Dünya petrol konseyi tarafından düzenlenen petrol ve doğalgaz sektörünün olimpiyatları olarak da adlandırılan, 3 yılda bir düzenlenen ve bu yıl 22’incisi olan Dünya Petrol Kongresi (WPC) “Enerji Geleceğimize Köprüler” temasıyla 9-13 Temmuz’da İstanbul’da gerçekleştirildi.
Kongreye ev sahipliği yapan Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Başbakan Binali YILDIRIM ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat ALBAYRAK olmak üzere en üst düzeyde katılım gösterdi. Bu katılım kapsamında yapılan konuşmalarda, devlet erkanı; 22. Dünya Petrol Kongresinde ülkemizin enerji politikaları, hirokarbon kaynakları ve 2023 hedefleri doğrultusundaki stratejik plan ve projelerini açıkladı.
Bu çalışma kapsamında ilgili konuşma metinleri derlenmiştir.
***
Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN
“Son bir bucuk asırdır güçlü ülke olmanın yolu enerji kaynaklarına sahip bulunmaktan veya bunlar üzerinde söz sahibi olmaktan geçiyor. Bununla birlikte küresel catışmaların merkezinde yer alan enerji kaynakları ve yolları üzerinde hakimiyet kurma cabalarının çoğu zaman iç çatışmalar darbeler ve işgallerle sonuçlandığını görüyoruz.
Var olduğu çoğrafyalar zenginliğin ve refahın kaynağı olması gerekirken petrol ve doğalgazı ne yazıkki savaş kan ve göz yaşıyla birlikte anmak zorunda kaldık. Biz Türkiye olarak en başından beri bu kaynakların insanlığın huzur ve refahına katkı sağlayacak şekilde kullanılması gerektiğini savunuyoruz.
Ülkemiz jeopolitik konumu gereği büyük enerji üreticileri ile tüketicileri arasında doğal bir köprü durumundadır. Malum tedarik transit tüketici ve burada transit konumunda olan bir ülke olarak bu güne kadar elimizden geleni yapmaya gayret ettik. Enerji hinterlandının merkezinde yer almamız yanında siyasi istikrarımız ve ekonomik gelişmişliğimizle uluslararası arenasında hatrı sayılır bir aktör konumundayız.
Son dönemde yapımı devam eden ve inşası planlanan yeni petrol ve doğalgaz boru hatları türkiyenin enerji koridoru ve terminali rolünü pekiştirecektir. Azerbaycan petrolünün akdenize ulaşmasını sağlayan BTC petrol boru hattı projesiyle yine Azerbaycan doğalgazının ülkemize ve Avrupa’ya sevkini mümkün kılan BTE doğalgaz boru hattı projesini başarıyla tamamladık. Gündemimizdeki yeni projeler arasında ilk önceliğimiz Güney gaz kridorudur. Güney gaz koridorunun ana unsuru olan TANAP üzerinde ilk aşamada Türkiye’ye 6 milyar m3 avrupaya 10 milyar m3 gaz sevkedilecek. Hattın önümüzdeki yılın ortasında faileyete gecmesiyle Azerbaycan yanında hazar hatta ilerde Ortadoğu bölgesindende ülkemize ve Avrupa’ya gaz taşınmasının önü açılacaktır. Bu hattın devamı niteliğindeki TAP’dan planlandığı şekilde tamamlanarak inşaallah 2020 yılında devreye girmesini bekliyoruz. Bu konuda gerek dostum sn. aliyevin gerek Güney Gaz koridorunda yer alacak diğer ülkelerin ve şirketlerin kararlılıklarının tam olduğunu memmuniyetle görüyoruz.
Bir başka önemli projede dünyanın en önemli gaz tedarikcilerinden Rusya Fedarasyon’u ile yürüttüğümüz türk akım projesidir. Ayrıca ilgili tüm tarafların “Kazan Kazan” anlayışıyla hareket etmesi halinde Doğu Akdeniz ve Irak doğalgazı başta olmak üzere yeni projelerin değerlendirmeyde hazırız.
