmesi, eski bir üretim platformunun sökülmesi ve karadan faaliyet gösteren 5 kuyunun devre dışı bırakılması işinden oluşan çok büyük bir iş. Son iki iş kaleminin kapasite artırımından bağımsız olduğunu bilsek de diğer üç iş kalemi ciddi zaman gerektiren operasyonlar. Planlama ve tasarım için yaklaşık 6 aylık bir süre gerekmekte. Öncelikle 2 adet tespit kuyusunun sondajı gerçekleştirilecek, bu da yaklaşık 2 aylık bir süre gerektirir. Bahsi geçen 18 kuyunun kazılması için 2 platformun denizde kurulmuş olması gerekmekte. Platformların üretimi için ortalama 12 ay süre varsayabiliriz. Daha sonra aynı anda iki sondaj platformunu kullandığımızı varsaysak bile (ki bu yüklenici şirkete çok büyük lojistik ve teknik yük bindirecektir) sondajların en az 1-1,5 yıl süreceği hesaplanabilir. Yüklenicinin ekonomik gücünün yerinde olduğu varsayarsak yüzey tesisleri ve boru hatlarının inşaatının kuyuların kazılmasından 6 ay sonra bittiğini kabul edelim. En ideal şartlarda bile projenin 3-3,5 yıl süreceği büyük ihtimalle de bu sürenin üzerine çıkacağını tahmin edebiliriz. Yani Bakanın açıkladığı 2020 sonuna projenin tamamlanması için projeye hali hazırda başlanmış olması gerekiyordu. Henüz ihale aşamasına geçilmemiş bu projenin zamanında tamamlanması teknik olarak imkânsız. Ekonomik olarak incelersek de yaklaşık 2-2,5 milyar doların üzerinde yatırım gerektiren böyle bir projenin yüklenici firma tarafından kredi kullanılarak yapılması beklenen bir durum. Ancak günümüzde enerji projelerinin birçoğunun yaşadığı kredi bulma sorunu bu proje için de en önemli engel olarak Türkiye’nin önünde duruyor.
Tuz Gölü depolama projesinde de var olan kapasitenin 4,5 katına çıkarılması planlanmakta. Hali hazırda proje kapsamında şu ana kadar 12 kuyu kazıldı ve yer altındaki tuz katmanı eritilerek yaklaşık 1,2 milyar m3’lük bir kapasite yaratıldı. Bu kapasiteye planlanan artışın sağlanması için yaklaşık 40-45 kuyunun daha kazılması ve yüzey tesislerinin kapasiteyle orantılı biçimde büyütülmesi lazım. Türkiye’de bulunan çok sayıda kara sondaj platformları kullanılarak projenin zamanlaması hızlandırılabilir. Projenin karada olması operasyonel ve ekonomik olarak çok büyük avantaj sağlasa da genel maliyetin 1-1,5 milyar $ civarında olacağı tahmin ediliyor. Silivri projesinde de olduğu gibi burada da yüksek miktarda kredi gereksinimi projenin önünde yavaşlatıcı bir engel olarak bulunuyor.
Ülkemizin ekonomik güvenliğinin temin edilmesi için bu iki projeyle hükümetin ve ilgili devlet kurumlarının öncelik vererek ilgilenmeleri, gerekli finansmanın bulunması için ulusal ve uluslararası banka ve kredi kuruluşlarının ikna edilmesi de dahil tüm adımların atılması ve projelerin hızlandırılması için tüm bürokratik yardımları yapması gerekmekte. Tüm bunlar ne kadar kısa sürede yapılabilirse Türkiye’nin ekonomik büyümesi de o kadar hızlı garantiye alınacaktır.