Tüm bu calışmalarımız sayesinde medeniyetlerin buluşma noktası olan türkiye artık enerji uzmanları tarafından enerjinin ipek yolu olarak isimlendiriliyor. Ülkemiz sahip olduğu imkanlarla enerjinin yıkım gerginlik ve ihtilaf değil barış ve refah kaynağı haline dönüşmesi için gayret gösteriyor. Bu kongreyi ülkemizin enerjiye bakışını küresel düzeyde ifade etmesine vesile olması bakımından ayrıca önemli görüyorum. Küresel ekonomilerin artan büyüme ivmesi hızlı kentleşme ve nufus artışına paralel olarak küresel enerji ihtiyacının 2050 yılına gelindiğinde günümüzün yaklaşık iki katı olması bekleniyor. Bu ihtiyacın karşılanması için son dönemde atılan adımlar enerjide dengelerin büyük oranda değişmesine yol açmıştır. Yeni teknolojilerin ortaya cıkışı ve sürekli artan inovasyon yatırımları daha önce ulaşılamayan alanlarda üretimi mümkün hale getirdi. Ayrıca yeni enerji kaynaklarının keşfi daha önce net ithalatcı olan kimi ülkelerin enerji ihracatcısına dönüşmelerini sağladı. ABD’nin başlattığı kaya gazı devrimi ve sıvılaştrılmış doğalgazın (LNG) giderek ön plana cıkması gibi gelişmeler enerji politikalarının gözden gecirilmesini zorunlu kıldı. Bunun yanında ekonomik büyümeye paralel olarak enerji talebide batıdan doğuya kaymaya başladı. Çin, Hindistan, Afrika, Ortadoğu ve Güneydoğu Asya ekonomileri gösterdikleri büyüme ve kalkınma performansına paralel olarak enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye yöneldiler. Özellikle Türkiye gibi enerjide yüksek oranda dışa bağımlı ülkelerin ihtiyaclarını ekonomik ve güvenli bir şekilde karşılaya bilmeleri sürdürülebilir büyüme için krıtik öneme sahiptir. Bugün enerji talep artışında OECD ülkeleri arasında ilk sırada dünyada ise Çin’nin ardından ikinci sırada yer alıyoruz. Buna karşılık sınırlı hidrokarbon kaynaklarımız nedeniyle petrol ve doğalgazda dışa bağımlı bir ülkeyiz.
Son 10 yılda enerji ve maden ithalatına yıllık ortalama 55 milyar dolar ödemiş olmamız bağımlılığımızın düzeyini göstermeye yetecektir. Dünya’daki petrol ve doğalgaz fiyatlarının son yıllarda düşmesi elbette ülkemizin enerji ithalat kaleminde gerilemeye yol açmıştır. Ancak uzun dönemli enerji politikalarımızın çercevesini doğrudan kontrol edemediğimiz bu tür konjoktürel gelişmelere göre cizemeyeceğimizde bir gerçektir. Türkiye’deki büyümenin sürdürülebilir olması için; enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve yerli kaynakların en üst düzeyde kullanılması gerekiyor. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde iki kat artacak olan enerji talebini karşılayabilmemizin yolu 2023 yılına kadar ilave 50 bin megavatt kurulu ek gücü sisteme dahil etmemizden geçiyor. Bu talebin karşılanması için 6 ana başlık altında politikalar geliştiriyoruz. İlk olarak yerli enerji kaynaklarının ekonomiye kazandırılmasını hedefliyoruz.
Bunu yenilenebilir enerji ve nükleer enerji başta olmak üzere ulusal enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi çalışmaları izliyor. Enerji verimliliğinin teşvik edilmesi daima vaz geçilmez bir önceliğimiz olmayı sürdürecektir. Kaynak ülke ve güzerğah çeşitliliğinin arttırılması konusunda önemli adımlar atıyoruz.
Karadeniz ve Akdenizin hem transit konumları hemde barındırdıkları potansiyel bakımından geleçeğin enerji politikalarında sahip oldukları önemin gayet iyi farkındayız. Son olarak diğer alanlarda birlikte enerjide uluslararası yatırımların teşviki üzerinde hassasiyetle duruyoruz.
Bu çercevede yatırımcıların önünü açacak şeffaf ön görülebilir ve hedef odaklı bir strateji geliştirdik. Böylece hem enerji hemde maden yatırımlarında önemli bir atılım dönemini başlattık. Nitekim sadece son bir yılda ülkemizde enerji sektöründe 6 milyar dolar yatırım yapıldı. Bu yatırımlar sayesinde güneş enerjisinden hidroelektrik enerjisine rüzgar enerjisinden jeotermal enerjiye biokütleden termik santrallere kadar 6500 mw kurulu güçü hizmete aldık. Elektrik enerjisindeki doğalgazın payını %10 azaltarak ithal doğalgazın dış ticaretimiz üzerindeki baskısınıda hafiflettik. Yerli kaynaklardan elektrik üretimi rekor bir artışla %49,3’e ulaştı. Yerli kömürün elektrik üretimindeki payınıda %23’e cıkardık. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminde %31’lik artışla Avrupa başta olmak üzere bir çok ülkeyi geride bıraktık. Türkiye bugün yenilenebilir enerji kaynakalarından elektrik üretilmesi noktasında %30’lara varan oranla Avrupa’nın pekçok ülkesinin ilerisindedir. Yenilenebilir enerjinin yanında yerli kömürün yeni nesil doğa dostu ileri teknolojiye sahip santrallerle ekonomiye kazandırılması için çalışıyoruz.
1000 mw kapasiteye sahip olacak Konya Karapınar GES projesisi bu kararlılığımızın en son örneklerinden biridir. Rüzgar enerjisi alanındada benzer bir atılım içindeyiz bugün halen dünyanın en fazla kullanılan enerji kaynağı olan kömürü yüksek teknoloji sayesinde çevreye zarar vermeden milletimizin hizmetine sunmakta kararlıyız.
Nükleer enerji konusundada adımlarımızı hızlandırmaya başladık Akkuyu ve Sinop nükleer güç santrallerinin devreye girmesiyle enerji ihtiyacımızın en az %10 luk kısmını buradan karşılayacaz.
Rusya ile birlikte yürüttüğümüz Akkuyu nükleer güç santrali projesini milli sermayemizide katarak çok daha güçlendirdik. Sinop nükleer güç santrali projesindede inşaata en kısa sürede başlamak istiyoruz.
Son G20 toplantısında Japonya başbakanıyla bunu etraflıca görüştük. Hatta üçüncü bir nükleer güç santrali projesiyle ilgili çalışmalarımızı şimdiden başlatmış bulunuyoruz.
Nükleer teknolojiden elektrik üretimi yanında Ar-Ge, inovasyon ve ürün geliştirme sayesinde sanayi tarım uydu haberleşme ve uzay çalışmaları gibi alanlardada faydalanacaz.
Arz güvenliğine kalıcı bir çözüm getirmek amacıyla yıllık doğalgaz tüketiminin en az %20 ni depolayacak bir sistem kuruyoruz, yeni dönemde hayata gecireçez en göz alıcı yeniliklerden biriside, enerji teknolijilerinin üretiminde yerlileştirme oranını artırmak olacaktır. Türkiye’yi bu alanda yüksek katma değerli teknolojilerin üretildiği bir enerji üssü haline getirmekte kararlıyız.
Denizlerdeki hidrokarbon potansiyelimizin araştrılması için geçtiğimiz aylarda denize indirdiğimiz sisimik araştırma gemimiz Oruç Reis’i %90 na aşan yerlilik oranıyla inşa ettiğimizide burada belirtmek isterim. ETKB tarafından geçtğimiz nisan ayında milli enerji ve maden politikası strateji belgesini kamu oyuyla paylaştık. Bu belgede güvenli ve sürekli enerji arzı sağlamanın yanı sıra çari açığın azaltılması enerji maliyetlerinin düşürülmesi ve istihtam artışı gibi pekçok konuda yol haritalarımız belirlenmiştir. Tüm bu calışmalarla amacımız elektrik üretiminin en az 3’te 2’sini yerli kaynaklarla karşılamaktır. Türkiye yakaladığı siyasi istikrar ve güçlü ekonomi alt yapısı sayesinde enerjide ve diğer tüm alanlarda uzun dönemli proğramlarını hayata geçiriyor. Adil rekabet ortamı yatırımları kolaylaştıran teşvik sistemi gelişmiş ulaşım ağı pazarlara kolay erişimi siyasi istikrarı güçlü ekonomisi ve eğitimli insan kaynaklarıyla Türkiye uluslararası yatırımcılar için cazip bir ülkedir. Kendimizi küresel enerji arz güvenliğine katkı sağlayacak tüm tarafların faydalanmasına sonuçlar doğuracak enerji projelerinin doğal partneri olarak görüyoruz.
Bugün hala enerjiye ulaşamayan yüzlerce milyon insanın maduriyeti enerjiye erişimin yaygınlaştırılması konusunda yapılacak işbirliklerini dahada önemli hale getiriyor. Yine aynı anlayışla hidrokarbon kaynakları bakımından son derece zengin olan bölgemizin güvenlik istikrar ve huzurunun devamına büyük ehemmiyet veriyoruz bu bakımdan Körfez Bölgesinde yaşanan gerilimin biran evvel giderilmesini istiyoruz.”
Başbakan Sn. Binali YILDIRIM
“Enerji hem ulusal hemde uluslararası düzeyde, her zaman önemini koruyan sektörlerden biridir. Enerji konusu dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım hangi dönemde olursak olalım, hayatımızı idame ettirebilmemiz ve halkımızın refahını artırmak için olmazsa olmazımız bir ihtiyacımızdır. Günümüzde ülkelerin ve toplumların gelişmişlik düzeğinin ölcüsü enerjiye olan erişim ve tüketim seviyesiyle ortaya cıkmaktadır. Dolasıyla burda ortak bir amacımızın olduğunu ifade etmek isterim. Bu amaç: petrol başta üzere bütün enerji kaynakların maliyet çevre boyutuda dahil en iyi ve en verimli şekilde kullanımını sağlayacak dünyadaki bütün bölgelerin ve toplumların refahına katkı bulunmak olcaktır. Bu kongreye dünyanın her tarafından katılan üst düzey temsilcilerin gerek resmi programlarında yeralan oturumlar, gerek ikili ve coklu görüşmeler kapsamında alacakları konular ve kararların bu ortak amaça hizmet edecegine inanıyorum. Türkiye dünya hidrokarbon kaynaklarının 5’te 3’üne komşu durumundadır. Bizim için enerji dünyanın sayılı ekonomileri arasına girme hedefimizde de başlıca lokomotif unsurlardan biridir. Türkiye olarak enerji politikalarımızla ulaşmaya çalıştığımız nihai amaç; enerji güvenliğini ceşitliliğini artırarak milletimizin refahını huzurunu teminat altına almaktır. Ayrıca; üretici veya tüketici olsun barış ve işbirlikteliğini destekleyen bütün komşu bölge ülkelerinin enerji güvenliğinede katkı sunmayı önemsiyoruz.
Bunun için gayret gösterirken enerji alanında bir takım güncel gelişmeleride gözardı edemeyiz. Petrol, doğalgaz ve kömür gibi hidrokarbonların üretim ve tüketiminde yöntem ve miktarlarında önemli değişiklikler yaşandığını görmekteyiz.
Bu değişimlere paralel olarak enerji alanındaki aktörlerin çoğaldığını yeni üretici ülkelerin piyasaya girdiğini tüketimin giderek OECD ülkelerinden Asya kıtasına, kalkınmakta olan ülkelere kaydığını yenilenebilir enerji başta olmak üzere alternatif enerji kaynaklarının artmakta olduğunu müşade etmekteyiz.
Büyük bir hızla yaşanmakta olan ve bütün ülkeler bakımında sonuçları bulunan bu değişim karşısında en doğru seçimi yapmaya, en doğru kararları vermeye mecburuz.
Enerji güvenliği kavramının önemli bir boyutuda siyasi sorunların cözülmesi gerek kaynak ülkelerde gerekse güzergah ülkelerde huzurun ve barışın tesis edilmesidir. Bu çercevede; terör başta olmak üzere asimetrik tehtitlerle etkinle ve kalıcı bir mücadele şarttır. Bu mücadelenin bir terör örgütüne karşı bir başka terör örgütüne kullanılarak yapılamayacagı aşikardır. Sorunları cözerken yeni sorunlara yol açmaktan özenle kacınmalıyız.
Enerji güvenliği ancak;birlikte ve tutarlı mücadele yöntemiyle sağlanabilir. Türkiye olarak enerji alanında aldığımız kararlarda sıfır toplamlı oyun yaklaşımını hiçbir zaman benimsemedik ve herzaman bölgemiz komşularımız ile işbirliği içerisinde “Kazan Kazan” yaklaşımını ön plana aldık. Bizim bakımızdan enerji bir itilaf değil bir iş birliği argumanındır. Bu tutumumuzu sadece sözle değil icraatlarla ortaya koymaktayız.
Bunun en önemli kanıtı ve göstergesi enerji alanında geçmişte hayat gecirdiğimiz projelerin yanısıra gelecekte tamamlamayı öngördüğümüz projelerdir. Bölgesel işbirliğinin nederece etkili olabildiğini Azerbaycan ve Gürcistan’la gercekleştirdiğimiz BTC petrol boru hattı ve BTE doğalgaz boru hatlarıyla bölgede ve dünyada gösterdik. Bu işbirliğini şimdide Güney gaz koridoru kapsamında gercekleştirdiğimiz TANAP doğalgaz boru hattı projesiyle taçlandırıyoruz.
TANAP’ın önümüzdeki yıl devreye girmesiyle birlikte türkiye her yıl Azerbaycan’dan ilave 6 milyar m3 doğalgaz alacak. Ayrıca; 2020 yılından itibaren bu hattan Avrupa’ya 10 milyar m3’lük bir gaz sevkiyatı söz konusu olacak. Bu gazın daha sonra yine güney gaz koridoru projesinin parcası olan TAP doğalgaz boru hattıyla avrupadaki tüketici ülkelere ulaşması mümkün hale gelecek. Rusya Federasyonu’yla işbirliği halinde ilerlettiğimiz Türk Akımı projeside enerji güvenliğimizi arttırma cabalarımıza ayrıca katkı sağlayacak. Rusya ile Türk Akımı’na ilişkin imzaladığımız hükümetler arası anlaşmanın bu yılın şubat ayında yürürlüğe girmesiyle beraber proje calışmaları hız kazanmıştır. Projenin 2019’da tamamlanmasıyla birlikte türkiye 15.75 milyar m3’lük gazı Mavi Akım hattında olduğu gibi Rusya’dan doğrudan alabilecek. Ayrıca proje kapsamında inşaatı söz konusu olan ikinci bir hat marifetiyle Avrupa’ya da aynı miktar gaz sevkiyatı yapılabilecek. Böylelikle Türkiye bu kongrenin konusuyla uyumlu olarak enerji ğeleceğimize bir köprü oluşturmaktadır. Doğu Akdeniz enerji alanında önemli bir bölge olarak yine karşımıza çıkıyor. Buradaki yeni kaynakların sahalardan en büyük parazlara ulaştırılmasıda doğal ulaşım yollarının en önemli güzerğahından biride yine türkiyedir. Ülkemiz Doğu Akdeniz kaynaklarının Avrupa’ya ulaştırılmasında herzaman yapıcı bir rol oynamaya hazırdır ve kararlıdır. Bu bağlamda bölgedeki siyasi sorunların cözümlenmesi içinde elinden gelen katkıyı koymaktadır. Özellikle Kıbrıs Adası etrafındaki hidrokarbon kaynaklarının heriki tarafa ait olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim. Rum liderliğinde önümüzdeki günlerde Doğu Akdeniz’de tek taraflı tasaruflardan kacınılmasını uzun zamanlardan beri telkin etmekteyiz.
Türkiye kendisine ait İpso Facto hakları ve Kıbrıs Türklerinin haklarını sonuna kadar koruyacaktır. Kımrıs Rum liderliği barışın önünü tıkamak ve tek yanlı arama işlemlerine başlamak yerine yapıcı bir tutuma yönelmesinde fayda vardır. Dolasıyla enerji güvenliğimizi kuvvetlendirme cabalarımız doğalgaz boru hattı projeleriyle sınırlı değildir. Uluslararsı enerji ajansı tarafından ilk yakıt olarak tabir edilen enerji verimliliğinin arttırılması yerli ve yenilenebilir kaynaklardan azami ölcüde iftifade edilmesi, nükleer enerjininde kullandığımız kaynaklar arasına eklenmesi diğer yandanda LNG ve doğalgaz depolama kapasitemizin arttırılması için gereken alt yapı yatrırımlarını gercekleştirilmesi ülkemizin arz güvenliği için kararlılıkla attığımız adımlardan sadece bir kaçıdır. Diğer ülkeler uluslararası kuruluşlar ve enerji şirketleri başta olamak üzere gerek ulusal düzeyde gerek uluslararsı platformda yürüttümüz işbirliği çercevesinde enerji alanındaki milli ve yerli kapasitemizi geliştirmeye devam ediyoruz.
Ülkemizin ciddi potansiyele sahip olduğu yenilenebilir enerji bu alanın başında gelmektedir. 2023 hedeflerimize enerji sepetimiz içindeki yenilenebilir enerji payını %30 seviyesine ulaştırmayı hedefliyoruz.
Bu çercevede yenilenebilir kaynaklardan enerji üretirken aynı zamanda teknoloji bağlamında kendimizi dahada geliştirmeyi ayrıca küresel düzeydeki iklim değişikle mücadele cabalarına daha fazla katkı sağlamayı ön görüyoruz.
Yenilenebilir enerjinin yanısıra nükleer enerjiyide enerji sepetimize dahil etme konusundada kararımızı almış bulunuyoruz bu cercevede akkuyu nükleer enerji santralini rusya fedarasyonuyla sinop nükleer enerji santralini japon ve fransız teknolojisiyle yapmayı hedefliyoruz.
Her iki nükleer enerji santralinde 2023’de faal hale gelmesini ve projeler kapsamında ülkemizin nükleer enerji alanındaki teknoloji insan kaynakları kapasitesinde geliştirmeyide öngörüyoruz.
Bugün burda hepimizin sorumluluğunun oldğunuda sizlerle paylaşmak isterim. Uluslararsı eneji ajansı verilene göre dünyada halen elektrik’e erişimi olmayan 1 milyar 200 milyon insan vardır. 2.7 milyar insan ise günlük kullanım yakıt için biyokütleye bağımlı haldedir. Bu dünya acısından üzücü bir tablodur. Ancak son yıllarda ülkemizinde öncülüğünü yaptığı enerji erişimin arttırma cabaları meyvelerini vermeye başlamış ve milyonlarca insan bu hazin şartlardan kurtulabilimiştir. Özellikle gemilerle mobil enerji santralleri konusunda afrika uzak doğu bir cok ülkelere türkiye önemli ölcüde destek vermektedir. Enerji geleceğimize köprüler kurarken umutlu olmamız için cok somut sebepler vardır. Dolaysıyla ortak sorumluluk bilinciyle yürütecegimiz azimli cabalar hepimizin başarısı olcaktır.”
Enerji Bakanı Sn. Berat ALBAYRAK
“Türkiyde son 15 yılda enerji sektöründe devrim niteliğinde adımlar attık. Kişi başı elektrik talebi OECD ülkeleri arasında en hızlı artan birinci ülke türkiye bu talebi sağlayabilmek için elektrik kurulu güçümüzü neredeyse üç katına çıkarmayı başardık. Ayrıca; 2016 yılında doğalgaz tüketimimiz yaklaşık 50 milyar m3 ham petrol ve ürünleri ithalatımız ise yaklaşık 40 milyon tona ulaşmıştır. Bu rakamlar göstermektedir ki, büyüyen ve gelişmekte olan ülkemiz aynı zamanda büyük bir tüketiçidir. Bu göstergeler ışığında; ülkemizin enerji sektörünün başlıça özellikleri enerjide hızlı talep artışı ve ithalat bağımlılığıdır. Söz konusu özelliklere sahip sektörü yönetebilmek için hızlı politik reflekslere, iyi yönetişimine, ön görülebilir bir düzenleyici çerçeveye ve özel sektör yatırımlarının harakete geçirilmesi için önemli alt yapı düzenlemelerine ihtiyaç duyulmaktadır. İşte bu nedenle milli enerji ve maden politikasını hayata geçirdik.
Enerji arz güvenliğinin sağlanması ve yatırımcılar için ön görülebilir bir enerji piyasası yapısı milli enerji politikamızın temel yapı taşlarından bir tanesidir. Bu çerçevede sizlere kısaca arama-üretim, LNG, doğalgaz depolama ve boru hattları noktasında kaydettiğimiz ilerlemelerden bahsetmek istiyorum: Arama ve üretim faliyetleri ekseninde denizlerimizde petrol ve doğalgaz arama faliyetlerine odaklanmış durumdayız. Akdeniz Havzasındaki sismik araştırmalarımız yoğun bir biçimde devam ediyor. Karadeniz Bölgesinde bu anlamda aynı yoğunlukta eğilmeye devam ediyoruz. Sismik araştırmaların ardından keşf ve sondaj çalışmalarına yoğun bir mesayi harcayıcaz önümüzdeki dönemde. Bu çalışmaları Akdeniz ve Karadeniz Havzalarının potansiyelinin anlaşılması ve Türkiye’nin enerji güvenliğinin güçlendirilmesi ve Türkiye özelinde bölge coğrafyasınada katkı yapması için başta Avrupa olmak üzere çok büyük bir kritik öneme haiz olduğunu düşünüyoruz.
Doğalgaz sektöründe ise iki temek hedefimizden söz etmek istiyorum. Bunlardan birincisi, doğalgaz alt yapımızı geliştirmek. İkincisi ise, uzun dönemli doğalgaz işbirliklerini arttırmak. Alt yapıdaki hızlı büyümenin getirdiği tüketim artışının sağlanması için arz güvenliğinin sağlanması ve dünya doğalgaz piyasalarında yaşanan paradikma değişikliğini yönetebilmek için ülkemiz LNG kapasitesini arttırma noktasında. Diğer taraftan doğalgaz iletim sistemimizin günlük taşıma kapasitesini son iki yılda 190 milyon m3’ten önce bu yıl sonu itibari ile 300 milyon m3’e takip eden iki yıl içerisindede 400 milyon m3’e çıkararak toplamda iki katından fazla arttırmayı başaracağız.
Buna ilaveten doğalgaz sektöründe arz güvenliğinde çeşitliliği sağlamak maksadıyla doğalgaz depolama kapasitemizi çok çiddi anlamda arttırıyoruz. Tuz Gölü depolama tesisimizinde devreye alınmasıyla dört katından fazla büyütülecek yatırımın ortaya koyulmasıyla 2023 yılı itibariyle 11 milyar m3 doğalgaz doğalgaz depolama kapasitesine ulaşarak bölgedeki en büyük doğalgaz depolamalardan ülkelerden biri olacağız.
Bir diğer önemli konuda; doğalgaz arzında kaynak ve güzerğah çeşitliliğini sağlayacak boru hattı projeleridir. Türkiye, Avrasya ile Ortadoğu birleştiren coğrafi konumuyla petrol rezervlerinin %70’ne sahip üretici ülkelerle büyük enerji tüketicisi ülkeleri birbirine bağlayan bir ülke noktasında olmasıyla çok stratejik bir konuma sahip. Bu anlamda biz karşılıklı “Kazan Kazan” ilkesine dayalı bölgesel arz güvenliğini önceleyen küresel huzur ve istikrara katkı yapacağına inandığımız tüm projelerin doğal müttefiki olmaya devam edeceğiz. Bu çerçevede; mevcut projelerden BTC, TANAP, TAP, Türk Akımı ve bunun yanında Doğu Akdeniz gazınında ülkemiz ve Avrupa arz kaynakalrının çeşitliliklendirilmesi açısından çok önemli projeler olduğunu düşünüyoruz. Kaydettiğimiz ilerlemeler ışığında açıkça ifade edebilirimki bölgesindeki tüm jeopolitik gerilimlere ve zorluklara rağmen türkiye şeffaf ve rekabetçi piyasa yapısıyla ön görülebilir düzenleyici çerçeveyi oluşturmayı başarmış özel sektör yatırımları hayata geçireçek adımları atmış atmaya devam edecek.
Siyasi istikrar ve güçlü yönetim enerji alanındaki özel sektör yatırımlarının harekete geçmesini türkiyede çok ama çok hızlandırmıştır. Şüphesiz türkiye bölgesinde yatırımcılar için güvenli bir liman önemli bir bölgesel aktör olmayı sürdürecektir.”
***
Tüm konuşmaların içeriğine bakıldığında ülkemzin geçmiş enerji yatırımları, projeleri ve gelecek enerji stratejilerine, milli ve yerli enerji politikasına değinilmiştir. Ayrıca yapılan tüm projelerde atılacak adımlarda Kazan Kazan politikası izlendiği dile getirilmiştir. Bunları böylesine bir organizasyonda dile getirilmesi ülkemiz açısından önemlidir.